Donnerstag, 12. Mai 2011

Okyanus Ötesi ve Dünyayı Okuyabilmek?

İlk, orta, lise veya bir yukarı mektebi bitirerek okuryazar olmak ile dünyayı okuyabilmek çok farklı şeylerdir. Dünyayı okuyabilmek hele hele çözümleyebilmek için sadece okuryazar olmak kafi değil, okuryazarlığın yanı sıra beyin açıklığı gereklidir beyin açıklığı..

Bazıları buna "ufuk açıklığı" derken, ben "ufuk ötesi" diye tanımlayanlardanım..

Şimdi "ufuk ötesi" derken, Devlet Bahçeli ile Deniz Baykal'ın "Okyanus ötesi" imaları geldi aklıma..
Aslında iyiki de geldi..

Çünkü o "okyanus ötesi" diye ima ettikleri Fethullah Gülen, tam da benim bu köşe yazımda anlatmak istediklerime denk bir örnek..

Hoca kimilerine göre ilkokul, kimilerine göre ise lise mezunu. Kimileri "köy imamı" diyerek güya hafife çalışırken, kimileri ise "İzmir'in imamı" diyerek payende ekleme yoluna gidiyorlar..

Valla köyünü, kasabasını, İzmirini mizmirini bir tarafa bırakarak işin gerçeğine bakmak lazım. İşin gerçeğinde ise işte benim o yazı girişimdeki "dünyayı okuyabilmek" faktörü var..

Hoca, Latince harfler ile yüksek tahsili tamamlayamamış ama hatmettiği Arapça ile şimdi tüm dünyada okullar açarak, dünyayı Latin harfleri ile okutuyor..

Peki nedir bunun sırrı?

Dünyayı okuyabilmektir..

Hoca önce dünyayı okumuş, şimdi de tüm dünyayı okutmaya çalışıyor..

Bizim başta "mekteb-i harbiye" olmak üzere tüm yüksek tahsilli yönetenlerimiz ise halen Hocayı okumamakta ısrar ediyorlar. Onlar bu işin üstesinden gelene kadar yani Hocanın örgütlenmesini çözebilene kadar, Hoca koca evreni çözmüş olacak..

Şimdi bazı takıntlı beyinler "Fethullah Hocayı mı övüyorsun" şeklinde soru soracaklar veya "o da öyle oldu" şeklinde kulp takmaya çalışacaklar..

Hayır ne Fethullah hocayı övüyorum ne de öyle oldum. Çok şükür halen nefes alabilecek bir düzeyde Atatürkçüyüz ve de Laik Demokrat Cumhuriyetçiyiz..

Lakin bazı beyinlerdeki tıkanıklıkları açmaya çalışıyorum..

Bir ülke düşünün ki;

Genelkurmay Başkanı Başbuğ "Okyanus ötesi, bizimle uğraşıyor" diye sızlanıyor..

Başbakan Erdoğan "Okyanus ötesindekine teşekkürler" şeklinde minnet-ül selam gönderiyor..

CHP Genel Başkanı Baykal "Okyanus ötesindekinin samimiyetine inanıyorum" diyerek onun gözünde güven tazeliyor..

Devlet Bahçeli "bir tokat atın Okyanustan duyulsun" diye hedef gösteriyor..

Geleceğin Başbakanı Kılıçdaroğlu "vurun vurun inlesin, okyanus ötesi dinlesin" temposu ile tribünleri coşturuyor..

Okyanus ötesi... Okyanus ötesi... Okyanus ötesi...
Peki kim bu Okyanus ötesi?

Fethullah Gülen..

Mahalle, köy veya İzmir imamı..

Peki nasıl oluyor da, Koca ülkeyi yönetenler ve hatta yönetmeye talip olanlar, bu az okumuş Hoca ile haşır neşirler..

Çünkü o Hoca dünyayı okumuş..

Bizimkiler ise halen Türkiye konusunda beklemeli ve hatta ikmale kalanlar bile var..

Ben mi (!?)

Ben Hocayı okumanın, dünyayı okuma konusuna katkı sunacağına inananlardanım..
Mesela "W. Bush gitti, Obama geldi ama Hoca halen Amerika'da ve yerli yerinde, neden acaba" sorusunun cevabını vermek lazım..

Ve.. ve... ve Amerika, Nato Ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetlerine rağmen neden halen Cemaati koruyor ve kolluyor..

Şimdi bazıları dünyayı okumak ve Fethullah Gülen'in gizini çözmek yerine "Hoca öldükten sonra cemaat dağılır ve bu iş biter" şeklindeki kolay bir çözümle kış uykusuna yatmışlar..

Tıpkı "Recep Tayyip Erdoğan gittikten sonra AKP biter" beklentisi ile siyaset yapmaya çalışanlar gibi..
"Allah tüm yarattıklarına uzun ömürler versin" dileklerimden sonra derim ki; ne Hoca öldükten sonra cemaat dağılır ne de Recep Tayyip Erdoğan gittikten sonra AKP biter..

Niye mi?

Cemaat artık az okumuş yaşlılardan ve şehrin ileri gelen esnaf ve ekâbirlerinden oluşmuyor. Cemaat artık sürekli okumakta olan genç ve seçilmiş beyinler ile onların tepesindeki "okumuş abiler"in kontrolünde yoluna devam ediyor..

