Freitag, 24. Juni 2011

Fethullah Gülen ve Türk Kültürü...

Ömer Suat MenaliÖmer Suat Menali
Merhaba Dostlar,

1993 senesinde Samanyolu TV kurulduktan sonra pek çok kereler bu kanalda vaiz veren Fethullah Gülen’ikonuşmalarında ağladığı için beğenmezdim. Aradan onca yıl geçti. Bugünkü Fethullah Gülen  artık öyle olur olmaz şeylere ağlamayan dini yönü kadar artık siyasi yönü de önemli olan bir şahsiyet oldu.

Pek çok laik cumhuriyetçi dostum nerdeyse on senedir Pensilvanya’da yaşayan Fethullah Gülen’in, Ayetulla Humeyni gibi ülkesine geri döndüğünde,  mevcut Cumhuriyet rejimini yıkıp yerine şeriat düzenini getireceğinden hala korkmaktadır. Bense rahmetli Bülent Ecevit’in İtalya seyahati sırasında teşekkür ettiği Gülen’in Türkiye’ye değil artık Dünya’ya oynadığına o zamandan beri inanır oldum.

Nasıl ki Robert Koleji kuran ABD’li Papaz Dr. Cyrus Hamlin’in okulun kuruluş felsefesini açıkladığı konuşmasında “Fatih İstanbul’a nereden girdiyse, biz de oradan kültür yoluyla gireceğiz” demişse, Fethullah Gülen’de şimdi onun dediği gibiAmerika’dan bütün dünyaya Türk Kültürünü yayarak girmektedir. Düşünebiliyor musunuz şu anda yüz elli ülkede beş yüzü aşkın Dil okulları hariç Türk koleji var. 

İşte görüyorsunuz Hatip Dicle’nin milletvekilliği konusunda BDP kökenli bağımsız adayların yaptıkları konuşmaları; Önce haksızlığa uğradıklarını uzun uzun anlatıyorlar, hukukçular da yasal prosedürün böyle olduğunu söyleyince BDP’liler hemen aba altından sopa gösterip tehdide yöneliyorlar. Yakarız yıkarız, dağa çıkarız avazları yükseliyor.

Mesele de burada, bir fikriniz bir düşünceniz varsa eğer, yasal çerçeve içinde eyleme dönüştürmeden çözüm aramak zorundasınız. Hukuksuzluk, tehdit, kavga hiçbir zaman günümüzde çözüm getirmiyor. Aksine çözümü zorlaştırıyor. Çaresi de eğitimli, ahlaklı, inançlı, kültürlü insan yetiştirmekten geçiyor. Eğitimi veriyor ahlakı, inancı veremiyorsanız o zaman da çok güzel hırsızlar yetiştiriyorsunuz demektir.

Geçen Salı günü bir dostumuz Uluslar arası 9. Türkçe Olimpiyatlarına davetiye vermişti. Eşimle birlikte Haliç Kongre Merkezindeki final yarışmasına gittik. Kimler yoktu ki; Sunuculuğunu Bülent Özveren’in yaptığı, Ahmet San, Emel Sayın, Hakan Aysev, Cengiz Semerci, Gökhan Kırdar, Kubat, Hakan Peker, Burak Kut, Sezen Cumhur Önal, Erkan Petekkaya, Hamdi Alkan, Tan Sağtürk, Yeşim Salkım, Zara’nın katıldığı ve jüride olduğu gecede en çarpıcı konuşmayı Sinan Çetin yaptı;  “Burada olmayan, hangi nedenle olmadığını bilmediğim büyük bir düşünür, din adamı bir insana teşekkür ediyorum. Ona teşekkür etmemin en önemli tarafı bu ülkeyi, bu insanları, bu dili sevdirdiği için, Hırant Dink’in katillerine ve Orhan Pamuk’a ‘seni öldüreceğiz’ diyenlere bu ülkeyi bırakmadığı için. Bu ülkede, bu ülkeyi sevmenin bir suç olmadığını hatta gurur verici olduğunu dünya ile bütünleştirdiği için ‘ismini de açıkça söyliyeceğim’ Fethullah Gülen’e (çılgınca bir alkış koptu) teşekkür ediyorum.”

Ahmet San ve diğer sanatçıların da övücü cümleler kullandığı 130 ülkeden binden fazla öğrencinin katıldığı bu gece de en son konuşmayı Baş Müzakereci diye tanıdığımız Egemen Bağış yaptı; İnsan katletmeyi vatanseverlik zanneden zihniyetin yıllarca çocuklara, Atatürk'ün 7 yaşındayken dayısının çiftliğinde karga kovaladığını öğrettiğini kaydeden Bağış, şöyle devam etti:
 "Aynı karga kovalayan korkuluk gibi ezberci bir nesil yetişsin istediler, ama Atatürk’ün, o vizyoner liderin 1930’lu yıllarda Sovyetler’in bir gün çökeceğini öngörerek 60 yıl sonrası için bir talepte bulunduğunu bize öğretmediler. Atatürk, 1930’lu yıllarda ’Sovyetler elbet bir gün çökecektir, ama orada bizimle aynı dili, dini, değerleri paylaşan soydaşlarımız var. Onlarla şimdiden kültür köprüleri kurulmalıdır’ diye bir talimat vermiş. Ne acıdır ki Atatürk’ün o hayalini gerçekleştirmekle kalmayıp, Türk dünyasının da ötesine geçip o kültür köprüleri kuran çok büyük bir zat, bugün vatan hasreti çekiyor. O, diğerleri gibi Atatürk hakkında nutuklar atmaktansa onun hayallerini gerçekleştirmeyi seçti" 

Daha önce gitmiş olanlarınız zaten bilir Haliç Kongre salonunun en kötü tarafı koltuk aralarının inanılmaz dar oluşudur. Böyle toplantılarda seyirciler bir de namaz kılmak için ikişer üçer dışarıdaki mescitlere çıktıklarında bütün bir sıra ayağa kalkmak zorunda kalıyor. Bir de ses düzenini beğenmedim dersem ukalalık yapmış olmam sanırım.

İlginç notlarım; Fethullah Gülen’in ismi geçtiğinde salonda en az Başbakan Tayyip Erdoğan kadar alkış aldığı. Zeki Müren’in arka plandaki sesi eşliğinde söylenen “şimdi uzaklardasın…” şarkısının solisti değil de içeriği için en çok alkışı alan şarkı olduğunu. Salonun nerdeyse dörtte üçü türbanlı ve başörtülü olduğu halde benim eşim dahil açık giyinenlere bir mahalle baskısı olamadığı. Liberal ve laik dostlarımın her gün söylediği gibi “Bak bekle göreceksin, üç aya kalmaz bu ülke parçalanacak…” lafına artık on beş sene geçtiği için itibar etmediğimi. Tam aksine Türkiye’nin yeniden küllerinden doğduğunu gördüğümü. Katılan sanatçıların Fethullah Gülen’e veya mevcut hükümete bir yalakalık yaptığına inanmadığımı belirtmek isterim…
Sağlıkla kalın. Hoşça kalın….

Ömer Suat MENALİ  Turuncutime.com                                           
Y. Mimar
suatmenali@yahoo.com

Türkçe Ne İşine Yarar Bu Çocukların?

