Donnerstag, 28. Juli 2011

Fethullah Gülen Dönmeli mi!

Fethullah Gülen'i anlayabilmek. Daha önce adını sık duymadığınız ama son yıllarda hep duyduğunuz; belki bir kırık testi, belki acı çeken, dışlanan, ötekileştirilen, belki de iftiralar atılan biri olarak görmekten çok dezenformasyonlarla halkın gözünde bir düşman gibi gösterip, kimi zaman klipto sözcüklerde "F" tipi olarak adlandırılan bir silüet olarak yorumladınız/yorumlattılar/yorumlattınız. Fakat, kimse onu daha geniş pencereden tanıyıp yorumlama zahmetinde bulunmadı; nedeni belliydi " O' bir Müslümandı". Tırnak içindeki sözcüğü biraz daha genişletirsek " O' bir İslam sever ve bir İslam misyoneriydi".
Tek başına çıkmıştı yola, inancı en büyük yardımcısı ve koruyucusuydu. İnanıyordu, tek ceketiyle İslam'ın mütevaziliğini, gözyaşlarından şişmiş göz uçlarıyla anlamak mümkündü. Küçük bir anadolu kasabasından çıkmış olduğu yolda hep ötekileştirmeyle karşılaştı. İnançlıydı, İmanı İslam'dı, yılmadan ürkmeden ve hiçbir zaman kavga etmeden; acılarını hep içine atarak vaazlarında bile hep İslam'ın güzelliğini anlattı. Dini ötekileştirmeden, kişileri korkutmadan hep kalbinde yanan mumlarla yollara koyuldu. Memleketi hiç olmadı onun, İslam'ı yaydığı her yer onun için bir topraktı ama kendi toprağında da yaşamayı hep haketmişti.
Dini anlattı; şehir şehir, kasaba kasaba; hep dinlendi ve hep saygı gördü. Çok sevildi ama bazıları onu istemedi ve hep baskı kurdu.
Okullar açtı, okudukları şehirde devletin yetişemediği yerlerde yurtlar kurdurttu, hem de onu sevenlerin ismiyle, doğma değildi, baskı görse de kimseye kin kapmadı; ne siyasete bulaştı ne de isminin siyasallaşmasını istedi, o gerçek bir İslam severdi ve dünyada dinler arası diyalogla İslam'ın belirleyici hoşgörüsünü tüm insanlara gösterdi.
Yıllar önceydi müfettişler yurtlarını, okullarını basıyordu; belli erkler yurtlarında ve onu severlerin açmış olduğu evlerde kalanları fişledi. Kötülendiler farkında olmadan, hep bölücü ve rejim karşıtı olarak yaftalandılar; ne onlar böldü Türkiye'yi ne de rejimi yıktılar.
Çok sevildi, Türkiye'nin dış işlerinde gösteremediği başarıyı onun misyonunu ve inancının güzelliğini anlayan severlerce Irak'ta, ABD'de, İngiltere'de, Afrika'da ve onlarca ülkede okullar açarak, hoşgörüyü anlatarak başardılar. Onları anlamadan, dinlemeden hep önyargılı görüşlerle eleştirildiler.
Onu sevenlerin de dünyadaki tek amaçları daha da uzaklara ulaşabilmek ve daha da hocaefendinin misyonunu yayabilmek. Çok kişiyi gördüm Türkiye'nin dört bir yanında herşeylerini hiçbir menfaat arzusu gütmeden eğitime harcadığını. Kimleri okutmadı ki bu insan; altları sıcak olan insanlar açların halinden anlamazdı, hoca efendi onu çok iyi bildiğinden parasızlıktan okuyamayan binlerce öğrencinin evleriyle, ekmeğiyle imdadına koştu. Bugün onun güler yüzü ve inancı sayesinde binlerce insan belki bir iş güç sahibi olmuştur. Peki sizce yapılan bunca güzellik kötü mü oldu? Onun sayesinde okuyanlar bu ülkeyi böldü mü ya da rejimi yıktılar mı? Asla böyle bir amaç için mücadele etmeyen bu güzel insana bu şekil yaftalama yapmak sizce ne kadar doğruydu. Batman'da bile Fethullah Gülen'i sevenlerin bir yurdu var. Dört dörtlük bir yurt, orada çalışanlar hepsi çaba içindeler; alçak gönülleriyle bağırlarını herkese açtılar. Okullarında eğitim veren yüzlerce öğretmen bugün hizmet için çok cüzzi bir rakama bile çalışıyor, çünkü onların hep gönülleri zengindi nedeni belliydi çünkü onlar Müslüman.
Keşke tüm bölgelere yayılsalar, keşke Batman'da da başka bir ilde olduğu gibi daha çok olsalar. Çalışmalılar, Batman'ın daha da çalışması gerekiyor, en azından şu anki konum gördüklerim arasında az geliyor. Aralarında muhakkak yanlış yapan olacak ama bir neden onların yaptığı tüm güzellikleri silemez. Hoca efendiyi tanımadan yorumlamayın.
Türkiye'nin bu ender isme biraz daha sahip çıkması gerekiyor, hükümetin ve tüm medya kuruluşlarının hoca efendiyi tekrar ülkesine dönmesi için ikna etmesi şart. Bugün ne sanatçılar gurbette toprak özlemi çektiler. Fethullah Hocaefendiyi Türkiye'de görmek istiyorum.
GÜNÜN SÖZÜ
Malikü'l-mülk öyle bir meliktir ki O'na kölelik sultanlıktır... (Fethullah Gülen)
Baykuş, Batman Çağdaş Gazetesi