Her dönemde; ilköğretim, lise ve yüksek okul seçme ve yerleştirme sınavlarında en üst derece yapanların bu cemaate bağlı okullardan ve dershanelerden gelmeleri bir tesadüf müdür acaba?

Bu özel olarak seçilmiş ve eğitilmiş zeki çocuklar, yarın bu ülkenin ve hatta diğer Türki Cumhuriyetlerinin önemli kademelerinde görev almayacaklar mı?

Afrikalı çocukların dahi İstanbul'a gelip Türkçe olimpiyatlarında "Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur" şarksını Türkçe olarak seslendirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

PKK terör örgütü neden Güneydoğu'da cemaati hedef tahtasına oturttu ve imamları öldürmeye başladı?
Cemaat neden referandumu ölüm-kalım mücadelesine dönüştürdü ve % 38'lik AKP'yi % 58'lere uçuran % 20'lik kesim tamamıyla cemaatin kontrolünde mi?

Fethullah Gülen demokrasi konusunda samimi mi yoksa beyninin arka tarafında Ayetullah Humeyni gibi ülkesine dönmek mi var?

İşte tüm bunların yanıtını doğru bir şekilde yakalayıp objektif bir biçimde de dillendirdiniz takdirde dünyayı okuyabilme konusunda bir adım atmış olursunuz?

Yoksa bir şeye sadece ve kuru kuruya "tukaka" ya da "çok yaşa" demekle, o şey ne tukaka oluyor ne de çok yaşıyor..

Hele hele sadece ve kuru kuruya Genel Başkan değiştirmekle ne parti değişiyor ne de Türkiye..

Ha unutmadan; Recep Tayyip Erdoğan gidince de AKP bitmez. Çünkü onlar ANAP'ın çöküşünden ders çıkardılar ve kurdukları siyaset akademisinde habire siyaset akademili gençler yetiştiriyorlar..

Pardon CHP ne yetiştiriyor?

Hadi var mısınız hep birlikte dünyayı okumaya..

Cengiz Yucak, Demokrat Gebze

Akdağ'dan Bahçeli'ye Gülen Tepkisi

Akdağ'dan Bahçeli'ye Gülen TepkisiSağlık Bakanı Recep Akdağ, MHP'deki kaset skandallarını 'okyanus ötesi' tanımlamasıyla Fethullah Gülen'i sorumlu tutan Bahçeli'ye tepki gösterdi.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye’nin temiz siyasete ihtiyacı olduğunu belirterek, Türkiye’de siyasetin hizmet rekabeti üzerine kurulmasının acil bir ihtiyaç olduğunu söyledi. 12 Haziran seçimlerine sayılı günler kala CHP ve MHP’nin miting alanlarında temiz siyaset yerine eski alışkanlıklarına dönerek kara çalmak, iftira atmak ve ülkesine hizmetten başka düşüncesi olmayan insanlara bühtanda bulunarak çirkin siyaset yapma yolunu seçmelerinin büyük haksızlık olduğunu kaydetti. Erzurum Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyeti’nde basın mensuplarıyla bir araya gelen Bakan Akdağ, teknolojinin geliştiği bir çağda siyasetin hizmet rekabeti üzerine kurulmasına vurgu yaparak vatandaşın iyi bir ferasetle sandığa gideceğini, hangi siyasi partinin ülkeye demokrasiyi getireceği analizini yaparak sağduyudan yana oy kullanacağına inandığını söyledi.

Toplantıda bir gazetecinin “Temiz siyasetten bahsediyorsunuz, 12 Haziran seçimlerine sayılı günler kala birileri çılgın projelerle ortaya çıkarken, birileri de çılgın kasetlerle gündemde. Bunun 12 Haziran seçimlerine yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” Sorusuna Bakan Akdağ; “AK Parti olarak her zaman temiz siyasetten yana olduk. Siyasetciye her duyduğunu söylemek yalan olarak yeter ve artar. Bunu maalesef CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu çok iyi yapıyor. Böylece Türkiye, her duyduğunu doğru kabul eden yeni bir siyasetçi ile tanıştı. Bu da Sayın Kılıçdaroğlu. Bu kadar yalan ve iftiralarla bir yere varılmayacağını CHP 12 Haziran’da görecek. MHP’ye gelince miting alanlarında projelerini anlatmak yerine yakın çevresinden çıkan skandal kasetlere Bahçeli’nin cevap olarak; ‘Okyanus ötesini göstermesini’ esefle kınadığını belirten Bakan Akdağ; “Gazetecilere buradan açık söylüyorum. Okyanus ötesinden kastettiği kim biliyor musunuz? Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi’dir. Bu saygıdeğer insanı kasetlerle irtibatlandıran Bahçeli’yi şiddetle kınıyorum. Bu kıymetli insanın hizmetleri ortada. Buna rağmen haksız bühtanlarda bulunan Bahçeli’nin öyle zannediyorum ki şuur altı sıkıntıları var. Bu hatasından biran evvel dönmek yerine bugün bir gazetede gördüm; beyefendi çok üzülüyormuş. “Türkiye; Erdoğan, Gülen ve Öcalan eşkenar üçgenine hapsedilmiş durumda” diyor. Bahçeli bu bakış açısını acilen değiştirmelidir diyen Bakan Akdağ, Bahçeli’ye bir de öneride bulundu. Gelsin Erzurum’da kendi camiası içerisinde bir anket yaptırsın. Ben inanıyorum ki anketten Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi’ye büyük sevgi duyulduğunu görecektir. Bu nedenle diyorum ki Bahçeli en kısa zamanda Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi’ye karşı bakış açısını değiştirsin. Yoksa 12 Haziran sandıkları açıldığında şok bir deprem yaşayabilir. Şimdiden kendisini uyarıyorum.”şeklinde konuştu.