Erkam Tufan Aytav
Erkam Tufan Aytav
"Türkçe ne işine yarar bu çocukların" diyor Sayın Devrim. Yani niye öğretiyorsunuz Türkçeyi diye soruyor?
Radikal yazarı Hakkı Devrim bugün köşesinde Türkçe Olimpiyatlarına dair bir yazı kaleme almış.
Aslında Türkçe ile ilgili böyle bir organizasyona da Sayın Devrim ilgisiz kalamazdı zaten. Türkçeye verdiği önemi hepimiz biliyoruz. Ben de ne zaman yazacak diye merakla bekliyordum.
Sayın Devrim konuya eleştirel bakmış. Türkçe olimpiyatlarına eleştirel bakmak elbette Hakkı beyin en tabii hakkıdır. Herkesin her konuda aynı düşünmesi elbette beklenemez.
Hakkı bey yıllar önce yazmış olduğu yazısındaki- zannederim 2006 yılıydı- eleştirilerini bu gün de tekrar etmiş.
Eleştirdiği yönler ve sorduğu sorular şunlar;
'Türkçe ne işine yarar bu çocukların?'
'Yabancı küçük bir çocuğa İstiklal marşını ezberletmek insafsızlık.'
'Hem çocuğunu üste para verip de bu okullara, mesela Moritanya'daki hangi aile göndermek ister, niye istesin?
Meğer çocuk okula gelsin diye, para istenmediği gibi ailelere destek de veriliyormuş. Ne iştir bu?'
'Yüzlerce okulu hangi parayla açıp devam ettirebiliyorlar sualine cevap alamadım'
Evet Sayın Devrim yazısında mükerreren bunları soruyor, ve ekliyor;
'Onunla (Fethullah Gülen'i kastediyor) konuşarak hazırlanmış bir kitap okudum. Bütün bilgim vaktiyle televizyonda seyrettiğim, ağlamalı kürsü konuşmalarından ibaret kalmasın diye. Lafı gezdirerek suali cevapsız bırakmakta fevkalâde mahir, gerisi tecrübeli büyük baba nasihatlerinden ibaret.'
Yani okuduğu kitapta da aradığı soruların cevaplarını bulamamış.
Sayın Devrim'in bu yazısı bana ister istemez 2006 yılının Haziran'ını hatırlattı. Eleştirel yazısı üzere Türkçe Olimpiyatları Medya Danışmanı sıfatım ile Hürriyet binasındaki odasında kendisini ziyaret etmiş ve sorduğu soruları elimden geldiğince, dilim döndüğünce izah etmeye çalışmıştım. Demek ikna edememişim.
O gün bu ziyaretim ve izahlarımdan mutluluk duyduğunu ifade etmişti. Söylediği bir söz vardı ki hiç unutamıyorum, aynen şöyle demişti; siz Türklere benzemiyorsunuz?
Ne demek bu dediğimde ise şöyle izah etmişti; 'bir Türk kendisini eleştirdiğinde tepki gösterir hatta hakaret eder. Hâlbuki siz gayet kibar bir şekilde gelip hiç hakaret etmeden izah ediyorsunuz'.
Ben de o zaman peki biz Türk olduğumuza göre ABD'nin Yeşil kuşak teorisine atfen Türk olmayan birileri mi bize bunları tembih ediyor demek istiyorsunuz diye sormuştum.
O gün gördüğüm Hakkı Devrim yine çok karamsardı aynen bugünkü gibi. Toplumun çürümüşlüğünden yakınıyordu.
İşte bu ruh haliniz yüzünden bu Hizmet Hareketini kavramakta zorlanıyorsunuz demiştim.
Şimdi buradan tekrar sormuş olduğu ve aklına takıldığı konulara bir nebze olsun cevap vermek isterim.
'Türkçe ne işine yarar bu çocukların' diyor Sayın Devrim. Yani niye öğretiyorsunuz Türkçeyi diye soruyor. Elbette Türkçe bugün İngilizce gibi küresel bir dil değil. Bu harekete gönül verenler çok sevdikleri dillerini gittikleri her ülkede öğretmek istiyorlar. Geleceğin Türkiye'sinin küresel bir vizyonu olsun istiyorlar. Bunun içinde ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar, paralarını, zamanlarını harcıyorlar. Neden böyle bir vizyona sahipsiniz, niye Türkçeyi öğretiyorsunuz gibi bir tutum ve tenkit insaf dairesinde olmasa gerek. Bu tenkidi yapacak en son kişi bence Türkçeye bu kadar önem veren Hakkı Devrim olmalıydı.
Hiç unutmam geçen senelerde Türkçe olimpiyat çocukları ile Hakkı beyin çalışma mekânının olduğu Hürriyet gazetesine gitmiştik. Afrikalı bir çocuk bana 'hocam niye duvarda exit yazıyor burada yabancılar mı çalışıyor' demişti' de ben de basmıştım kahkahayı. Hatta binanın girişinde de 'bookstore' vardı. Bence Hakkı Bey dünyaya niye Türkçe öğretiyorsunuz diyeceğine çalıştığı grubun Türkçe hassasiyetsizliğini tenkit etmeli.
Diğer itirazlarına devam edeyim Sayın Devrim'in 6 yaşındaki yabancı bir çocuğa İstiklal marşının ezberletilmesi konusundaki itirazına hak veriyorum. Aynı fikirdeyim.
'Hem çocuğunu üste para verip de bu okullara, mesela Moritanya'daki hangi aile göndermek ister, niye istesin? Meğer çocuk okula gelsin diye, para istenmediği gibi ailelere destek de veriliyormuş. Ne iştir bu?' diyor Sayın Devrim.
İşte bu konuyu tashih etmem, bilgi yanlışını düzeltmem lazım. Bütün dünyada açılan bu okullar ücretlidir. Aileler çocuklarını bu okullara vermek için adeta yarışmaktadırlar. Sayın Devrim zeki olup ta fakir öğrencilere burs verildiği konusunda genelleme yapmış anlaşılan.
Gelelim son sorusuna; 'yüzlerce okulu hangi parayla açıp devam ettirebiliyorlar sualine cevap alamadım' diyor Hakkı bey.
5 yıl önce kendisini ziyaret ettiğimde anlattığım gibi yüzlerce okulu bu millet finanse ediyor. Hamiyeti milliye denen kavram hakkında Sayın Devrim'in o gün de şüpheleri vardı, demek bu günde bu şüpheleri devam ediyor. Bu milletin inanınca neler yapacağını İstiklal harbinde göstermiş olduğu gibi bugün de tekrar göstermektedir. Bu, bu kadar net ve basit bir konudur.
Çocuğu yaşında olan benim gibi birinin Hakkı bey'e nasihate kalkması edebe aykırıdır, bunun farkındayım.
Hoşgörüsüne sığınarak kendisine şunu söylemek isterim ki 'millet olarak bizden adam olmaz' karamsarlığını artık bir yana bırakalım, milyonlarca insanın alın teri ile fedakârca yaptığı bu hizmet hareketini anlamaya çalışalım.
Eğer isterseniz ben yine sizi ziyaret eder çayınızı içer bu konuları enine boyuna anlatırım.
Gene nezaketi elden bırakmadan.

Cumhurbaşkanı Gül'e Açık Çağrı...

Bu ülkede birkaç okul yaptıranlar Cumhurbaşkanlığı makamında ağırlanıyor ve bu ülkeye yaptıkları hizmet ve fedakârlıklara karşılık olarak "Devlet madalyasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin onları takdir ettiği gösteriliyor.

Peki bu ülke adına yüzlerce okul açan, 130 ülkede binlerce hatta on binlerce öğrenciye Türkçe konuşturan, Türkçe düşünmeyi öğreten, Türkiye'yi onların hayatlarının merkezi haline getiren Fethullah Gülen neden 28 Şubat'ın ayıbı sonucu yurtdışında yaşamak zorunda kalıyor?

Sevgili dostlar, bu yazıyı lütfen duygularınızı karıştırmadan son derece tarafsız kalmaya özen göstererek ve ortaya koyacaklarımı objektif kriterler eşliğinde sorgulayarak okuyun.

Sizlere birkaç madde halinde bazı tespitlerimi aktardıktan sonra sentez bölümüne geleceğim ve Cumhurbaşkanı Gül'e bir vatandaş olarak yapacağım çağrımla bitireceğim.

1- Dünya özellikle 1950 sonrası iki tip Müslümanlık algılamasına kapıldı. Bunlardan ilki Arap merkezli petro-dolarların-Amerikan arabalarının ve para ile Batı'dan alınan savaş makinelerinin birbirlerine karşı kullanıldığı bir resimdi ve dünya bunu sevmedi. Bu ilk resim bir taraftan Amerikan renkleri taşıyordu ama Usame bin Ladin de oradaydı! Diğeri de İran üstüne kurulan ve içine kapalı bir yapının dünya genelini tehdit ettiği, sevimsiz, korkutan bir resimdi ve bu da dünya tarafından asla sevilmedi.

2- Ortaya çıkan iki resim de o kadar sevilmedi ki; 1989 sonrası çöken ve 1945-1989 arasında Amerika-Rusya algılaması üzerinde duran dünya düzeninin diyalektik yapısı, 2001 sonrası Amerika ve karşısında duran Ortadoğu kaynaklı "İslami terör" denklemi üzerine kuruldu. Dünya İslam'ı anlayamamış, yanlış tanımış ve işine geldiği için de yanlış algılanmasına yol açmıştı.

3- Son dönemde Türkiye'nin etki alanının da artmaya başlamasıyla, dünya Türklerin de Müslüman olduğunu öğrenmeye-algılamaya ve 3. bir resim olarak da "Türk-Türkiye merkezli İslam" dinamiğini görmeye başladı. Bu resmin çok dürüstçe söylemek gerekirse öne çıkan bir mimarı vardı; yaşam tarzı, duruşu, aile yapısı kısacası ilk bakışta her şeyi diğer klasik politikacılardan farklı olan ve olamaz denmesine rağmen laik bir devleti 1938'den sonra en iyi şekilde yöneten Recep Tayyip Erdoğan.

4- Erdoğan'ın siyasi alanda dünya genelinde yeni bir resim ve yeni bir siyaset ortaya koyarken, "herkes elinden geleni yapsın" inancıyla inandığı tezi küresel bir yapıya dönüştüren bir başka isim vardı. Türkler ve İslam algılamasına dünya genelinde kurduğu okullar, bu okullarda yarattığı dinamikler ve ortaya koyduğu felsefeyle önemli bir zemin oluşturdu. Bu isim 28 Şubat sonucu ülkesini terk etmek zorunda kalan Fethullah Gülen'di. Ve hareketi de bir cemaat değil, küresel bir gerçek haline gelmişti.

5- Türkiye sadece ekonomik olarak büyümedi ve/veya siyasi olarak genleşmedi. Bugün "Acaba Osmanlı mı doğuyor" veya "yeni süper güç" gibi yorumların arkasında ve özellikle Amerika'nın bölgeden "Biz daha iyisini yapamayız" diyerek çekilme isteğinin arkasında tek bir gerçek var: Dünya "Türk Müslümanlığı" ile tanıştı, Suudi Arabistan-İran çizgisinden Türkiye merkezine kayan bu yeni resmi sevdi ve bu gücün İslam dünyasında öne çıkmasını ve korktuğu dinamikleri de dengelemesini tercih etti.

Sevgili dostlar, Gülen hareketine "din odaklı bir cemaat" algısıyla bakarsanız, gerçekleri ıskalarsınız. Gülen'in attığı adımları ve özellikle "Cihan Devleti Türkiye" modeline yarattığı katma değeri doğru analiz etmek ve siyasi bir yargılama içinde üstünden atlamamak gerekli. Dünya üzerinde uçakların bile gitmediği bir yere birkaç aktarma ile varıp da orada Türkçe konuşan çocuklar size "Hoşgeldiniz" dediği zaman, içerideki kısır tartışmaların ne kadar boş ve anlamsız, önyargılı olduğunu anlayabilirsiniz.

Sonuç: Yaptığının genişliğini ve küreselliğini her geçen gün daha iyi görebileceğimiz, kavrayabileceğimiz Fethullah Gülen'i, Türkiye'ye davet etmek ve Türkiye adına yarattığı küresel gücü- küresel sentezi Türk devleti adına takdir etmek görevi Cumhurbaşkanlığı makamına düşer. Gülen yaptıklarının Türkiye tarafından bağrına basıldığını sağlığında görmeli ve Türkiye birkaç akılsız, öngörüsüz adamın bize korku pompalamak adına yarattığı 28 Şubat ayıbıyla bu şekilde hesaplaşmalıdır.

Son söz: Türkiye "cihanşümul" bir devlet olma yoluna girdi. Bu yolda ayrışma değil bütün değerlerini bir araya getirme zamanı. Bir vatandaş olarak devlet başkanlığı makamına çağrımı ilettim, takdir devletimizin...