Tekzip

Milliyet Gazetesi'nde 21 Aralık 2010 Tarihinde Yayınlanan 21 Aralık 2010 günü Milliyet Gazetesinde ve www.milliyet.com.tr internet sitesinde yayınlanan Can Dündar imzalı "Eski İstanbul MİT Bölge Başkanı Gündeş Fena Bombaladı" başlıklı yazıda müvekkilim Fetullah Gülen hakkında gerçeğe aykırı iddialara yer verilmiştir.
Sözkonusu yazıda eski istihbaratçı Osman Nuri Gündeş'in "İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı" adıyla anılarını yayınladığı belirtilmiş ve kitabın önemli ipuçları taşıdığı ileri sürülmüştür.
Yazıda kitaba önem atfedilen bu ifadelerden sonra "GÜLEN OKULLARI", "Fetullah Gülen gerçeği" ve "Öğretmen kılıklı CIA ajanları" ara başlıkları altında "Gülen okullarında CIA ajanlarının öğretmen maskesiyle görev yaptığı", "Gülen cemaati tarafından özellikle de Türk cumhuriyetlerinde açılan okullarda diplomatik pasaportlu Amerikalı CIA ajanlarının "İngilizce öğretmeni' diye barındırıldığı", "Bu işbirliğinin, Türkiye'de yapılan üst düzey resmi bir toplantıda, bizzat Fethullahçı okul yöneticisi tarafından itiraf edildiği", "Durumun, devletin resmi olarak yayımladığı kitapla da belgelendiği" şeklinde tamamen gerçeklere aykırı müvekkilimin kişilik haklarını ağır bir biçimde ihlal eden iddialar ortaya atılmıştır.
Bilindiği gibi Sayın Gülen'in sahibi veya yöneticisi olduğu bir okul bulunmamaktadır. Bununla birlikte Sayın Gülen'in özel okullar açarak eğitimde devlete destek vermesi yönünde bütün topluma yönelik teşvikleri sonucu açılan bazı özel okullara kamuoyunda Gülen Okulları yakıştırması yapılmıştır. Ancak bu okullar üzerinden müvekkilimi karalamak, iftiralarda bulunmak isteyenler de olmuştur.
Can Dündar tarafından önemli (!) bulunarak yazı konusu yapılan iftiralar da bu karalama kampanyasının tipik bir örneğini teşkil etmektedir. Bizzat yazının içinde belirtilen Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim-Öğretim Genel Müdürlüğü'nün kitap olarak yayınladığı toplantı tutanakları iddiaların gerçek dışı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. "Durum, devletin resmi olarak yayımladığı kitapla da belgelendi" şeklindeki iddia büyük bir yalandan ibarettir. Kitabın ilgili sayfalarına bakıldığında bu durum açıkça görülmektedir.
Bir yazının yayınlanmasından önce sorumlu ve özenli bir araştırma yapılması objektif gazeteciliğin gereklerindendir. Kaldı ki Yurtdışı Eğitim-Öğretim Genel Müdürlüğü'nün bu kitabına ulaşmak ve incelemek sıradan bir iştir.
Doğru bilgilendirilmesi bakımından, kamuoyuna saygıyla sunarız.
Fetullah Gülen Vekili
Av. Orhan Erdemli