Cihan Haber Ajansi

Gülen'e Neden Saldırıyorlar?

Gültekin Avcı
Gültekin Avcı
Rüyalarında bile göremeyeceği ufukları görünür yaptı.


Türkçe'yi bir dünya ve kardeşlik dili haline getiren, eğitimde dünya çapında rüştünü ispat eden ve bu iklimde terennüm edilen türküleri adını bile duymadığınız rüzgârların çocuklarına söyleten adama neden saldırılır?

Asgari bir öğretmen maaşıyla ana baba ocağını geride bırakıp hiç ismini duymadığı ve bir daha döneceğini bilemediği diyarlara kaç öğretmen gider? İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını şarkın ve garbın çocuklarına öğreten bir dünya hareketine neden tahammül edilemez?

Bu hadsizlik ve utanmazlık nedendir?

Gördükleri her entrikanın, kaldırdıkları her taşın altında Gülen hareketini arıyorlar.
Âlemşümul bir hareketle aynı irtifada seyretme imkânı bulamayan ufuk fakirleri, kendi çukurlarından çamur atıyorlar semalara. Belki uçan bir gönül fedaisine isabet eder diye.

Kendi ülkelerini ihtiras ve çekişmelerle yıllardır ıstıraba sevk edenler, cihanşümul hamleleri görebilme ve takdir edebilme istidadı taşımazlar. Entrikaların ağında boy atanlar, kendi desiselerini Gülen hareketine izafe ediyorlar.

Amaca ulaşmak için binbir şeametin neferi olanlar, şimdilerde melek edasıyla sorumluluk dağıtıyorlar.

Gülen'e saldırmak, şifa bulmaz kronik bir paranoyaya döndü.

Menfaatleri haleldar olanlar, parti içi insicamı sağlayamayanlar, millet tarafından teveccüh görmeyenler, türlü herzeleri yiyip kamuoyunda deşifre olanlar, darbe alçaklığı ve kaos şövalyeliği yapıp da ilk kez yargı önünde hesap verenler...

Hepsi kendi zilletlerinden utanmadan intikam oklarını Gülen hareketine yöneltiyor.
Gülen hareketini hâlâ kendileri gibi netameli hesapların suflörleri zannediyorlar.
Peki, her nefeste Gülen'i hedefe koymak neden?

Gülen hareketine saldıran talihsizler, kendi ülkelerinde irfan ve umran birliğini sağlayamamışken, bu serdengeçtiler onların adını bile duymadığı dünyanın dört bucağında kültür ve irfanımızın mümessilliğini yapıyorlar.

Gülen hareketi, yıllardır ezilen Anadolu insanının dünyada yankılanan muzaffer sedalarıdır.
Kusura bakmayın ama Gülen hareketine karşı çıkmak, insanlığa karşı çıkmak demek.
Onların gönül dansının nağmeleri, bugün dünyanın en muamma köşelerinden bile yükselmiyor mu?
Dünyanın ender gördüğü bu asrın sivil toplum hareketi, taşıdığı ihtişam gereği pek çok kişi ve grubun gözlerini kamaştırıyor. Kimi hayranlıkla seyrediyor bu cihangir gönülleri gözlerini kısarak. Kimi de ihtişam pırıltılarını kesen gözlükler takıp, bu muzaffer hareketin kuyusunu kazmaya çalışıyor.

Vesayetin ve jakobenliğin alçak mümessillerine en çok lanet ve beddua okuma hakkı onundu.

Ama Gülen, tüm şeytanca saldırılara rağmen bidayetten bugüne hâlâ "dövene elsiz, sövene dilsiz" diyen bir yaralı gönül.

CHP ekseninin yıllardır tahayyül bile edemediği, MHP çizgisinin asırlar sonra tasavvur edebileceği bir yüce ülküyü kanatlandıran bahtiyar vicdan.

Liberal demokrat bir arkadaşım Gülen hareketine yönelik saldırılar bahis konusu olunca demişti ki: "Fethullah Gülen sivil bir dünya hareketinin lideri. Hareket Türkiye sınırlarını aşalı yıllar olmuş. Genelkurmay şöyle demiş, ulusalcılar falan MHP'liler filan demiş. Umurunda bile olmayabilir. Siz kimsiniz kardeşim, bu bir dünya hareketi, sizin gibi Türkiye'ye sıkışıp kalmış bir hareket değil deyip omuz silkebilir. Ama o hâlâ Türkiye'de yanlış anlaşılmamak için var gücüyle nezaket gösteriyor."

Haklı değil mi?

Devlet-i Aliyye'nin gaye edindiği ama başaramadığı, Türkiye Cumhuriyeti'nin hayal dahi edemediği bir mefkûreyi gerçekleştiren Gülen'in tevazuun da doruğunda olduğu görülüyor.

Türkçe'yi ve Türk kültürünü Sibirya soğuklarından tropikal iklimlere kadar kim götürebildi?
Zerrece utanma duygusu olan herkes başını önüne eğmeli.

Alkış sesleri dünyanın dört bir yanından duyuluyor, sağır mısınız?