Yiğit Bulut, Gazete Habertürk

Türk Okulları Ülke Ticaretine Önemli Katkılar Sağlıyor

Türkçe Öğretmenin Sırrı: Fedakârlık
Dünyanın 130 ülkesine dağılmış Türk okullarından mezun öğrenciler, Türkiye ile ülkeleri arasında ticari bağları da artırıyor. Türkçe Olimpiyatları için gelen öğrencileri kabul eden İstanbul Tekstil ve Hammadde İhracatçıları Birliği Başkanı İsmail Gülle, "Bana göre Türkiye'nin artan ihracatında bu okulların yüzde 10 katkısı var. Bu giderek artacak." dedi.
Dünyanın 130'dan fazla ülkesinde faaliyet gösteren Türk okulları, Türkiye'nin son yıllarda ihracatta gösterdiği artışta olumlu bir role sahip. Afrika'dan Asya ve Pasifik ülkelerine kadar yüzlerce ülkedeki okullar, bulundukları coğrafyalarda iş ve siyaset başta olmak üzere toplumun her kesimi ile Türkiye arasında köprüler kuruyor.
Bu sene dünyanın 130 ülkesinden gelip 9. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'na katılan öğrenciler, Gülle Tekstil Yönetim Kurulu ve İstanbul Tekstil ve Hammadde İhracatçılar Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle'yi ziyaret etti. Türkçe konuşan öğrencilerle ziyarette sıcak bir diyalog kuran Gülle, ziyaret süresince konuklarıyla yakından ilgilendi. Misafir öğrencilerin okudukları şiir ve şarkılar, ortama renk kattı.
Gülle, bu okulların dünya çocuklarına Türkçe öğreterek önemli bir misyonu yerine getirdiğini söyledi. Farklı ülkelerden gelen öğrencilerin Türkçeyi anadili gibi konuşmasının kendilerine büyük bir mutluluk verdiğini söyleyen Gülle, gittiği dış ülkelerde okullara karşı duyulan güvenden bir Türk olarak onur duyduğunu dile getirdi. Türk okullarının son birkaç yıldan bu yana eğitim ve kültürel faaliyetlerin yanı sıra ticari ilişkilerde de önemli bir yer tutmaya başladığına işaret eden Gülle, "Şunu açıkça söyleyebilirim. Türkiye'nin son yıllarda ihracatının yüksek çıkmasında bu okulların önemli bir katkısı var. Bana göre ihracatın en az yüzde 10'unda Türk okullarının katkısı var. Gelecek yıllarda bu katkı artarak devam edecek." dedi. Gülle'ye göre Türkiye'nin 2023 ihracat hedefinde okulların payı yüzde 25 seviyelerine çıkacak. Bu okullarda yetişen öğrencilerin yurtdışına çıkan işadamlarına birer rehber olduğunu kaydeden Gülle, yurtdışı ziyaretlerinde Türk okullarındaki öğretmen ve öğrencilerin kendilerine sundukları imkânlar sayesinde bu ülkelerde yabancılık çekmediklerini dile getirdi. Bu ortamlarda yetişen öğrencilerin birer Türkiye sevdalısı ve gönüllü birer elçi de olacaklarına vurgu yapan İsmail Gülle, Türk işadamlarının buralarda açacakları ofis ve temsilciliklerde bu öğrencilerin sorumluluk alacaklarını aktardı.

Sizi, değil 10 dakika 10 saat bile dinlerim

Dokuzuncu Türkçe Olimpiyatları için Türkiye'ye gelen bir grup öğrenci, Vatan Bilgisayar Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Vatan'ı da Cevizlibağ'daki ofisinde ziyaret etti. Nijeryalı, Tacikistanlı, Arnavut, Romanyalı, Senegalli ve Türkmenistanlı çocuklar şiir, şarkı ve müsamere gibi özel yeteneklerini Türkçe olarak Nuri Vatan'ın ofisinde de sergiledi. Arnavut öğrencinin, "Bir şiir okuyacağım ama kısa okuyacağım. Çünkü tamamı 10 dakika sürüyor." demesi üzerine Vatan Bilgisayar Yönetim Kurulu Başkanı Vatan, "Değil 10 dakika 10 saat bile olsa dinlerim. Sen yeter ki oku." diye karşılık verdi. Türk okulları ile dünyada oluşturulmaya çalışılan barış ortamının hayal edilemeyecek bir başarı olduğunu söyleyen işadamı Vatan, "Bu, parayla pulla yapılacak bir şey değil. Böylesi geniş bir platforma ulaşan bu iş sadece Allah'ın yardımıyla oldu. Hiçbir ülke böyle bir iş yapamaz." diye konuştu. Ziyaret sonrası şirket hakkında da kısa bilgi veren Nuri Vatan, geçen hafta 41. mağazayı Sivas'ta açtıklarını, istihdam ettikleri çalışan sayısının da 2 bini aştığını söyledi. "Türkiye kazanırsa, gelişirse Vatan Bilgisayar büyür." diyen Nuri Vatan, "Sene sonuna kadar geçen yıla nazaran yüzde 10'a yakın büyüme planlıyoruz." dedi.
Zaman   

Türkçe Olimpiyatları ve Sinan Çetin

Nazlı Ilıcak
Nazlı Ilıcak
Türkçe Olimpiyatlarını seyredip de etkilenmemek mümkün değil. Dünyanın 4 bir köşesinden gelen çocuklar, Türkçe şarkılar okuyor, şiirler söylüyor. Kendilerine güveniyorlar. İyi bir okulda okuduklarını düşünüyorlar. Geleceklerine umutla bakıyorlar ve Türkiye'yi seviyorlar. Bunu, 100'den fazla ülkede bine yakın Türk okulu sağlıyor. Gülen hareketinin okulları... Şu anda, aşağı yukarı 500 bin talebeye hitap ediyorlar. Bir de mezun olanlar var. Bu çocukların bazıları okullarını bitirince muhtemelen önemli mevkilere gelecekler. Şimdiden bizi dünyanın birçok ülkesine bağlayacak köprünün ayakları inşa ediliyor.
Sinan Çetin'in Fethullah Gülen için sarf ettiği cümleleri bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Gördüklerinin heyecanı içinde konuşmuş ve Gülen'i övmüş. Söylediklerinin altına imzamı atarım:
"Burada olmayan, hangi nedenle olmadığını bilmediğim büyük bir düşünür, din adamı bir insana teşekkür ederim. Ona, bu ülkeyi, bu insanları, bu dili sevdirdiği için teşekkür ediyorum. Orhan Pamuk'a 'seni öldüreceğiz' diyenlere, bu ülkeyi bırakmadığı için. Bu ülkeyi dünya ile bütünleştirdiği için, bu ülkeyi sevmenin gurur verici olduğunu hissettirdiği için Fethullah Gülen'e teşekkür ediyorum." Çetin, insanlara düşman ve inkârcı bir milliyetçilik anlayışı karşısında, kucaklayıcı, özendirici bir milliyetçilik anlayışı sergileyen Gülen'i övüyor. Sosyal medyada yemediği hakaret kalmamış.
Birçok edepsiz, ona, "Yalaka, yağcı" diye de saldırıyor. Bu damgalama moda oldu. Sinan Çetin, Fethullah Gülen'den ne gibi bir menfaat sağlayabilir ki! Bileğini bükemiyorsunuz, bel altından vuruyorsunuz. Ama hakikatin güneşini gölgelemek hiçbir zaman mümkün olamayacaktır.
Nazlı Ilıcak, Sabah 

Türkçe Olimpiyatları

Cengiz Semercioğlu
Cengiz Semercioğlu
Önceki akşam Haliç Kongre Merkezi'nde yapılan Türkçe Olimpiyatları'nın jürisindeydim, bir yanımda Erkan Petekkaya, diğer yanımda Zara vardı...
Sinan Çetin, Yeşim Salkım, Burak Kut, Gökhan Kırdar, Ahmet San jürideki diğer isimlerdi...
İşte izlenimlerim...
- Ahmet San aramızdaki en titiz jüri üyesiydi... İnce ince hesap yaptı, topladı, çıkardı öyle verdi oylarını. Hatta Erkan Petekkaya, "Bir sonraki seçimlerde anketleri Ahmet San yapsın" önerisini getirdi.
- Organizasyon kusursuza yakındı. Sahnede ve arkasında kim ne yapacağını çok iyi biliyordu, yabancı sunucular bile işlerini çok iyi yaptılar. Tek eksiği sahnenin görselliği zayıftı...
- En büyük alkışı Sinan Çetin aldı... Fettullah Gülen'e adıyla teşekkür ettiği ve "Neden hâlâ yurtdışında olduğunu anlamıyorum" dediği için...
- Egemen Bağış törene yarım saat geç gelerek politikacıların geç kalma geleneğini bozmadı.
- Benim favorim Bosna Hersekli Şejla, Cerrahpaşa'yı söyleyen İngiliz kız ve Tacikistanlı Yunusov'du. İngiliz kız ilk üçe giremeyince jüriye bozuldum...
- Erkan Petekkaya aynı anda dizisinin sezon finaliyle Kanal D'deydi. Dizinin sezon finalinde neler olduğunu kendisinden canlı canlı dinledim.
- Gecenin yıldızları Gana'dan gelen siyahi Karadeniz halk oyunları ekibiydi... "Karadeniz'in Gana bölgesinden" esprilerine neden oldular. Benim diyen Karadeniz ekibiyle başa baş oynarlar. Seyirci de uzun süre ayakta alkışlayarak haklarını teslim etti zaten.

Neden jüri oldum...

