Montag, 16. Mai 2011

'Her Yerde Değilsen Hiçbir Yerdesin'

Hamdullah Öztürk
Hamdullah Öztürk
"Türkiye'nin çok iyi basın danışmanlarına ihtiyacı var." cümlesindeki tavsiye, Pele'nin takımı Santos'un ombudsmanına ait. Birçok kitabı bulunan bu zat, aynı zamanda spor yazarları derneğinin başkanlığını yapmış kıdemli gazetecilerden. Probleme kendi dilince teşhis koyuyor.


Kastı, Türkiye'nin yabancılar tarafından doğru tanınabilmesi için yapılanların yetersiz kaldığını ifade etmek. Birkaç farklı kelam duyunca, zihnindeki imajın gerçek dışı olduğunu anlamanın hayretiyle dile getirilen hakperest duygular.

Sadece o değil; dizayn olimpiyatları için birkaç günlüğüne Türkiye'ye giden öğrenci, neler anlattıysa, ablası ille de üniversiteyi Türkiye'de okumak için çok ısrar etmiş ailesine ve gidiyor. Annesi kızını Türkiye'ye gönderirken, olimpiyatlara katılan oğlu için, "Bunun pasaportunu saklayacağım." diyor. Yarı şaka yarı ciddi dile getirilenler, çocuğun Türkiye'ye kaçacak kadar hayran kaldığını anlatmak için...

Doğrudan temas kurabilenler için dile getirdiğimiz bu cümlelerin tam tersi, gıyaben tanıyanlar için geçerli. Müslümanların imajı ne yazık ki, özellikle 11 Eylül sonrasında terörle aynılaşmış. El altından da bu kara propaganda kesintisiz devam ettiriliyor. El Kaide ve terör, doğrudan ulaşılamayan milyonlarca insan için İslam'ın ve Müslümanların imajını belirliyor.

Üniversite hocası, öğrencilerine İslam'ı terörle özdeşleştirerek anlatmaya başlıyor, mesela. Sınıfta başörtülü öğrenciler de var. Fakat hoca, aldırmadan anlatmaya devam ediyor. Öğrencilerde herhangi bir tepki yok. Üzüntü yüreklerini dağlasa da, lisanlarının henüz yeterli olmaması dillerini bağlıyor. Ertesi gün internet sitesinden Fethullah Gülen Hocaefendi'nin "Terörist Müslüman olamaz, Müslüman da terörist" yazısının Portekizcesini alıp, hocaya götürüyorlar. Hoca yazıyı okuyor ve "Beni yanlış anladınız, ben böyle demek istemedim." cümlesiyle pişmanlığını ifade ediyor.

Koskoca bir dünyada ve kim bilir ne kadar yerde bunlar konuşuluyor. Ve oralarda bir tek kişi bile bulunmadığı için insanlar konuştukça o asılsız şeylere daha da inanmaya başlıyor.

Fiziken her yerde olamasak da sesimizle, sözümüzle her yerde olma imkânı var aslında. Bu imkânlar da ancak her dilden konuşabilenlerle kullanılabilir hale geliyor. Her dilden ve her kültürden insan lazım ki hızlı ve doğru iletişimden faydalanarak, yanlış imajlar oluşturanlara fırsat verilmesin.

Muhtemel şeylerin değil, acı gerçeklerin çaresini bulmak zorundayız. Bugün koca bir dünyada "Müslüman'ım" demek ilk anda terörü akla getiriyor. "Türk'üm" demek de bu imajdan kurtulmaya yetmiyor.

Türkiye'nin içine bakınca, Türklüğü ve Müslümanlığı bayraklaştırmaya çalışanların yaptıklarına şaşırıyor insan. 'Hangi dünyada yaşıyorsunuz ve neyin kavgasını veriyorsunuz? Farkında mısınız?' diye sorası geliyor.
Gerçi sorsak ne faydası olacak ki? Yapan bilmiyor mu ne yaptığını ve niye yaptığını? Elbette ki biliyor.
Belki de bizim, aslında bildiğimiz bir şeyi, bir kere daha tekrarlayarak iyice öğrenmeye ihtiyacımız var. Duası, Allah katında makbul bir insanı, benliğinden yakalayıp, Allah'ın peygamberine beddua ettirmeyi başaranlar olmuş bu dünyada.

Hâsılı üzerimizdeki emanet, her türlü engeli aşarak insanlara doğrudan ulaşabilmeyi gerektiriyor. Her yerde olamasak da her yere sesimizi, soluğumuzu ulaştırmak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde boş bulduğu yerlere zakkum tohumu ekenler eksik olmuyor. "Her yerde olmayana, bulunduğu yeri de dar ediyorlar."

Hamdullah Öztürk, Zaman
fgulen.blog.de