Gültekin Avcı, Bugün

gulenbewegung.blogspot.com
 

MHP'nin Okyanus'u ve Daha Ötesi

Mümtaz'er Türköne
Mümtaz'er Türköne
Geçmişinizde inanmışlığın, adanmışlığın bedelini ödediyseniz olan bitene farklı bakarsınız. MHP'li politikacıların kaset skandallarını derin bir üzüntü içinde takip ediyorum. Politika bugünden yarına değişir. MHP'nin yıldızı bugün söner, yarın göz kamaştırır. Olan MHP'ye gönül verenlere oluyor. Liderliği, yöneticileri bir kenara, MHP'liler olanları hak etmiyor.


Her kaset skandalı patladığında, birilerinin istifa etmesi durumu düzeltmiyor. 'Benim özelim, sadece aileme karşı sorumluyum' mazeretinin dile getirilmesi bile, yanlışın etrafında dolaştığımızı, asıl meseleye giremediğimizi gösteriyor. Bu adamlar MHP'de üst düzey yönetici sıfatı kazanmışlarsa, onların istifaları yetmez. Devlet Bahçeli'nin de, MHP'ye gönül verenlerden özür dilemesi ve liderlik koltuğunu bırakması gerekmez mi? Bu adamları o makamlara kim getirdi?

Kimse yanlış bir düşünceye kapılmasın. Dava üzerinden saltanat sürenlerle davayı omuzlayıp götürenler aynı kişiler değil. Türk milliyetçiliğini bu parti ve bu lider kadrosu temsil etmiyor. Bir kişi hata yaparsa düzeltilir. Ama lider hata yaparsa, peşinden çığ gibi büyüyen hataları düzeltmek imkânsız hale gelir. 'Türklük gurur ve şuuru' ile 'İslâm ahlak ve fazileti' içinde bu tekrarların mazereti yoktur.

Susmak, hiç konuşmamak veya bunca rezaletten sonra sessizce çekilmek, buharlaşıp yok olmak, MHP'ye gönül verenlere saygının gereği olmalıydı. 'Okyanus ötesi'ne saldırmak, MHP yönetimini bitiren hatalarda ısrar etmekten başka bir anlam taşımıyor. Hocaefendi sakin, olgun saldırılara cevap veriyor. MHP yöneticileri bu cevapları neden, bir yüce davaya gönül vermiş kendi tabanının vicdanı olarak dinlemiyor?

Önceki gün, Zaman Gazetesi'nde Fethullah Gülen Hocaefendi, anlayan için çok ağır sözler söyledi. 'İşin hamasî destanını kesenler, hamasî destanlarla teselli olanlar'dan bahsetti. 'Milletimizin kültürü, dili, bütün dünyaya taşınması, tanıttırılması, yüce milletimizin bir kere devletler muvazenesinde çok önemli, hayatî, belirleyici bir muvazene olması idealinin gerçekleşmesi için sadece nutuk atanlar'dan dem vurdu. 'Düz yolda yollarını şaşıran' bu adamları 'sadece belli makamlara gözlerini dikmekle', 'yaptıkları şeyin altında kalıp ezilmekle' tasvir etti.

MHP'nin ve ülkücülerin sahiplendiği büyük davanın, bugün kimlerin sırtında yükseldiğini insaf ölçüsünde teslim edenler, bu sözlerin her kelimesine hak verirler. MHP'nin çektiği sıkıntının, zorlukların gerçek sebebi bu. MHP yönetimi, misyonları için edebiyat dışında hiçbir şey yapmadı. Bağırıp-çağırmak dışında hiçbir şey üretmedi. Sonra bu davayı, hayal edilenin çok ötesine taşıyanları suçlayıp, mahkûm etmeye kalktı. Büyük fedakârlıklarla yoluna devam edenlerin giriştiği hizmetlerin askıya alınmasını talep etti. Kendisinin yapmadığını başkalarının da yapmasına engel olmaya kalktı.

MHP'nin lider kadrosu, bu partiyi var eden inancı, değerleri ve kutsalları menziline taşımak için en küçük bir çaba harcamadı. Bu inancın, bu idealin desteğinden siyasî postlar çıkartıp, mevki ve makam hesabı ve gayreti dışında hiçbir şey yapmadı. Sonra da bütün bu kutsal değerler için her şeyini ortaya koyanlara, sadece kıskançlık ve haset duygularıyla baktı. Kıskançlıktan düşmanlık üretti. O postların, makamların sevdası uğruna, o değerler üzerinde tekel oluşturmak için hizmet ehline savaş ilan etti.

MHP'nin tabanı bu rezaletleri hak etmiyor. MHP'yi yönetenler, MHP'ye gönül verenlerin ruhunu, feragat ve fedakârlık duygusunu sadece istismar ediyor. Bu çarpıklığın, bu tezatın düzeltilmesi gerekiyor.
Devlet Bahçeli'nin tarihî sorumluluğu, kendisini inancına, davasına adamış olanların önünü açmaktan ibaret. Bunun için istifa etmesi yeterli. Okyanuslar ötesini hedef gösterirken, diz boyunu geçmeyen bir derede kendisini, partisini ve 40 yıldır bu işe gönül verenleri boğulmaya mahkûm ettiğini artık fark etmesi lâzım.

gulenbewegung.blogspot.com

Devlet Bahçeli'nin Suçu Daha Ağır!

Nuh Gönültaş
Nuh Gönültaş
Hocaefendi'ye karşı düşmanca tavır, CHP çevrelerinden beklenir değil mi? Ama öyle olmadı!