Mittwoch, 27. Juli 2011

2 milyon dolarlık ahlaksız teklif

Ergenekon davası tanıklarından Engin Bağbars, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında aleyhte tanıklık etmesi için kendisine birileri tarafından 2 milyon dolar teklif edildiğini söyledi. Bağbars, teklifi kimlerin yaptığını mahkemede açıklayabileceğini söyledi. Ergenekon Terör Örgütü'nü deşifre eden gizli tanıklar içerisinde bulunan, ancak daha sonra kimliği basın yolu ile deşifre edilen Bingöllü Engin Bağbars, devlet içindeki Ergenekoncuların kendisini zorla mafyalaştırmak istediğini belirtti.


'PARAYI BİNGÖLLÜ İŞADAMI VERECEK'

Kendisine son dönemlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında gerçekdışı beyanlarda bulunması için 2 milyon dolar teklif edildiği iddiasında bulunan Engin Bağbars şöyle konuştu: "Bana bunu teklif eden bir kişi değil, birkaç kişidir. Parayı da Bingöl'deki bir iş adamının vereceğini söylediler. Para için kimseyi satmam, yalan dolan ifade de vermem dedim. Gerekirse bu isimleri Ergenekon mahkemesinde açıklayacağım. Beni öldürmek isteyen, her an öldürebilir. Bu saatten sonra da bildiklerimi konuşacağım beni de öldürsünler. Ben Allah'tan başka kimseden korkmam. Can güvenliğim olmadığı için 3 Ağustos 2011 tarihindeki Ergenekon mahkemesine gitmeyeceğim. Amaçları benim mahkemeye gidip aksi ifade vermem ve bu dosyayı da bu şekilde kapattırmaktır. Gitmeyeceğim, çünkü can güvenliğim yok."

OTELDE 'DİNLEME'

Kendisinin bir dönem 'Ergenekon' yapılanması içerisinde olduğunu söyleyen Engin Bağbars, o dönemde birkaç resmi görevlinin kendisine otel açtırtıp dinleme cihazı koydurmak istediğini belirtti. "Bana otel açıp içine dinleme cihazları koyacaklardı. Oradan da dinlediklerini bize bildireceklerdi. Biz de şantaj yapıp onlardan para alacaktık. Ben buna karşı çıkarak 'Ben buraya cihaz sokmam' dedim" diyen Bağbars, kendisine yapılan teklifleri kabul etmeyişi sonrasında büyük baskı altına alındığını dile getirdi. Ergenekon davası tutuklularından Muzaffer Tekin'in sağ kolu olarak bilinen Gökhan Başoğlu ile tanışmasından sonra yapılanmanın içerisine girdiğini ifade eden Bağbars, "O dönem bize verilen silahlı ve silahsız eğitimde, yediğimiz ve içtiğimizin içine ilaç atıyorlardı. Yediğimiz ve içtiğimiz ile canavarlaşıyorduk. Gösterilen hedeflerin hepsi bizim düşmanımızdı. Gidin vurun, öldürün deniliyordu" açıklamasında bulundu.