"Ooo yüzde 50'nin etkisi mi", "Ne işin var orada" sataşmaları gelmese olmazdı zaten.
Kulak asmıyorum bunlara.Başından beri Türkçe Olimpiyatları'nı önemsiyorum, 9 yıl önce ilk başladıklarında kendi aramızda da tartışmış, sonunda ilan ve haber desteği verme kararı almıştık Medyatava'da...
Bu yüzden yeni keşfetmiş değilim ben Türkçe Olimpiyatları'nı, geçtiğimiz yıllarda da davet edildim.
Türk dili ve kültürünün Şili'den Endonezya'ya, İngiltere'den Kenya'ya dünyanın dört bir yanındaki gençlere ulaşması önemli.
Bu yüzden jüri olmayı, 'kim ne der' diye hiç düşünmeden kabul ettim.
Cengiz Semercioğlu, Hürriyet   

Türkçe: Bir Dünya Dili

Mevlüt Uyanık
Mevlüt Uyanık
Türkçe olimpiyatlarına katılan 130 ülkeden farklı renk, farklı ırk, dil ve dinlere mensup gençlerin Türkçe ve Türkiye sevdalısı gençleriyle "Tanış Olmak" 19 Haziran sabahı erkenden Çorum'dan Ankara'ya hareket ettik. Altınpark'ta ilk işim doğrudan Yemen standına gitmek oldu. Çünkü 17.3.2011 tarihinde Türk Okullarının düzenlediği 9.Uluslararası Türkçe Olimpiyatları Şarkı ve Şiir Yarışması Yemen Elemelerine juri üyesi olarak ben ve arkadaşlarım Sana'a Üniversitesi Diller Fakültesi Türkçe Bölümü adına katılmıştık. Ahmet hocamın oradaki heyecanını daha da katlanarak burada görünce, oldukça zor şartlar içinde verdikleri mücadelenin sonuçlarını elde eden başarılı bir öğretmen olmanın anlamını yürekten hissettim.
Yurtdışına gittiğimde Türkçe ve Türk kültürünü temsil eden birimlerin hepsini ziyaret etmeyi bir görev sayarım. Oldukça zor şartlarda, dünyanın her tarafında Ahmet Yesevi'nin alperenlerinin günümüzdeki temsilcileri de zaten bir tebessüm ve ziyaretten başka bir şey de beklemiyorlar. Her biri Selçuklu, Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti geleneğini, kültürünü zor şartlar altında yaşıyorlar ve yaşatmaya çalışıyorlar. Eğer müsaade ederseniz sizleri Yemen'deki final seçmelerine götüreyim ve aylar süren çalışmaların son halkasından bahsedeyim. Çünkü Yemen'li gençler Artvin bölgesi oyunlarıyla burada önemli başarı kazandı.
Aynı Dili Konuşuyoruz
Turkuaz renkteki ilanlarda "Aynı Dili Konuşuruz" yazıyor. Türk ve Yemen Bayrakları asılı salonda. Kültürümüzün iki önemli dili, Arapça ve Türkçe, üstelik dört yüz yıla yakın bir süre ortak yaşadığı belde de yeniden buluştu, heyecanlanmamak, duygulanmamak elde değil. Geçen hafta katıldığım bir düğün töreninde damatın başlığı ve kuşağı Turkuazdı ve yanımdakine bu yeşil mi dedim. Yok, tam olarak bilmiyorum dedi. Bu rengin adı Turkuaz, Turk rengi yani, deyince Osmanlı'dan kalma Türklerden olan Abdurrahim et-Turki çok sevinmişti. Renklerin dili, temsil ettiği anlam çok önemli gerçekten.
Türkçenin dünya dili olma yönündeki bu çalışmaları çok önemsiyorum. Ortadoğu'nun uç bölgesinde çoğu ilk öğretim çağında olan gençlere. Türkçenin bir kültür ve edebiyat dili olduğunu şiir ve şarkılardan başka ne gösterebilir? Türkülerimizle ağlıyoruz, seviniyoruz, seviliyor, seviyoruz. Önce Türkiye'de finallere kalan Artvin'i Sana'a'ya taşıyan oyunlarıyla gençleri seyrediyoruz ve yarışmaya hazır bulunuşluğu sağlanıyor.
Yemen devletinde finale kalmış on şarkı ve üç şiiri değerlendireceğiz. Formları dağıtıyor Türkçe hocamız Ahmet bey, oldukça titiz hazırlanmış akademik bir değerlendirme formu. Eser seçimi, ses genişliğine, gırtlar yapısına uygunluk, kültürel değerlere uygunluk şartlarını inceliyor. Ritm ve Uyum, esere giriş, bölümler içinde ritm uygunluk; Tavır ve Üslup, yöresel şive, nağme ve nuanslara uygunluk, Dil kullanımı, diksiyon ve telaffuz; Sahne Duruşu, jest ve mimikler, son bölüm ise detone ve sürtone olup olmadığı değerlendiriyor.
Taiz, Sana, Aden bölgelerinden gelen çocuklar Kavak Yelleri, Sevdim Seni Mabuduma, Çam Dağı Türküsü, Söyle Turnam, Gurbet Eller, Dostum Dostum, Rüzgar Şarkısı, Niksar'ın Fidanları, Zeytin yağlı yiyimem aman, Mutlu musun, Ordunun Dereleri, Nemrudun Kızı türkülerini söylediler.
Yemen'de "Üşüyorum"
Anayurta 3200 km uzakta, binlerce şehidin Hicaz, Mekke, Medine ve Anadolu'nun güvenliği için gelip buralarda kaldığı, peygamberimizin "beldetun tayyibetun" dediği sımsıcak ortamda birden üşümeye başladım. Gençlerden biri Rahmetli Yazıcıoğlu'nun şiirini seslendiriyor. Ahde vefa bu olsa gerek. Anadolu'nun o güzel ve yiğit insanı İslam'a, Türkiye ve Türkçeye olan bağlılığı bir kez daha hayırla ve rahmetle anılıyor. Bu millet, kendisine yapılan kötülükleri unutuyor ama yapılan hizmetleri asla ve asla unutmuyor, her daim ve her vesileyle hatırlıyor.
Diğer şiirler ise Sezai Karakoç'un "Mona Roza" ve Fethullah Hocaefeninin "Beni Yalnız Bırakma" başlıklı eserleriydi. Bu gençlerin ödülünü verme şerefini de bana bahşediliyor, bundan güzel bir anı olabilir mi? Nasip olursa Mona Roza adlı şiiri Türkiye'de siz de dinleyiniz.
Evet, aynı dili konuşuruz diyerek önce Arapça sonra Türkçe selamladım. Gençleri, ailelerini, emeği gecen hocalarımı tebrik ettikten sonra Türkçe'nin bir kültür ve edebiyat dili olarak dünya dili olmaya yönelik Üniversitelerde Türkçe bölümlerinin, ve Türk okullarının önemini hatırlattım. Kendimi artık gurbet elde nasıl hissederim bu güzel programa katıldıktan sonra diye devam ettim ve Türkçe'nin dünyada en çok konuşulan 5. dili olduğunu belirttim.
Türkçe: Bir Dünya Dili
Evet, 1.300. bin insan ile Çin ilk sırada; ama bu, coğrafi bir üstünlük. 2. sırada İngilizce 477 milyon konuşanı ile kültürel açıdan egemenliğini sürdürüyor. 3. İspanyolca, 266; 4. Hintçe 260 milyon konuşanı var. Ural-Altay grubuna bağlı Türkçe 220 milyon ile 5.; ve 181. milyon konuşanı ile Arapça'dan önce geliyor.Portekizce 165 milyon ile 6; Bengalce 162 milyon ile 7. sırada. Rusça 158 milyon ile 9 sırada yer alırken, Japonca 124 milyon ile 10; Almanca 121.milyon ile 11; Fransızca 116 milyon ile 12. sırada yer alıyor.
Uluslararası Türkçe Öğretim Derneği 2003 yılında ilk defa 17 ülke ve 67 katılımla yapmış Türkçe Olimpiyatlarının ilkini. Geçen yılkine ise 120 ülkeden 750 genç katılmış. Tam bu noktada, Türkiye Türkçesini merkeze alan bu ve benzeri çalışmaların önemini bir kez daha düşünmek için bir hatırlatma yapayım:
Düşünce tarihinde "muallim-i sani" diye anılan Türk bilgesi Farabi (870-950) İlimlerin Sayımı (çev. A. Ateş, İstanbul, 1990, MEB) adlı eserinin ilk bölümünü "Dil İlmi"ne ayırır ve yedi bölümde inceler. Tek ve toplu kelimelerin ilmi, kelimelerin tek ve toplu oldukları zamanki ilkeleri, doğru yazma, doğru okuma ve doğru şiir okuma ilkelerinden bahseder. (s.57-66) Bunları iyi bilen kişi, dil ve düşünce arasında irtibatı kurar. İç konuşma, yani düşünmesini dış konuşmaya tutarlı ve doğru bir şekilde dönüştürür.
Velhasıl;
Yaklaşık bin sene önce belirlenen bu ilkeleri, Farabi'nin torunları dünyanın dört bir yanında Türkçe öğretiyor dünya gençlerine. Türkiye, TİKA, MEB, Yunus Emre Enstitüsü ile resmi, diğer sivil toplum kuruluşlarının gönüllüleri ise gayr-i resmi olarak Anadolu kültürünün, sevgisinin, hoşgörüsünün, himmetinin, bereketinin Türkçesini anlatıyor. Ve hepsi gökkuşağının renkleri gibi Anadolu üzerinden bütün dünyaya bu rahmetin ışıltısını yayıyor.
Mevlüt Uyanık, Çorum Hakimiyet   

Türkçe'nin Destanını Kim Yazacak?

Nadir Kılıç
Nadir Kılıç
Bir haftadır Türkiye'de Türkçe Olimpiyatları rüzgarı esiyor. Önceki gün şarkı, dün de şiir finali vardı. Dünyanın 130 ülkesinden, memleketimize gelen 1000 öğrenci, coşkularıyla heyecanlandırdı hepimizi.
Sevindik onları görünce, ayakta alkışladık avuçlarımız acıyana dek kabiliyetlerini, performanslarını. Hele hele şarkı finali çok keyifliydi, hep birlikte eğlendik, güldük.
Meğer ağzımıza sürülmüş bir parmak balmış o şarkı türkü. Bizim anlama eşiğimize ulaşabilmenin, anladığımız dilden seslenmenin kapısını aralamaya çalışıyorlarmış güldürerek, eğlendirerek.
Herkes aynı fikirde mi bilmiyorum. Ama bir yandan şarkı türkülerle eğlendirirken, diğer yandan da bir şey daha yaptılar bize farkettirmeden. Şiir finali, ölü toprağı ile içimize gömdüğümüz, günlük koşuşturmacalarla uyuttuğumuz insanı sarstı.
Bu yüzden olsa gerek şiir finali ağır geldi biraz. Bir gün önce şen şakrak olan çocuklar, bir gün sonra yüzümüze vurdular tokat gibi, unuttuğumuz duyguları, geçmişimizi, kim olduğumuzu, neler yapabilecekken, neler yapmadığımızı...
Şiir dalında birinci olan Gürcistan'lı Leyla, Mehmet Akif'in duygularıyla seslendi ruhumuza.
“Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.”
Mehmet Akif destansı şiirler şairiydi aslında. Kalemine kahramanlık şiirleri yakışıyordu en çok. Her dizesi bir top güllesi gibi ağır, her kıtası bir akıncı birliği gibi dört nala, her şiiri bir fetih kadar coşkulu…
Ancak o son baharında yetişmişti destansı devrin. Dünyayı abad eden bir saltanatın kırık döküklerini toplamak düşmüştü payına. Kah ağladı, kah öfkelendi, kah anlamayanları azarlayıp, uyandırmaya çalıştı.
Adı kahır şairi kaldı bu yüzden.
“Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: 'Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş! '
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir taraftan!”
Onun sarsıcı bu dizelerine rağmen, devrinden ona layık bir destan çıkmadı ne yazık ki. O da geleceğe ısmarlamıştı Asım’ın Neslini... Dualar ve ümitle...
“Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!”
Demişti onlarca yıl önce. Gürcü bir kızdan duyduk bu şiiri. Birçoğumuz hala Akif'in bıraktığı yerdeydi. Televizyonlarda “vatan tehlikede”, “devlet batıyor”, “ülke bölünüyor” uğultuları devam ediyordu.
İki el bir baş içindi de, biz elbirliğiyle Baykuşların fısıldadığı uğursuz ötüşleri gerçekleştirmek için, birbirimizin gırtlağına sarılmayı beceri zannediyorduk.
Gürcü bir kız ve ona benzer 1000 çocukta seyrettik ümide sarılanların neler yapabildiğini. Sevgiye sahip çıkmanın değerini, aslımızın ne olduğunu. Çoğumuz görmek istemese de anladık Asım'ın Nesli'nin çoktan yollara düşüp, inançla, ümitle, nasıl bir nesil inşaa ettiğini...
Ey destanlar şairi! Sen de gördün mü şiirini okuyan Leyla'yı? Ya onun ardındaki Asım'ın Nesli'ne mecnun olan öğretmeni, emeği, hareketi....
Biliyor musun henüz bu destanın şiirini yazan çıkmadı ve biliyoruz ki sessiz sedasız büyüyen bu sevdanın şiiri en çok senin kalemine yakışırdı.
Nadir Kılıç, Samanyolu Haber  