Deniz Baykal, çirkin bir kasetle görevini bırakmak zorunda bırakılınca, siyaset literatürümüze "Pensilvanya" tabirini sokan şu cümlelere yer verdi: "Pensilvanya'dan aldığım destek mesajlarının samimiyetine inandığımı da belirtmek isterim."
Şimdi de MHP çevreleri benzer pis bir oyunla karşı karşıya.

Peki Devlet Bahçeli bütün bu olup bitenler için kimi suçluyor?
"Okyanus ötesi"ni.

Ne ilginç bir durum değil mi?

Deniz Baykal'ın cemaate ve Hocaefendi'ye gösterdiği hassasiyeti, saygıyı, nezaketi Bahçeli göstermiyor.
Daha önce hiç de haddi olmadığı halde Hocaefendi'ye "cemaat faaliyetlerini durdurması, askıya alması" çağrısı yapmıştı.

Türkiye'de bir kısım ulusalcı ve Ergenekoncu çevreler "Ergenekon davası" ile ilgili gelişmelerde ısrarla Hocaefendi'nin ve cemaatin parmağı olduğu tezini dillendiriyorlardı.

Tam da bu ortamda Bahçeli yaptığı açıklamada "...Bazı dava süreçleriyle ilgili kanun dışına çıkıldığı... Bu uygulamaların arkasında Gülen ve Cemaati bulunduğu düşüncesi var" dedi.
Ne demek istiyor?

"Ergenekon davasına yönelik faaliyetlerini durdur."
Bu bir bühtandı şimdi de aynı bühtanda bulunuyor.
İkisi de yalan, ikisi de iftira.

Sormak lazım, Devlet Bahçeli yakın çevresinde neler olduğunu görmez ve bilmezken "Okyanus ötesi"ni nasıl görüyor ve gözlüyor?

Baykal olayında "istifa manşetleri" atan medya MHP hakkında "özel hayat" tartışması yapıyor.
Bahçeli'nin tavrı ile malum medyanın iki benzer olay karşısındaki farklı tavrı son derece manidardır!
İnanan insanlar başkalarının insani zaaf ile yaptığı yanlışları onların aleyhine kullanmaz.
Hocaefendi gibi bir iman ve Kur'an insanı'nın, Kur'an'ın bu gibi durumlardaki emir ve yasaklarını Bahçeli'den daha iyi bildiğini söylemek yanlış olmaz. MHP'de istifa eden yöneticilerin durumu insani zaaflardan kaynaklanıyor. Affedilebilir, örtülebilir ama Bahçeli'nin yaptığı açıkça iftira ve bühtandır:

"Mümin erkek ve kadınlara işlemedikleri bir günahı, bir suçu isnat etmek suretiyle eza edenler muhakkak bir bühtan ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." (Ahzab-58)

Bugün

Mittwoch, 11. Mai 2011

Hocaefendi'ye anlamlı ödül

 ABD'nin saygın düşünce kuruluşlarından East West Institute (Doğu-Batı Enstitüsü -EWI) 2011 yılı barış ödülünü Fethullah Gülen Hocaefendi'ye verdi.

EWI tarafından New York'ta düzenlenen ödül törenine gelemeyen Hocaefendi yerine, ödülü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil aldı. Dünya barışına yaptığı katkılardan dolayı ödüle layık görülen Gülen, törene gönderdiği mesajında, ödülü kendi adına değil; ancak kendisini içlerinden birisi olarak adlandırdığı sayısız gönüllüler adına kabul ettiğini kaydetti.

EWI Yönetim Kurulu üyeleri arasında bir dönem Başkan Barack Obama'nın Ulusal Güvenlik danışmanlığını yapan General James L. Jones, yine ABD Dışişleri eski bakanlarından Condoleezza Rice gibi alanında önemli isimler de bulunuyor. Bu sene kuruluşunun 30. yılını kutlayan EWI, uluslararası arenada saygın bir ödül olan 2011 Yılı Barış Ödülü'nüFethullah GülenHocaefendi'ye verdi.

Ödül gecesinde konuşma yapan EWI Başkanı ve CEO'su John Edwin Mroz, "Bu ödülü Sayın Fethullah Gülen'e vermekten büyük onur duyuyoruz." dedi. Mroz, "Biz bu ödülü her yıl yalnızca bir defa veririz. Bu nedenle anlamı bizler için çok büyüktür." diye konuştu. Başkanı ve CEO'su olduğu kuruluşun saygı, sorumluluk, tutku, disiplin gibi temel değerleri olduğuna işaret eden Mroz, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin de inandığı değerleri hayata geçiren bir insan olduğuna vurguda bulundu. Hocaefendi'yi samimi bir Müslüman ve inandıklarını yaşayan insan olarak tanımlayan Mroz, "İzleyeceğiniz video gösteriminde neden barış ödülünü bu harika insana verdiğimizi göreceksiniz." ifadelerini kullandı.

Almanya orijinli EWI'nin kısa tanıtımının yapıldığı sinevizyon gösterimini, 2011 Yılı Barış Ödülü'nün niçin Gülen'e verildiğini anlatan video gösterimi takip etti. Sinevizyonda,Birleşmiş Milletlereski Genel Sekreteri Kofi Annan, ABD'nin eski başkanlarından Bill Clinton ve ABD Dışişleri eski bakanlarından James Baker ile Madeleine Albright'ın Gülen hakkında kişisel görüşlerini ifade eden sözlerine yer verildi. Sinevizyonda, 11 Eylül saldırılarından sonra Hocaefendi'nin Washington Post gazetesine verdiği demeçte, "Müslüman terörist olamaz, teröre bulaşan kimse de Müslüman kalamaz." sözlerine vurguda bulunuldu.