'SAĞLAM ADAM' ARIYORLARDI

Ergenekon yapılanmasının 'Rahşan affı' olarak bilinen Ecevit affı ile güçlendiğini belirten eski gizli tanık Bağbars, şu ifadeleri kullandı: "Ergenekoncular o afla birlikte özellikle cezaevlerinden çıkan 'Mafya babası' diye tabir edilen kişilerle irtibata geçerek kendilerini kabullendirdi. Kabul etmeyenleri de tekrar cezaevlerine gönderdiler. Güvenilir, sağlam adam arıyorlardı. Ben de o dönem İstanbul'a geldim. O esnada Muzaffer Tekin'in sağ kolu olan Gökhan Başoğlu benimle temasa girdi. Ergenekoncular beni devlet adı altında mafyalaştırmak istedi. Yanlışlığımın farkına varıp ayrılmak istediğimde komplolar düzenlediler. Arabama uyuşturucu yerleştirip cezaevine attırdılar."

CAN GÜVENLİĞİM YOK

Kendisine yapılan tüm baskılara rağmen bildiklerini söylemeye devam edeceğini kaydeden Engin Bağbars, "Sayın Başbakanımız'a suikast yapılacağı bilgisini ben verdim, ama bugün benim koruma talebime bile cevap verilmiyor. Benim nefes almamı engelliyorlar" değerlendirmesinde bulunarak, tehditler aldığını, devletin kendisini bu süreçte koruması gerektiğini belirtti.

Yeni Safak

Dienstag, 26. Juli 2011

Avrupa Ülkelerinin Radikalizmle İmtihanı

Avrupa Ülkelerinin Radikalizmle İmtihanı
Norveç'te aşırı sağ yanlısı İslam karşıtı bir gencin öfke nöbeti ile gerçekleştirdiği saldırılar neticesinde 90'ı aşkın kişi hayatını yitirdiği olay bana Batı'daki politikacıların ruh halinin vatandaşlarını hangi noktalara getirdiğini düşündürdü. Avrupa ülkelerinde gittikçe artan bir eğilimde insanlar her olumsuzluğun nedenini bir gruba yıkma eğilimindeler. Bu grup göçmenlerden başkası değil. Zira göçmenler, ekonomik açıdan en ileride olan birçok ülkenin zenginleşmesini sağlayan kesim olmasına karşın, bilhassa ekonomik zorluk dönemlerinde, sık sık günah keçisi ilan edilmeye alıştılar.
Ancak şu günlerde durum daha endişe verici. Çünkü en demokratik ülkelerde dâhil tüm Avrupa'da göçmen karşıtlığı, ayrımcılıklar ve göçmenlere karşı şiddet eğilimi kaygı veriri boyutlarda. Esasında Avrupalılar, kısa bir süre öncesine kadar farklı inançları toplumlarına uyarlama konusunda çok başarılıydı. Avrupalılardaki kısa süredeki bu değişimin hikâyesi göçten duydukları hoşnutsuzluğun son dönemde güvenlik algısı ve ekonomik sorunlarla da yakından ilişkili: Uzun bir dönem dünyanın en mühim meselelerini kendileri açısından önemsiz gören Avrupalılar, kültürel bir kibre sahipti ve kendi iç süreçlerinden başka birşeyi de gözleri görmüyordu. Sözgelimi göç karşısında duydukları hoşnutsuzluk, bu göçte kaynak olan ülkedeki sorunlara el atmanın göçü durdurabilecek yegâne adım olabileceğini değil göçe karşı kendi sınırlarını yükseltmenin çare olacağını sanan bir uygulamaya itibar ediyorlardı.
Göç küresel dünyanın iç meselesiyken, yanlış bir biçimde birçok Avrupalı ülke için salt kendi iç meselesi olarak görülüyordu. İşte bu nedenle Avrupa ülkelerine yasal biçimde göç etmek gittikçe imkânlaşmaya bundan ötürü de yasadışı göç daha fazla itibar görmeye başladı.