Hocaefendi'ye Bursa'dan Selam...

Dünya çocukları "Tanış olmak için" Bursa'da, Atatürk Stadyumu'nda Bursalılara muhteşem bir gece yaşattılar.
Yunus Emre'nin "Gelin Tanış Olalım" dizesinin slogan yapıldığı 9.Türkçe Olimpiyatları'na bu yıl 130 ülkeden 1000 çocuk katıldı. 30 Haziran'a kadar Türkiye'de kalacak dünya çocuklarına, iki yıl finallerde ev sahipliği yapan Bursa, bu yıl Olimpiyat Şenliği'nde ev sahipliği yaptı.
Atatürk Stadyumu'nda gerçekleştirilen şenliği yaklaşık 25 bin kişi izledi. Saat 20.30 da başlaması gereken şenlik, bir saat gecikme ile başlayabildi. Saatler 21.30'u gösterirken, program sunucusu geçenin açılışını yapmak üzere Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe'yi anons ettiğinde Başkan henüz stadyuma gelmemişti... Çünkü aynı akşam Bursa Festivali kapsamında Merinos Stadyumu'nda Ricky Martin konseri de vardı...
- Yalnız kalacağız diye korktuk
Sunucu İlker Güntekin'in, Afganistanlı öğrenci Şaire Osmanî'ye, "inatçılığı bir tarafa bırakıp benimle birlikte programı sunmak ister misin?" sorusu üzerine Şaire, "Ben inatçı biri değilim. Söz dinlerim. Peki" deyip sahnede yerini alırken; "Bugün Ricky Martin konseri de varmış.. Bizler çok korktuk, yalnız kalacağız diye. Ama öyle olmadı. Bizi yalnız bırakmadığınız için hepinize arkadaşlarım adına teşekkür ederim" diye konuştu.
Türkçenin çocuklarını devlet büyükleri de yalnız bırakmadılar...
Şöleni, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa milletvekilleri, Bursa Valisi Sahabettin Harput, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Milli Eğitim Müdürü Atilla Gülsar, BTSO Başkanı Celal Sönmez, Bursaspor Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam, iş adamları ve sivil toplum kuruluşlarının başkanları da izlediler.
- Bursa buluşturuyor...
Program devam ederken, Başkan Altepe şölen alanına geldi. Daha yerine oturmadan, açılış konuşmasını yapmak üzere sahneye davet edildi. Başkan Altepe, "Muhteşem bir organizasyon" diye sözlerine başladı. İlk defa bu kadar canlı bir organizasyona şahit olduğunu ifade eden Başkan Altepe; "130 ülkeden çocuklarımız Bursa'da. Dili, dini, ırkı, rengi ne olursa olsun Türkiye'de, Bursa'da buluşuyor. Sadece dostluk, kardeştik mesajı için. Burada toplananların tek bir amacı var. Türkçeyi dünya dili yapmak istiyorlar. Bizim ecdadımızın özelliklerini dünyaya tanıtmak için çalışıyorlar. 'Gelin tanış olalım' diyoruz. Gerçekten de tanışmaya ihtiyacımız var. Her şey tanışmayla, dostlukla gelişir ve güzelleşir" diye konuştu.
- Geleceğin dünyası...
Öğrenci korosunun seslendirdiği Anadolu türküsünün ardından halk oyunları birincileri kendi ülkelerinin halk oyunlarından örnekler sundular. Solo türküler, şiirlerle süren gecede konuşan Bursa Valisi Sahabettin Harput,dinleri ayrı, ırkları ayrı, renkleri ayrı, ancak aynı duyguyu, aynı inana ve aynı sevgiyi paylaşan dünyanın 130 ülkesinden gelmiş binin üzerinde öğrenciyi Bursa'da ağırlamaktan mutluluk duyduklarını ifade etti.
Vali Harput, "Bu çocukların kurduğu geleceğin dünyasında; sevgi, barış ve kardeşlik hâkim olacak. O dünyada savaşlar olmayacak, çocuklar ölmeyecek. O dünyada mülteciler olmayacak, barış hâkim olacak. İşte bugün dünyanın 130 ülkesindeki okullarda okuyan çocukların kurduğu, temellerini attığı dostluk köprüsü, bizim medeniyetimizi tanıtıyor. Onun için bu muhteşem hizmette, fikir ve emek bazında emeği gecen binlerce insan gelmiştir. Onları saygı ve hürmetle anıyoruz" diye konuştu.
- Muhteşem... Destanlık bir olay
Gecenin sonlarına doğru sunucu İlker Güntekin, Başbakan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Bülent Arınç'ı Türkçe Olimpiyatları tertip heyeti üyesi olarak kürsüye davet etti. Arınç, konuşmasında Türkçe Olimpiyatları'nın ilkinden bu yana organizasyonun içinde olduğunu bildirdi ve Türkçe Olimpiyatları'nı "Muhteşem bir olay, destanlık bir olay"olarak niteledi.
"Bu büyük destana vücut veren ve bu eseri meydana getiren gönül dostlarına hepimizin minnet borcu var. Bunları da hiç ihmal etmeyelim. Onları bu güzellikleri izlerken mutlaka hatırlayalım. Hayırla yâd edelim, selamlarımızı gönderelim. Ve onlara dualar edelim" diye tembihte bulunan Arınç, BM'de kayıtlı 192 ülke bulunduğunu ve bu ülkelerin 130'unda Türk bayrağı dalgalandığına, İstiklal Marşı'nın söylendiğine dikkat çekti. Arınç, söyle konuştu:
- Hoca Efendi'ye Bursa'dan selam...
"Bu büyük bir fedakarlık, bunu anlamamak mümkün değil...
'Gözünüzü uzaklara dikin. Dünya'ya bakın, dünyanın her yerinde olmalısınız. Bütün insanların gönlüne eğitimle girmelisiniz. O ülkenin çocuklarına en iyi eğitimi vermelisiniz. Bu ülkelerde Türkçe'nin, Türkiye'nin, Türk kültürünün yaşamasına, düşünülmesine, konuşulmasına zemin hazırlamalısınız.' Bütün bunları söylediler. Bütün bunlara: 'peki amenna' diyen Anadolu'nun güzel çocuklan bugün 130 ülkede bu okullarımızın desteğini, finansmanını, gönül birlikteliğini hamdolsun başarı ile sürdürüyorlar.
Şüphesiz bu fikrin ortaya atılması, bu fikrin yayılması ve benimsenmesi muhterem Hoca Efendi'nin çabası ve gayretleriyle oldu. Hepimiz Bursa'nın izin bu güzel stadyumundan binlerce insanımızın gönlünden bize bu hedefi gösteren gözümüzü uzaklara diken, bu büyük ve ulvi gaye için hepimizin maddi ve manevi gayretlerini ortaya koyan,bu güzel, bu büyük, bu özel insana Bursa'mızdan selamlarımızı dualarımızı ve hürmetlerimizi takdim ediyoruz."
Ali Eşref Uzundere, Kent Gazetesi  


Mittwoch, 22. Juni 2011

Çankaya'ya Özel Türkçe Olimpiyatı

Çankaya'ya Özel Türkçe Olimpiyatı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkçe Olimpiyatlarına katılan öğrencileri, ülkelerinin bir nevi iyi niyet elçisi olarak gördüğünü söyledi.
Gül, 9. Türkçe Olimpiyatları kapsamında Türkiye'ye gelen 130 ülkeden bini aşkın öğrenciyi temsil eden heyeti, Çankaya Köşkü'nde kabul etti.
9. Türkçe Olimpiyatları Tertip Komitesi Başkanı Mehmet Sağlam, kendilerini kabul ettiği için Cumhurbaşkanı Gül'e teşekkür etti. Türkçe Olimpiyatlarına bu yıl 130 ülkeden bini aşkın öğrencinin katıldığını dile getiren Sağlam, yarışma etkinliklerinin yanı sıra öğrencilerin çeşitli kamu kurumlarını ziyaret edeceğini anlattı. Sağlam, Cumhurbaşkanı Gül'ün gittiği ülkelerde Türk okullarını ziyaret ederek verdiği katkılara da minnet duyduklarını söyledi.
Daha sonra Kosovalı bir kız öğrenci Barış Manço'nun "Anlıyorsun Değil mi" şarkısını, Kazakistanlı bir kız öğrenci Mehmet Akif Ersoy'un "Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak" şiirini, Iraklı bir kız öğrenci de Emel Sayın'ın "Mavi Boncuk" şarkısını seslendirdi. Moldovalı iki genç öğrenci ise Karadeniz şivesiyle yemek programı skeci sahneledi.
Gösterilerin ardından konuşan Cumhurbaşkanı Gül, Türkçe Olimpiyatları ile dünyanın bütün renklerinin Türkiye'ye taşındığını ifade ederek, yöneticilere ve öğrencilere "Hoşgeldiniz" dedi.
Öğrencilere Türkçe hitap etmenin büyük bir zevk olduğunu dile getiren Gül, "Sizi Türkçe'nin sevgilileri olarak görüyorum. Bu sevgiyi size aşılayanları tebrik ediyorum. Birleşmiş Milletler'in iyi niyet elçileri vardır. Bunlar iyiliği, güzelliği yaymak için dünyayı dolaşırlar. Sizleri ülkenizin bir nevi iyi niyet elçileri olarak görüyorum" diye konuştu.
Türkiye'ye bu yıl 130 ülkeden temsilci geldiğini anlatan Gül, etkinlikleri televizyondan izleyeceğini belirtti. Türkçe Olimpiyatlarını "çok büyük bir olay" olarak niteleyen Gül, organizasyonun uluslararası boyutuna dikkat çekti. Gül, dünyanın neredeyse üçte ikisini temsil eden öğrenci topluluğunun Türkiye'ye gelmesinde emeği geçenleri kutladı.