Gülen Hocaefendi ise törene gönderdiği mesajında ödülü kendisi adına değil, mensubu olduğu gönüllüler hareketindeki sayısız insanlardan yalnızca birisi olarak kabul ettiğini kaydetti. Gülen, mesajda şunları söyledi: "Sizlerin, teveccühünüzün bir nişanesi olarak, beni East-West Enstitüsü Barış Ödülü'ne layık görmenizden dolayı hem mahcup oldum, hem onur duydum. Fakat ben bu ödülü, kendi adıma değil; ancak, insanlığa hizmet etmekten başka hiçbir gayesi olmayan ve sadece bu maksada matuf bir araya gelen, farklı dinlere, inançlara, milletlere ve geçmişlere sahip, bu sayısız gönüllüler adına kabul edebilirim."

DİN ADINA TERÖRE BAŞVURMAKTAN DAHA UZAK BİRŞEY OLAMAZ İSLAM'DA…

Gönüllüler hareketinde olmaktan dolayı onur duyduğunu belirten Gülen Hocaefendi, kendisini hiçbir zaman bu harekete gönül verenlerin önünde görmediğine işaret etti. Gülen, gönüllüler hareketini şöyle özetledi: "Dünyanın bir yerinde bir çocuğun açlıktan öldüğünü duyduklarında, ya da bir kız çocuğunun, uygun şartlar mevcut olmadığı için eğitim hakkının elinden alındığını duyduklarında, mesuliyet duygusudur onları harekete geçiren. Vakitleriyle, paralarıyla ve hiçbir karşılık beklemeden bu hareketi desteklemelerinin sebebi, onların özveri tutkusudur. Onlar, böylece ve azimle, son 30-40 yıldır, bu dünyayı herkesin birbirine sevgi ve anlayışla kucakladığı, barış dolu bir dünyaya çevirmek için gayret ediyorlar."

Son 10 yılda dünya genelinde yaşanılan şiddet olayları sebebiyle toplumların birbirine karşı önyargılarının arttığına işaret eden Gülen Hocaefendi, din adına kimilerinin teröre başvurduğuna dikkat çekti. Gülen, daha sonra şöyle devam etti: "Bazıları vahşete başvurdular ve dinleri adına masum insanları öldürdüler. Din adına teröre başvurmaktan daha uzak bir şey olamaz İslam'da. Bu karanlık dönemin, arkada kaldığını ümit ediyor ve bir daha geri gelmemesi için dua ediyorum."

ÜLKEM, ZORLU YOLCULUKTA KARARLI

Gülen Hocaefendi, kendisini 'içlerinden birisi' olarak ifade ettiği gönüllüler hareketinin demokrasinin varlığını sorgulamadığını belirtip, asıl meselenin mevcut demokrat yapının ihtiyaçlara cevap verip vermediği olduğunu kaydetti. Türkiye'nin son yıllarda demokrasi yolunda kat ettiği yoldan çok memnun olduğunu aktaran Gülen, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugün, benim kendi ülkemin, Türkiye'nin dünyanın en özgür ve demokratik ülkelerinden biri olmak yolunda önemli adımlar attığını görmekten mutluluk duyuyorum. Bir zamanlar, aslına bakarsanız çok da uzak olmayan bir geçmişte o, sivillerin iradesine saygı duyulmayan; seçilmişlerin hükümet oldukları, fakat muktedir olamadıkları; hukukun, güçlüyü koruduğu ama zayıfı korumadığı; insanların kültürel özelliklerini yaşamaktan men edildikleri ve basının ancak bu kanunsuzluğa hizmet etmek için özgür olduğu fakat onun aksayan yönlerini ifşa etmek için özgür olmadığı ülkeydi. Elbette, demokrasi bir son değil, aksine bir yolculuk. Ve benim ülkem bu zorlu yolculuğu başarmak noktasında kararlı."

Yüzlerce seçkin davetlinin katıldığı ödül programına özellikle Amerika'nın siyaset ve dış politikasına yön veren isimlerin iştirak ettiği görüldü.

(CİHAN)

"Aklı Başında Olan Hocaefendi'ye İftira Atmaz"

Namık Kemal Zeybek: Aklı Başında Olan Hocaefendi'ye İftira Atmaz

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, partisindeki kaset skandallarıyla ilgili olarak, 'okyanus ötesi' imasına açıklık getirmesi istendi.

Konuyla ilgili Cihan Haber Ajansı'na değerlendirmelerde bulunan Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, "Bu ifadelerden kasıt Fethullah Gülen Hocaefendi ise bu çok büyük bir haksızlıktır. Aklı başında olan böyle bir iftiraya kalkışmaz. Bahçeli'nin 'okyanus ötesi' imasını hiçbir şekilde milliyetçilikle de bağdaştıramıyorum." dedi.