Barış Dilinin Önemi

Bunun yanında gittikçe artan bir biçimde göçmenler, şiddet yanlısı radikal hareketlere itibar etmeye başlıyor. Bunun tek sebebi olmasa da Avrupalıların dışlayıcı politikalarının büyük etkisi olduğu yadsınamaz. Göçmenleri, mültecileri dışlayarak nefret ve şiddete çağıranların kucağına itmek Avrupa için intihardan farksız. Şunu kesin bir dille söylemek gerekir ki, AB göç politikasını sertleştirip yasal göçü imkânsız hale sokarak nasıl yasadışı göçü teşvik ediyorsa, göçmenleri dışlayarak da nefret ve şiddet çağırıcılarının kucağına itiyor. Her iki durumda da sorundan kurtulmak bir yana aynı sorun daha da katmerleşiyor.
Göçmenler konusunda koparılan sunî fırtınalarla sığınan Batılılar, ciddi bir kumar oynuyorlar. Buna karşılık, savunma konumuna geçen ve gördükleri işgalci muamelesini artık kabullenmeye başlayan göçmenlerin tuttukları saflar da son derece tehlikeli. Avrupa'daki radikal ve göç karşıtı sağın oylarındaki ciddi artışla eşdeğer biçimde göçmenler de gittikçe bu kamplaşmada kolaylıkla nefret yanlısı olanların tarafında yer almayı tercih ediyor. Radikallerin oynadığı bu rolün giderek tek sesleşmesi ve yegâne ses algısının oluşmasına karşı az sayıda sağduyulu sesin varlığı da üzücü.
İşte tam bu noktada Gülen Hareketi'ne değinmek gerek. Çünkü Gülen Hareketi, göçmenlerin gittikçe daha çok itibar etmeye başladığı nefret ve şiddet yanlısı radikal hareketlere karşı Batı'ya çok önemli fırsat sunuyor ve radikallikten medet uman aşırı dinciliğe karşı ciddi bir alternatif oluşturuyor. İnsanlığı evrensel barışa çağıran Fethullah Gülen, her fırsatta nefret ve şiddet yanlılarına karşı çıkarak diyalogu teşvik ediyor ki bu da birbirini anlama ve yerine koyabilme yetisi kazandırıyor. Avrupalıların haklı olarak endişe duyduğu şiddeti ve terörizmi, diyalog ve barış çağrılarıyla mahkûm eden Gülen Hareketi, Batı'nın kapanmasına neden olan fundamentalizme karşı ciddi bir alternatif. Kalpleri ve samimiyeti kaybetme savaşının had safhaya ulaştığı bu dönemde hümanizm ve demokrasiye dayalı değerleriyle Batı'nın İslam'a karşı bakışında dengeleyici bir unsurdur. İslam'ın geri-kalmışlıkla, yobazlıkla, cehaletle bağdaştırılmaya her zamankinden daha çok itibar edilmeye başlarken, Hocaefendi'nin ve Gönüllüler Hareketi içinde yer alanların eğitime, gelişmeye ve modernleşmeye verdiği önem böyle bir dönemde daha da anlam kazanıyor.

Dışlama Değil Güven Gerek

Dinsel hoşgörü çerçevesinde dinler arasında diyalog geliştirme fikri, Gülen Hareketi'nin en değerli özelliklerinden biridir ki bu fikir sayesinde Batılılar, pek de tanımadıkları, tanımadıkları için de korku duydukları Müslümanları daha yakından tanıma ve kaygılarının ne derece haksız olduğunu anlayabilme olanağı yakalayabilmektedir. Batı'daki kimi siyasetçilerin toplumlarına dayattıkları bedbin kaygılar, Gülen Hareketi içerisinde yer alan diyalog çabaları sayesinde geçersiz kalabilmektedir. Terörizmi kesinlikle reddeden ve hoşgörüye dayanan Gülen Hareketi'nin Batılı ile kurduğu temas, sadece İslam toplumu için değil Batılıların hoşnutsuzluk duymaya başladığı tüm yabancı topluluklar için anlamlıdır. Gönüllüler Hareketi kendini anlatamayan Doğulu, Güneyli insanlara da tercüman olmaktadır.
Son olarak ifade etmek gerekir ki, göçmenler, Avrupa bütünlüğüne karşı bir tehdit değil bizzat o bütünlüğün parçasıdır. İkinci derece vatandaşları değil AB'nin sorumlu üyeleridir; işgalciler değil Avrupa'nın hep övündüğü değerlerine sığınmaya gelenlerdir. Bugün mücadelesi verilmesi gereken esas mesele hukuksal silahlara sarılarak dışlamaya dayalı politikaların nasıl uygulanabileceği değil dışlamaya dayalı karşılıklı güvensizliğin giderilmesi olmalıdır. Bu nedenle de diyalog çabasında olan Gülen Hareketi tarzı fundamentalizme karşı ciddi alternatif olan hareketler desteklenmelidir. Belki de tek çözüm bu.