"Devletin Resmi Temsilcisinden Önce Oradalar"

Yurt dışı ziyaretlerinde bazı Türk okullarına uğrama fırsatı bulduğunu belirten Gül, şöyle konuştu:
"Orada büyük fedakarlıkla yapılan çalışmaları ve çocukların ne güzel eğitildiğini görüyorum. Orada ne güzel Türkçe öğrenildiğini görüyorum. Türkçe'ye en büyük hizmeti yapıyorsunuz. Türkçe sadece Türkiye'de konuşulmuyor. Türkiye'nin dışında Türkçe konuşan ve Türk uyruklu olan 300 milyona ulaşan büyük bir Türk dünyası var, Orta Asya'dan Balkanlar'a kadar ama şimdi siz bu sınırları genişletiyorsunuz. Türk asıllı olmayan ama Türkçe konuşan yeni nesiller yetişmesine katkı veriyorsunuz. Bazı ülkelere büyükelçiliklerimizi açmak üzere gidiyoruz. Büyükelçiliklerimizi yeni açtığımız ülkelerde 5-6 senedir faaliyet gösteren Türk okullarını görüyorum. Resmen Türk devleti olarak biz resmi temsilcimizi, büyükelçiyi yeni gönderiyoruz ama Türk halkının temsilcileri olarak oraya daha önce gitmiş, orayı daha önce keşfetmiş Türkiye'yi temsil eden sizleri görüyorum. Bundan gurur duyuyorum ve çok takdir ediyorum."
Gül, öğrenci grubunun 21 il gezeceğini de belirterek, "Türkler başkalarının Türkçe konuştuğunu görünce çok mutlu olurlar ve onları bağrına basarlar. Şarkılarınızı, gösterilerinizi büyük bir zevkle takip edecekler" dedi. Gül, faaliyetlerin verimli geçmesi temennisinde de bulundu.
Kabulün sonunda Japonya'dan gelen bir kız öğrenci Cumhurbaşkanı Gül'e mini samuray kılıcı, bir dönem Beşiktaş'ta oynayan Arjantinli futbolcu Nartallo ise Arjantin Milli Takımı forması hediye etti.
Cumhurbaşkanlığı tarafından ise konuk öğrencilere "ipod shuffle" ve fotoğraf makinesi armağan edildi.
BUGÜN

Barış Dolu Bir Gelecek İstiyoruz

Barış Dolu Bir Gelecek İstiyoruz
Gelin tanış olalım temasıyla yola çıktı bu yıl 9. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları. Dünyanın dört bir yanından gelen çocuklar, şarkıları, kıyafetleri ve dansları ile renklendirdiler hayatımızı. Yüzleri hep gülen olimpiyat çocukları arasında bazıları var ki etraflarına neşe saçsa da kan ağlıyor içleri.
Onlar halk hareketlerinin, iç isyanların ve savaşların yaşandığı Yemen, Mısır, Irak ve Ürdün'den gelen Türkçe sevdalıları. Yıllardır silahların gölgesinde bir yaşam süren çocukların ortak bir hayali var; savaşların olmadığı, barış dolu bir gelecek.
Mısırlı Sara Khaled, barışın hakim olduğu bir dünya istiyor. Mısır'da yaşanan halk hareketleri sırasında korku dolu günler geçirdiklerini anlatan Sara, "Mısır çok zor günler geçirdi. Günlerce tedirginlik içerisinde yaşadık. Bundan sonra Mısır için güzel günlerin geleceğine inanıyorum." diyor. Uluslararası Selahattin Türk Okulu'nda okuyan Sara, doktor olmanın hayalini kuruyor. Mısır'da bulunan uluslararası okulların güvenlik gerekçesi ile kapandığını anlatan Sara, "Sadece Türk okulları bu süreçte açık kaldı. Öğretmenlerimiz bizi bırakıp gitmediler. O zor günlerde yanımızda oldular. Bunu ömrüm boyunca unutmam mümkün değil. Bizi ne kadar sevdiklerini o zaman daha iyi anladım." diyerek duygularını dile getiriyor.
İç karışıklıkların hâlâ devam ettiği ve bölünmenin eşiğinde bulunan Yemen'i Türkçe Olimpiyatları'nda temsil eden Abir el Redai de ülkesinde barış istiyor. Yemen'de yaşanan olayları 'korkunç' olarak niteleyen Abir, "Ülkemi çok seviyorum. Ve bu durumdan bir an önde kurtulmasını diliyorum." temennisinde bulunuyor. Türk okullarında barış, birbirini sevme, karşı görüşlere saygı duymayı öğrendiğini anlatan Abir, "Okulumuzda geleceğimizin temellerinin atılmasını öğretiyorlar." şeklinde konuşuyor.
ZAMAN

Sanatçılardan Türkçenin Çocuklarına Alkış

Sanatçılardan Türkçenin Çocuklarına Alkış
9.Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'nın şarkı finali Haliç Kongre Merkezi'nde gerçekleştirildi. Sanat, siyaset ve iş dünyasından birçok renkli ismin katıldığı final büyük bir şölen havasında geçti.
Olimpiyat çocuklarının okudukları şarkılar ve sergiledikleri dans gösterileri izleyenlere kimi zaman coşku dolu anlar yaşattı, kimi zaman da hüzünlendirdi. Jüri koltuğunda oturan ünlü sanatçılar Türkçe şarkıları başarıyla seslendiren olimpiyat çocuklarını alkışladı.
Sunuculuğunu, sesi Eurovizyon'la özdeşlenen Bülent Özveren, Moldovalı Nadya, Endonezyalı İdiv ve Mozambikli Bangieane'nın yaptığı şarkı finali Dünya Sesleri Korosu'nun konseriyle başladı. Mozart ve Beethoven'ın bestelerini çalan koro, kimi zaman Balkan havaları estirdi, kimi zaman Rusya'dan esintiler sundu. Kerkük ekibinin Roman dansları izleyicileri coşturdu. Ardından sahneyi alan şarkı finalistleri birbirinden güzel performanslarıyla jüri üyelerini bile şaşırttı. İngiltereli Jasmine 'Cerrahpaşa', Yemenli Ayah 'Ordunun Dereleri', Ukrayna'dan Emir Usein Seit-Arifov 'Dil Yarası', Türkmenistanlı Şirin 'Bitlis'te Beş Minare' isimli şarkılarıyla yürekleri sızlattı. Endonezya ve Bosna-Hersekli öğrencilerin birlikte okuduğu Fethullah Gülen'in "Sıkılsın" şiiri izleyenleri gözyaşlarına boğdu. Gana Halk oyunları ekibi Karadeniz fırtınası estirdi. Çok güzel bir gece geçirdiğini ve heyecanlandığını dile getiren oyuncu Erkan Petekkaya, "Daha önceki olimpiyatlara gelmediğim için pişmanım." dedi. "Türkülerimizi bizden daha iyi tanıttınız." diyen ünlü türkücü Kubat, "İzlerken gözlerim doldu." sözleriyle duygularını dile getirdi. Ünlü sanatçı Emel Sayın, olimpiyatların büyük bir emek projesi olduğunu ifade ederek, öğrencileri yetiştiren öğretmenlere teşekkür etti. Türkçenin dünyanın her yanına yayılmasını isteyen Burak Kut, olimpiyatların ilelebet devam etmesi temennisinde bulundu. Sanatçı Gökhan Kırdar da olimpiyatları 'meleklerin elinin değdiği' bir organizasyon olarak tanımladı. Balet Tan Sağtürk ise olimpiyatların Türkiye'nin lobicilik faaliyetlerinin başlangıcı olduğunu belirterek desteklenmesi gerektiğini söyledi. Şarkı finalinin birincisi 'Akşam Oldu Hüzünlendim Ben Yine' şarkısını seslendiren Tacikistanlı Shohrukh Yunusov, ödülünü Devlet Bakanı Egemen Bağış'ın elinden aldı. 'Bir Bulut Olsam' şarkısıyla ikinci olan Bosnalı Şejla Koçan'a ödülünü Emel Sayın ve Hamdi Alkan birlikte sundu. 'Dert Bende' şarkısıyla üçüncü olan Endonezyalı Rahmi Amalia ise ödülünü Erkan Petekkaya ve Tan Sağtürk'ün elinden aldı. Şarkı finali, olimpiyat çocuklarının hep bir ağızdan söylediği 'Yeni Bir Dünya' şarkısıyla sona erdi.

Fethullah Gülen'in adını gururla söylüyorum, teşekkürler...

Sinan Çetin-Yönetmen : Milliyetçiliği Hrant'ın katillerine, Orhan Pamuk'a 'seni öldüreceğiz' diyenlere bırakmadığı için. Bu ülkede bu insanları sevmenin suç olmadığını, Türkiye'nin dünyanın bir parçası olduğunu gösterdiği için Fethullah Gülen' e teşekkür ediyorum.
Ahmet San-Organizatör: Bu akşam tüylerim diken diken oluyor. Olimpiyatları hazırlayanların hepsi amatör ruhla bu işi profesyonelce götüren bir avuç insan. Onları kalben tebrik ediyorum. İnşallah 500 bin öğrenci 5 milyona ulaşır.