Projeler üzerinden yapılması gereken siyasetin kaset skandalları ile yıpratıldığını kaydeden DP lideri Zeybek, siyasi ahlak ve kamu vicdanının siyaseti kirletenleri ayıklayacağını söyledi. MHP lideri Bahçeli'nin zor durumda olduğunun altını çizen Zeybek, "Devlet bahçeli sıkıntılı günler geçiriyor, çok zor durumda. Onu zor duruma düşüren konuyla ilgili bir şey söylemiyoruz. Ancak zor durumdan kendisini çıkarmak için tutup da değerli Fethullah Gülen hocamıza bu şekilde bühtanda bulunmasını da kınıyorum. İnsanlar zan ile böyle kolayca hüküm vermemeli. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin böyle şeylerle uğraşması mümkün değil. Bu imaların da hiçbir şekilde herhangi bir delili olduğunu da sanmıyorum. Konuyu saptırarak ortaya çıkan durumu örtme taktiği gibi geldi bana. Ama bu doğru değil. Bu kabul edilebilecek bir üslup değil." diye konuştu.

Belgeye dayanmayan, kaçamak ifade ve imaların iftira niteliğine dikkat çeken Zeybek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Elinde delil ve belge olmadan insanları suçlamak iftiradır. 'Okyanus ötesi' gibi kaçamak ifadeler kullanarak kastettikleri kişi değerli Fethullah Gülen Hocaefendi ise onu suçlamalarını çok yanlış buluyorum. Gülen Hocaefendi'yi hepimiz tanıyoruz. Yaptığı hizmetler bellidir. O hizmetler aklı başında olan, Türkiye'yi seven ve düşünen herkesin takdirle, övgüyle, sevgiyle izlediği hizmetlerdir."

Fethullah Gülen'in Türkiye'nin itibarını yükselten faaliyetleri yönlendirdiğine işaret eden DP lideri Zeybek, sadece Türkiye'ye değil insanlığa hizmet eden bir insanın huzursuz edilmesinin yanlış olduğunu söyledi. "Takibi mümkün olmayan irfan kurumları ile Türkiye Türkçesi, Türkiye sevgisi yangınlaştırılıyor. Türkiye'nin adını duymayan halk toplulukları Türkiye'yi sevgi ile tanıyorlar." diyen Zeybek, Hocaefendi'yi daha fazla üzmemek için Bahçeli'yi ifadelerini netleştirmeye çağırdı.

CHA

Sözün bittigi yer...

"Yurt dışındaki yüzü aşkın ülkede o kadar okul aç, ülkeyi tanıtmak için onca emek ver, ülke içinde de siyasilerin skandallarını örtbas için malzemeye yapıl."

'CEMAAT' SAĞ OLSUN..!

Sahiden de,
İyi ki cemaat var, sağ olsun cemaat…
Cemaat olmasa;
o kadar rezaleti ortaya dökülen, zorda kalan kimse, suçu nereye, kime atacaktı?!
Bir de ‘Okyanus ötesi'ne ötelemeleri yok mu.. O kadar kir, pas anca okyanus suyuyla arınır diye düşünmekten midir, nedir..

Türkiye'nin arınması ve sivilleşmesi adına tarihi bir fırsata dönüşen,
derin yapı ile, gladyo ile hesaplaşmanın, vesayet sisteminin sona erdirilmesinin umuduna dönüşenErgenekondavası ile ilgili her aşamada hemen birileri fırlayıp işi cemaate dayandırmaya çalışmadı mı?
(Eşeğini dövemeyenin, semerini dövmesi misal..)
Bir büyük partinin liderinin uygunsuz kasetleri faş oldu, yine aynı terane..
Böyle bir münasebet halindeliğin ne kadar etik olup olup olmadığı tartışılmadan..
Sonradan işin rengi ortaya çıkmaya başladı. Sezar'ı hançerleyenlerin Brütüsler olduğu çok geçmeden anlaşıldı..
ETÖ'ye lojistik destek sağladığı ve örgüt üyesi olduğu ileri sürülen bazı gazeteciler tutuklandı , yine aynı mevzu..
İş o kadar sulandırıldı ki, Zekeriye Beyaz'ın evinde arama yapılırken, “Yaw ben de cemaat hakkındakitapyazıyordum ki, arama yaptılar” demesi vardı ki.. Herkes, “İşi bu kadar sulandırılmaya da pes doğrusu” dedi..

Gele gele en son MHP'nin en üst kadrosundakilerin kamuoyuna yansıyan kaset görüntülerine..
Yine aynı pişkinlik ve yine suç için aynı adresi göstermeler..
Hem de partinin Genel Başkanı'nın ağzından..!
Bu işin iyice suyu çıktı..
Sözün bittiği yer…
Suçlamalarla ilgili olarak ‘okyanus ötesi'nden bir cevap geldi sonunda, büyüklüğüne yakışır bir ali cenaplıkla..!
Mevlana hoşgörüsüyle; kendisine en ağır suçlamalarda bulunanları yine şefkatle kucaklayarak..
Skandallarını temizlemek için, ellerini temizlemek için sağa sola silmeye çalışanlar;
Unutmayın, ‘kabağın da bir sahibi var'..
Gayratullaha dokununca, bu iş daha vahim olur diye düşünüyorum..
‘Nereden çıkarıyorsun', derseniz;
Tarih boyu iftira atanların, manevi dinamiklerle bu kadar oynayanların akıbetlerinin pek hayrolmadığını gördüğümüzden, okuduğumuzdan..
Parti içi hesaplaşmalarda, arada “suçu birilerine yıkalım” derken, kendi enkazları altında kalabilir insan.


