Montag, 16. Mai 2011

Okyanus Ötesine Vurmanın Dayanılmaz Çekiciliği

Nihal Bengisu Karaca
Nihal Bengisu Karaca
"DENİZ Baykal'ın kasedini kim yaptıysa, MHP'lilerinkini de o yaptı" gibi bir tez ileri sürülüyor ve bu söz öbeği yuvarlanıp "okyanus ötesi"ne atılıyor. Devlet Bahçeli'nin de adres göstermesiyle, Fethullah Gülen ve takipçilerine böyle bir ithamda bulunmak kolay hale geldi.


Baykal kendisiyle ilgili görüntüler internete düştüğünde "okyanus ötesi" üzerindeki şüpheleri dağıtan bir konuşma yapmıştı. Baykal'ın sahip olmadığı istihbarat ve analiz yeteneğine Bahçeli mi sahip? Bu akıl yürütme Baykal'a haksızlık olur.

Ayrıca Baykal komplosu gündeme geldiğinde Gülen ve çevresinin, sevenlerince yayınlanan gazetelerin Baykal'a yapılanları "haksızlık" olarak nitelediklerini hatırlamamız lazım. Aynı günlerde, Doğan Grubu medyası Baykal'ın gitmesi gerektiğini ima eden manşet ve yorumlardan geçilmiyordu. AK Parti sıralarındaki tedirginlik ise çok açıktı. Bu, Baykal ile kurulmuş bir düzeneğin, alışılagelmiş siyasi rekabetin çöktüğünün işaretiydi ve doğal olarak hoşnutsuzluk yaratmıştı.

Baykal'a yönelik kumpası "Ergenekon" namıyla adlandırılan yapılanma yönetmişti, bundan hiç kuşkum yok. Ancak işin ilginç yanı, Deniz Baykal'a karşı düzenlenen Ergenekon komplosunun, aslında bir "Ergenekon'dan çıkış" ihtiyacına müteallik olmasıdır.

Paradoksal biçimde, Baykal'a düzenlenen komplo, "Artık askeri kışkırtarak, yere silah gömerek olmayacak, siyaset yaparak olacak, demokrasinin verdiği imkânlarla olacak, o halde daha sempatik bir lider ve daha fazla halk desteği lazım" diyen bir mantığın, kirli alışkanlıklarını sürdüren ama bu kez daha sivil-daha halkçı-daha yasal olmak isteyen iradesinin ürünüydü. Bu ürünün de sonucu Kılıçdaroğlu'nun parti genel başkanlığına getirilmesi oldu. Bu noktada unutmayalım ki, boşluğu oluşturanın hesapları, boşluğu dolduranın meşruiyetine gölge düşürmez.

Bu arada, bahsi geçen "Ergenekon'dan çıkış" iradesi bir yere kadar başarılı oldu. Varsayalım ki, öğrenci hareketi ve talepleri, TEKEL işçileri direnişi, bazı insanların kitap yazması vs. hep bu yapılanmanın omuz vermesiyle mümkün olabilmiş olsun. Değil mi ki, "Demokratik haklar çerçevesinde muhalefet etme" haklarını kullanmışlardır, ona istediğiniz kadar "Mantık aynı, bu da Ergenekon'un işi" diyebilirsiniz, ama dediğiniz oranda da güç duruma düşersiniz. Nitekim öyle de oldu. Demokrasi karşıtı güçlere karşı mücadele edenler, bir anda kendilerini demokratik haklarını kullananlara karşı mücadele ederken buldu. Hatalı argümanlar söz konusu oldu. Verilen görüntü, vesayet sisteminin tasfiyesinin demokratikleşmeye getireceği kazanımı savunan demokrat ve muhafazakâr ittifakı için zemin kaybına sebebiyet verdi. Bu zemin kaybının bedeli, ayağı taşa değenin değneği okyanus ötesine sallamasına neden oluyor.
Ancak karıştırmayalım, zemin kaybı demek, bu grubun ortak değerlerinin kaybı anlamına gelmez. Cemaat pek çok açıdan eleştirilebilir, sorgulanabilir, haklarında orta ölçekli bir liste bile çıkarılabilir ama "seks kasedi yapmak" bu listede yer alabilecek bir madde değil. Bu itham dezenformasyondan ibaret. Benim Zaman grubunda çalışmaya başladığım yıllarda, binaya gelen bazı gazete ve dergilerdeki açık saçık fotoğraflar katlara servis edilmeden önce kâğıt bir bantla kapatılırdı. Bazı hayat tarzları ve ilişki türleri batılı tasvir saf zihinleri bulandırır ilkesi gereği cümle içinde bile geçirilmezdi. Gazetede çalışanlar, gazeteyi sevenlere oranla daha açık ve liberal kişilerdi üstelik. Allah aşkına, gözünü ve zihnini haramdan sakınmak adına alaya alınmayı bile hazmeden insanlar mı seks kasedi hazırlıyor şimdi? Hiç inandırıcı değil.

Bütün bunları bir yana bırakın MHP camiası Gülen grubunun hasmı ya da rakibi değil. Onu da bir yana bırakın, cemaat adıyla müsemma topluluk, AK Parti'yi şimdilik destekliyor, ama bu kafayı gözü, dini imanı, ilkeyi prensibi dağıtmayı gerektirecek denli iştahlı bir destek değil. AK Parti'nin cemaate bakışı da hemen hemen aynı, kalp kalbe karşı zira. Ve o kalpler gayet "cool" durumda.

Nihal Bengisu Karaca, Gazete Haber Türk

fgulen.blog.de