Gecede ünlü yağmuru

Şarkı finalinin jüri üyeliğini Ahmet San, Sezen Cumhur Önal, Prof. Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Yeşim Salkım, Cengiz Semercioğlu, Hakan Aysev, Kubat, Emel Sayın, Sinan Çetin, Burak Kut, Zara, Gökhan Kırdar, Hakan Peker, Erkan Petekkaya yaptı.
Geceye katılan bazı ünlü isimler şöyle: Devlet Bakanı Egemen Bağış, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Gazeteci-Yazar Nazlı Ilıcak, Berksan, İpek Tanrıyar, İkbal Gürpınar, Betül Şahin, Hamdi Alkan ve Özgür Özgülgün.
ZAMAN

Sizleri BM'nin İyi Niyet Elçisi Gibi Görüyorum

Sizleri BM'nin İyi Niyet Elçisi Gibi Görüyorum
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 9. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları için 130 ülkeden Türkiye'ye gelen öğrencileri kabul etti.
Öğrencilerin, gösterilerini beğeniyle izleyen ve alkışlayan Cumhurbaşkanı, "Böyle rengârenk bir topluluğa Türkçe hitap etmekten gerçekten mutluluk duyuyorum. 'Türkçenin hastaları' dediniz ama 'Türkçenin sevgilileri' olarak görüyorum sizi. Ve bu sevgiyi sizlere aşılayanları tebrik ediyorum." dedi. Öğrencileri BM'nin iyi niyet elçileri gibi gördüğünü vurgulayan Gül, görüşme sonrasında misafirlerinin ülkelerine özgü hediyelerini kabul etti ve her biriyle hatıra fotoğrafı çektirdi. Dünyanın dört bir yanından gelen öğrencilerin Türkçe konuşmasından ve Türkçeye olan sevgilerinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yurtdışı ziyaretleri sırasında Türk okullarını ziyaret ettiğini anlattı. Orada yapılan çalışmaların fedakârlıklarla gerçekleştirildiğini vurgulayan Gül, Türkçeye en büyük hizmetin yapıldığını dile getirdi. Öğrencilerin mini gösterilerini beğeniyle izleyen Gül, bazı ülkelerde büyükelçiliklerden önce Türk okullarının var olduğuna işaret etti. "Resmen Türk Devleti olarak temsilcimizi yeni gönderiyoruz ama Türk halkının temsilcileri oraya daha önce gitmiş. Daha önce keşfetmiş, orada Türkiye'yi temsil eden sizleri görüyorum ve bundan gerçekten gurur duyuyor, takdir ediyorum" ifadelerini kullandı. Gül, öğrencilerin ülkelerine özgü hediyelerini kabul ederken her biriyle hatıra fotoğrafı çektirdi. Toplu fotoğraf çekiminin ardından, öğrencilere içerisinde iPod Shuffle ve fotoğraf makinesi bulunan hediye paketleri verdi. Olimpiyatlara katılan oğluna refakat etmek amacıyla Türkiye'de bulunan Arjantinli futbolcu Nartollu, konuklar arasında dikkat çekti. Beşiktaşlı eski futbolcu, Gül'e ülkesinin milli takım formasını hediye etti.
ZAMAN

Dienstag, 21. Juni 2011

Fethullah Gülen, Türkçe Olimpiyatları, Kemalizm!..

Serdar Arseven

Serdar Arseven

Cemaatten bazı arkadaşlar arayıp, "Hadi beraber gidelim" deyince, ver elini Türkçe Olimpiyatları.
* * *
Türkü-şarkı, dans faslına pek rağbet etmedim.
Bir Kazak "kızcağız", kıvrak dansı ile kitleyi coşturuyorken, ben az ötedeki "stant"larda, dünyanın dört bir yanından gelen gençlerle sohbeti tercih ettim.
Özellikle Japonya, Malezya ve Mısır stantları ilgi çekiciydi; oradaki "Türkçe âşıkları"na bu "camia", "okullar", "Türkiye" hakkında neler düşündüklerini sordum.
"Bilinç" düzeylerini ölçmekti niyetim; Türkiye'yi ne kadar biliyorlar, bizde olan bitenleri ne kadar takip ediyorlar?..
Ülkemiz hakkında neler düşünüyorlar?..
On beşer dakikalık sohbetler gösterdi ki; bu gençler, bizim hem de Ankara'mızda İletişim okuyanlarımızdan çok daha bilinçli, çok daha bilgililer.
Türkiye'nin hızlı bir gelişim kaydettiğinden, "lider ekonomilerin" hızla irtifa kaybettiği bu dönemde ülkemizin "yükselen yıldız" olarak dikkat çektiğinden bahsediyorlar.
Türkiye'deki "hak ve özgürlük alanı"nın gittikçe genişlediğini düşünüyorlar.
Kimilerinin "Türkçe aslında şarkı sözleri için uygun bir dil değil" yaklaşımının aksine, birçok şarkımızdaki "güfte-beste" uyumundan hayranlıkla söz ediyorlar.
İlginçtir; çoklarımıza zor gelen, toplu söylendiğinde büyük karmaşaya yol açan İstiklal Marşımızın sadece sözlerinin değil, bestesinin de "muhteşem" olduğunu dile getiriyorlar.
* * *
Şarkılar, türküler, danslar işin bahanesi.
Bu "ekip", Türkiye'nin dış dünyada bilinmeyen ve hatta kendisinin bile bilemediği "kıymetini" bütün idraklere yerleştiriyor.
Ne dikkat çekicidir ki; Mustafa Kemal Atatürk adlı bir "Devlet Adamı"nın yaşadığını bile bu gayretli insanlarımız "sayesinde" öğrendi el oğlu!..
Bir "Kazak" öğrencinin meydanı inletircesine ve mükemmel bir Türkçe ile "Bülbül" adlı şiirini okuduğu Merhum Mehmet Akif Ersoy'u dünyaya tanıtan da bu kardeşlerimiz.
* * *
Ankara'daki etkinlikleri izlerken, "Cemaat"in çeşitli ilçelerdeki "gönüllüleri" tarafından düzenlenen "kermes"lere de uğradım.
Üçer, beşer hanımın görev yaptığı bütün tezgahların önünde uzun kuyruklar oluşmuştu; bekleyenler mümkün olduğunca çok alışveriş yapmaya ve dolayısıyla "hizmet için" mümkün olduğunca fazla katkıda bulunmaya çalışıyorlardı.
Ne güzel ortamlar ki bunlar; "ürünler" sayılı değil; her kuruş değerini buluyor, hiç kimsenin aklında "hasılatın görünmeyen kısmı ceplere mi gider" gibi bir düşünce yok.
"Güven"in mumla arandığı bir devrin, birbirlerine sonsuz sevgi ve itimatla bağlanan insanlarını izlemek insana mutluluk veriyor.
* * *
İşimiz gereği, -sözde- Kemalist gruplarla da sürekli olarak temas halindeyiz.
Oralarda son derece iğrenç bir yapı var; bir adam gelir, dışarıdan en yakın gibiymiş gibi göründüğü adam hakkında "dosyalar" uzatır önümüze...
Sürekli olarak "birbirlerinin yolsuzluklarından" bahseder; birbirlerini "gerçek Kemalist" olmamakla suçlarlar...
Bunlar ne "Kemalist"lerdir, ne "Atatürkçü" ne "Dindar", ne "Dinsiz."
Düpedüz "Hedonist"tir bu adamlar; taptıkları zevkleridir; o daha fazla pay kapmak için birbirlerini yiyip bitirdikleri çarpık "düzen"leridir!.
* * *
Fethullah Gülen Hocaefendi, bugüne kadar yürüttüğü çalışmalarla bu "zevkperest" takımını iyice marjinal hale getirdi.
Bu grubun "önde gelen" isimlerinden bazılarını saflarına çekti, bazılarını da hiç olmazsa "etkisizleştirdi."!
"Statükonun" aczini içi boş sloganlarla değil, dev atılımlarla gözler önüne serdi.
Dikkat çekici değil mi; Türkiye'nin gündeminde hangi konu yer buluyorsa, bir bakıyorsunuz "temelinde" bir "Gülen Hocaefendi çalışması" var.
Türkiye'ye "açılım"ı da, "Anayasa"yı da ilk defa tartıştıran oydu.
Bu nasıl oluyor?.
Hiç kimse farklı yerlerde olmadık şeyler aramasın; ekibiniz sağlamsa, sürekli olarak insana yatırım yapıyorsanız, işinizi usulüne uygun bir şekilde görüyorsanız, gece gündüz çalışıyorsanız ve birbirine sonsuz bir "güven" ile bağlıysanız, başarısız olmamanız için sebep yoktur.
Gülen Hocaefendi ve dâvâ arkadaşlarını beğenmeyenlerin yapmaları gereken; onlardan daha sağlam bir ekip kurup çok daha fazla çalışmak ve çok daha kaliteli işler ortaya koymaktır.
Lâfla peynir gemisi yürümez!..
Serdar Arseven, Akit

Şiddetin Her Türlüsüne Hayır

Şiddetin Her Türlüsüne Hayır
Gülen Hareketi İncelemeleri kapsamında düzenlenen konferanslar serisinin üçüncü kitabı raflardaki yerini aldı. Kitapta üçü yerli on bilim adamı Türk-İslâm kültüründen beslenen küresel bir hareketi değerlendiriyor.
Dünyanın farklı ülkelerinde Gülen Hareketi üzerine yapılan Konferanslar Serisi'nin üçüncüsü Işık Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. 1. cildi 'Farklı Seslerin Ahengi'; 2. cildi 'Uzlaşı Kültürü' adıyla devam eden serinin 3. kitabı 'Şiddetsiz Aksiyon' olarak okurlara sunuldu.
Temel kaygısı doğru anlaşılmak olan dinî, sosyolojik, tarihî ve felsefi projeksiyonları olan 'hizmet' odaklı bir hareketin, 'bilimsel' bir bakışla ele alındığı; 'objektif' kriterlerle değerlendirildiği, analiz edildiği; geçmiş-bugün-gelecek platformunda konumunun tartışıldığı bu seri, konuyla şu veya bu şekilde teması olan herkesin temel başvuru kaynağı olmaya aday.
On bilim adamın 'Türk-İslâm kültüründen beslenen küresel bir hareketin mimarını, fikirlerini, aksiyonu ve şahsiyetiyle daha yakından tanımaya katkıda bulunması dileğiyle...' sunulan kitap, üçü yerli on bilim adamının sunduğu tebliğlerden oluşuyor.
Tebliğlerin ortak noktası, kitabın adından da anlaşılacağı gibi şiddetin her türlüsünü reddeden bir ortak payda üzerinde duruyor. Dinle ilişkilendirilmeye çalışılan terörün kendi denklemi içindeki var oluş nedenlerinden, cihadın nasıl anlaşılması gerektiğine; af ve müsamaha kavramının İslam hukukundaki işleniş biçimiyle toplumla ilişkilendirmesinden, terörizm ve ırkçılık perspektifinden medeniyet okumasına; Kürt meselesi örneğinden hareketle Gülen'in etnik kimliğe bakışından, teröre karşı İslâmî meydan okumaya kadar varan bir muhteva barındırıyor, Şiddetsiz Aksiyon adlı çalışma..