Yeni Safak

Önemli İkazlar

Fethullah Gülen Hocaefendi'den Önemli İkazlar
  • "Kimin himmeti millet ise o tek başına millettir. Kimin himmeti bütün insanlık ise gerçek insan dolayısıyla gerçek Müslüman odur." İçinde yaşadığımız küresel dünya ve kullandığımız kavramlar itibariyle bu sözlere kafa yoralım.
  • "Kemmiyet planındaki çoğalma ölçüsünde keyfiyet planında derinleşme yok." Aksine sığlaşma var, içe kapanma var. Böyle bir toplum büyük ideallerin altından kalkamaz. Sabır, cehd, gayret ve uzun zaman isteyen işlerde başarılı olamaz. Bu tip insanlardan müteşekkil toplum 'kavga toplumu' olur.
  • Samimiyet çok önemli ama muhatapların hissiyatlarına vâkıf olma ve onları zedelememe de en azından onun kadar önemli. Dile getirdiğiniz şeyler makul olmalı ama hitabınız hisleri de hesaba katmalı. Yakın şeritlerde yan yana yol alan insanlar, gruplar buna daha çok dikkat etmeli. Bunlar birbirlerinin hissiyatlarına derinlemesine vâkıf olmalı, münasebet tarzlarını ona göre belirlemeli. Yoksa kavga olur, çatışma olur.
  • Şu hadisi unutmayalım: "Biz ki mü'miniz; aldanırız, aldatmayız."
  • "Bir kere yalan söyleyen her zaman yalan söyleyebilir. Bir kere başkalaşan, her zaman başkalaşabilir. Bir kere inhiraf eden, her zaman inhiraf edebilir. Bir kere kandıran, her zaman kandırabilir." Hadiste diyor ki Efendimiz (s.a.v): "Mü'min aldanan bir civanmerttir. Fâcir aldatan bir leimdir." (alçak, aşağılık, âdi)"

    Nail-i Kadim'e ait şu dizeler 'anlatsan da anlamayanlara' armağan olsun: "Yıkanlar hatır-ı nâşâdımı ya Rab şâd olsun.
  • "Nasılsınız, iyi misiniz?" diye hal hatır soruyoruz. Aslında âdet olmuş nasılsınız, iyi misiniz demek. Buna verilen cevap da genelde aynı. İyiyim, siz nasılsınız? İyi ama iyi olmadığı halde 'iyiyim' demek yalan değil mi?"

    "Gerçi sadece bizim kültürde yok; Araplarda da var bu. 'Keyfe'l hal?' diyorlar. Halin nasıl demek. Bence keyfe'l hal değil, 'keyfe'l mead' demek lazım. Yani akıbetin nasıl?" Ben, buna nasılsınız diyenlere 'iyiyim' demiyorum. Çünkü gerçekken iyi bir insan değilim.

    Sonra düşünüyorum, iyi misiniz sorusu dünyevî sağlık, sıhhat ve afiyet noktasında soruluyor. Bu defa iyiyim desem yalan olacak, çünkü iyi değilim. Birçok sağlık sorunları ile boğuşuyorum. Kötüyüm desem Allah'a karşı şikâyet olacak. Bu da kul olan, kulluğunun şuurunda bulunan bir insanın söylememesi gereken bir söz. İyiyim desem yalan olur; kötüyüm desem şikâyet olur. Kötü değilim diyen insan kurtulur. Kurtulur demek yalan ve şikâyet olmaması itibarıyla. Bir kelime ilave ederek söyleyelim: "Çok kötü değilim."