Bir Eğitim Projesi

Toktamış Ateş
Toktamış Ateş
1960 sonrasında İsmet Paşa hükümeti sırasında "Devlet Planlama Teşkilatı" etkin bir hale getirilmeye çabalanmış ve bunun için; yurtiçi ve yurtdışından başta iktisatçılar olmak üzere önemli toplumsal bilimciler Ankara'ya toplanmıştı.
İsmet Paşa çoğu genç olan bu bilim insanlarıyla ve uzmanlarla yaptığı birkaç toplantı sonrasında; "Eğer" demişti "Bu kadro benim güçlü olduğum dönemlerde elimin altında olsaydı Türkiye bugün bambaşka bir yerde olurdu."
Gerçekten cumhuriyet "yetişmiş insan" açısından çok zor bir miras devralmıştı. Aslında Osmanlı'nın son dönemlerindeki padişahlar; başta Sultan 2. Abdülhamit olmak üzere eğitime önem vermişler ve ciddi kaynak ayırmışlardı. Fakat Trablusgarp (Libya) savaşıyla başlayan ve 1922'ye dek süren savaşlar; yetişmiş kadroları hemen tümüyle kurutmuştu.
Özellikle 1. Dünya Savaşı'nda Çanakkale Cephesi; tam bir "aydın katliamına" dönüşmüştü. Hiç kuşkusuz çok yüce duygularla gönüllü yazılan darülfünun ve lise son sınıf öğrencileri; neredeyse sonuna kadar şehit düşmüşlerdi. Zaten kalanları da "Milli Mücadele" sırasında yitirildi...
Beni çok duygulandıran bir örnek vardır. O zamanlar İstanbul Erkek Lisesi (sanıyorum) şimdiki Cağaloğlu Anadolu Lisesi'nin bulunduğu binada eğitimini sürdürmekteymiş. Aynı binada bir ara da İstanbul Kız Lisesi eğitimini sürdürmüştü.
O zamanlar İstanbul Erkek Lisesi'nin forma rengi "kırmızı-beyaz" imiş. Çanakkale Savaşı patlak verince; o dönemdeki son sınıf öğrencilerinin tümü gönüllü olarak orduya katılmış. Ve sonunda büyük bir çoğunluğu (bazı kaynaklar tümü diyor) geri dönmemiş. O zaman sarı badanalı olan binanın üzerine gene badanayla siyah bir kuşak çekilmiş o gün bugün; İstanbul Erkek Lisesi'nin forma rengi "sarı-siyah"tır.
Dönem öğrencilerinin bu heyecanı ve ülkelerini koruma azmi çok güzel bir şeydir. Fakat Enver Paşa'nın buna izin vermesi çok eleştiriliyor. Doğrusunu isterseniz "Enver Paşa'nın yerinde ben olsaydım ne yapardım" diye çok düşünmüşümdür. Bu yüce duygular geri çevrilebilir miydi?..
* * *
Durum ne derece heyecan verici olursa olsun cumhuriyet kurulduğu zaman; çok ciddi bir "yetişmiş eleman"sıkıntısı vardı ve acilen çözümlenmesi gerekiyordu.
Bazı meslektaşlarım cumhuriyetimizi "Eğitime dayanan bir modernleşme projesi" olarak isimlendirirler. Bu tanıma ben de katılıyorum. Gerçekten cumhuriyet; eğitime her şeyin öncesinde önem vermiştir ve kaynakların tümünü buna yönlendirmiştir.
Aslında başta Mustafa Kemal olmak üzere; "kurucu kadro"nun bu konuda daha cumhuriyetin kurulmasından önce bu anlayışının varlığını görüyoruz. Örneğin Sakarya Savaşı arifesinde; "tekâlif-i milliye" yasası çerçevesinde ulustan inanılmaz fedakârlıklarda bulunması istendiğinde; Ankara'da bir "muallimler kongresi" toplanması planlanmıştı.
Kongrenin aksi bir zamana denk geldiğini düşünen kimi yöneticiler Mustafa Kemal'e gelerek; kongreyi ertelemek ve bu kongre için ayrılan ödeneğin de orduya aktarılmasını teklif ederler.
Mustafa Kemal bu teklifi reddeder ve "Biz bu savaşı behemehal kazanacağız beyler" der. "Önemli olan savaşı kazandıktan sonra nasıl bir eğitim politikası uygulayacağımızdır..."
Aynı biçimde İzmir kurtarıldıktan sonra; İzmir'e gelen Mustafa Kemal, Ankara'ya dönmeden önce Bursa'ya gitmiş ve orada toplanan öğretmenler kongresine katılarak bir konuşma yapmış ve "Biz büyük bir zafer kazandık. Fakat asıl zaferi; sizler muallimler cehalete karşı savaşta kazanacaksınız" diyebilmişti.
* * *
Cumhuriyetle birlikte inanılmaz bir eğitim seferberliği başladı. Gitgide artan bir tempoyla; her alanda insan yetiştirilmeye başlandı. Sırasında dışarıya öğrenci gönderildi; sırasında dışarıdan öğretmen getirildi. Ve sonunda eğitilmiş bir insan ordusu oluştu.
Eğer doğal kaynakları sınırlı olan; petrolü olmayan Türkiye, bölgesinde bir yıldız gibi parlamaya başlamışsa işte bu eğitilmiş insan potansiyeli sayesindedir.
Eğer dünyanın her köşesinde "Türk okulları" parıldıyorsa; girişimcilerimiz dünyanın dört bir köşesinde ilgiyle karşılanıyorsa; bunları ardında bu insan potansiyeli vardır.
Eğer; 21. Yüzyıl bir "Türkiye Yüzyılı" olacaksa bu nedenle olacaktır...
Toktamis Ates, Bugün

Hasan Erbil: Devletin Yapamadığını Yaptınız

Hasan Erbil: Devletin Yapamadığını Yaptınız
Türkçe Olimpiyatları için Başkent'te bulunan çocukların resmi ziyaret turları sürüyor. 130 ülkeden bine yakın çocuğu temsilen Azerbaycan, Kamerun, Tanzanya, Etiyopya, Gürcistan, Romanya ve Endonezya'dan bir grup çocuk Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak, Yargıtay Başsavcısı Hasan Erbil ile TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'i makamlarında ziyaret etti. Türkçe Olimpiyatı Tertip Komitesi Üyesi Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan ile Türk okullarının öğretmenlerinin eşlik ettiği çocuklar Yargıtay Başkanı Kaynak tarafından karşılandı. Tekalan'ın olimpiyatla ilgili bilgi vererek başladığı kabule katılan çocuklar Kaynak'a hazırladıkları Türkçe şiir ve şarkılarla küçük bir sunum yaptı.
Daha sonra çocuklara küçük bir konuşma yapan Kaynak, onları görmüş olmanın mutluluğunu yaşadığını, her birinin gelecekte Türkiye'nin birer fahri konsolosu olacağını söyledi. Bu dönemde Türkiye'yi unutmamalarını, Türkçelerini geliştirmelerini isteyen Kaynak, çocuklara başında bulunduğu kurumla ilgili de bilgi verdi. Yargıtay'da adaletin tecelli ettiğini belirten Kaynak, çocukların da hayatları boyunca adaletli olması nasihatinde bulundu.
Olimpiyat çocuklarının sonraki durağı Yargıtay Başsavcısı Hasan Erbil oldu. Hasan Erbil'e Türkçe olarak kendilerini tanıtan çocukları daha sonra Türkçelerini daha iyi gösterebilmek için hazırladıkları şiir ve şarkılardan örnek verdi. Erbil de çocukların ileride Türkiye'nin birer temsilcisi olacağını söyledi. Erbil, "Osmanlı'dan bu yana Türk bayrağının dalgalanmasına sebep olanlara teşekkür ederiz. Devletin yapmadığını arkadaşlarımız yaptı. İsmini duymadığımız ülkelerde bayrağımızı dalgalandırdınız, gurur kaynağımız oldunuz." dedi.
İbrahim Şahin: Devletin Yapamadığını Yaptınız

"TRT de Türkçe Öğretecek"

TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin de kabulde Türkçe öğretiminin zorluğuna işaret etti. Bu sebeple öğretmenlere ve Türk okulu kurulmasında emeği olanlara teşekkürlerini ilettiğini belirtti.
TRT olarak tüm dünyada milyonlarca kişi tarafından izlendiklerini anlatan Şahin, önümüzdeki günlerde kurumun yeni bir hizmet başlatacağını bildirdi. Şahin, TRT Okul kanalında Türkçe dersleri yayınlanacağını ve Türkçe eğitim setlerinin de TRT tarafından oluşturularak isteyenlere iletileceğini belirtti.
Genel Müdür İbrahim Şahin çocuklarla tek tek ilgilenerek, geldikleri şehirleri sordu. Çocukların net bir şekilde sorulanlara yanıt vermesi dikkat çekerken İbrahim Şahin, Gürcistanlı Elene'den kendi dilinde bir şarkı istedi. Azeri Hayrullah'tan da Sarı Gelin türküsünün Azericesini seslendirmesini istedi. Her iki çocuk istenileni yerine getirirken İbrahim Şahin mutluluğunu dile getirdi. Çocuklar kabullerde kendi memleketlerine özgü hediyeleri de takdim etti. Aynı şekilde kendilerine de küçük hediyeler verildi. Hafta boyunca çocukların devlet yetkililerine ziyaretleri devam edecek.