‘PİSKEVÜT'ÜN SUÇLUSU

Partisi görülmemiş bir skandalla çalkalanırken, Bahçeli'nin olaylara pek değinmeden, başka bir noktadan hükümete yüklenmeye çalışırken, ortaya yeni bir polemik çıktı;
İktidar formülü hesaplamalarından sonra piskevüt muhabbeti..
Bunun suçlusunu da hemen itiraf edeyim,
Benim gibi tahrikkar yazarlar, biraz da Kılıçdaroğlu..
Her olayda olduğu gibi, başka birileri suçlanacakken, biz baştan diyelim de yormayalım..
Niye derseniz, bundan önceki yazımızda, seçim sattı mailine girilirken, hangi partinin hangi söylemlerle halkın karşısına çıkarak oy devşirmeye çalışabileceğini sıralamıştık..
Statükoya oynayan bazı partilerin kuru milliyetçi söylemlerle, vatan elden gidiyor ünlemeleriyle oy isteyebileceğini.. Fakat bunun artık çok tutmadığını, tutmayacağını yazmıştık..
Bu tür yazılar ne kadar çoğaldıysa artık, partiye yeni bir çıkış yolu bulmaya çalışan Bahçeli, sosyal içerikli mesajlar vermeye çalışayım, duygusal damardan gireyim derken, olay, ‘piskevüt' boyutunda takıldı kaldı..
Alışkın olmayan bölgede esvap pek durmuyor işte…
Ha bi de Kılıçdaroğlu'nun payı var… Ana muhalefet lideri, yıllar yılı CHP'nin “rejim tehlikede, laiklik elden gidiyor” ezberinin dışına çıkarak, sosyal, ekonomik içerikli mesajlarla seçmenin karşısına çıkıp oy isteyince… E doğal olarak yavru muhalefetin de ezberlerini bozmaya itti..
Bu olayda da günah keçisi bulunduktan sonra mesele kalmamıştır.
Şimdi herkes hatalar işlemeye, skandallara imza atmaya devam… Nasıl olsa bir başka günah keçisi daha bulunur… Her halükarda, elde var cemaat zaten..

Evet, iyi ki varsın cemaat…
Yurt dışındaki yüzü aşkın ülkede o kadar okul aç, ülkeyi tanıtmak için onca emek ver,
Ülke içinde de siyasilerin skandallarını örtbas için malzemeye yapıl..
Sağ olasın cemaat..


RAMAZAN KERPETEN

www.kerpeten.biz

ISPANYA'DAKI SAHABE MEZARININ KABIR TASI


Hicretin 27'nci senesi

Hizmet Hareketi'nin Başarı Sırrını Deşifre Ediyorum


Erkam Tufan Aytav
Erkam Tufan Aytav
Anlamaya çalışanlar için kısa başlıklar halinde Hizmet Hareketinin başarı sırlarını ‘deşifre’ edeceğim. Gün geçmiyor ki Fethullah Gülen Hocaefendi ve adı ile anılan Hizmet Hareketi hakkında bir haber ve yorum çıkmasın.
Bir tarafta anlama, diğer tarafta yaftalama gayretleri. Ve tabii bir diğer tarafta da bu harekete gönül vermiş milyonların olan bitenlere, yazılıp çizilenlere karşı şaşkın bakışları.

Tamamen bu milletin içinden çıkmış ve alabildiğine sivil olan bu hareket hakkında ‘nereden çıktılar bunlar ya’ gibi tepkiler aslında içinde yaşadığımız topluma karşı yabancığın ifadesidir. Tabiri diğer ile yabancılaşmanın.

Gönül verenleri, sevenleri, dostları, anlamaya çalışanları, karşı çıkanları, nefret edenleri, tuzaklar kuranları ile bir ucundan ötekine geniş bir yelpazede bu hareket artık bu toplumun fenomenidir.

Nasıl olmuşta bu hareket 1970’lerden bu yana bu kadar gelişebilmiş, Türkiye dâhil dünyanın pek çok ülkesinde başarılı eğitim faaliyetleri yapabilmiştir? Üstelik bütün engellemelere rağmen.
Bu soruya bazen düşmanlık, bazen kıskançlık, bazen de cahillikten kaynaklanan sebeplerle ABD’nin yeşil kuşak projesine bağlayanlar hep olageldi. Böylelikle kendilerini rahatlatma yönüne gittiler, çünkü bu millet omuz omuza verdiğinde neler yapabileceğinden habersizdi bu kişiler. Çünkü bu millete güvenmiyorlardı, aslına bakılırsa millet onlara güvenmiyordu, bu topraklara ait her bir başarı mutlaka süper bir gücün işi olabilirdi.
Eziklerin psikolojisidir bu. Daha çok sömürge ülkelerinde görülür bu tür tepkiler. Adanalı bir işadamının Senegal’de okul açama girişimi karşısında donmuş bakışlarla bakarlar. Vizyon farkı bu bakışlarda çok net görülür.

Anlamaya çalışanlar için kısa başlıklar halinde Hizmet Hareketinin başarı sırlarını ‘deşifre’ edeceğim. Tabii sebepler açısından ve Müsebbibül Esbabı unutmadan, günlük köşe yazısı çerçevesinde.

1. Toplumu mobilize edebilen, güvenilir ve adanmış bir liderin varlığı

Bu liderin adı Fethullah Gülen’dir. Bu gün Taksim meydanında bir fikir etrafında yarım saatliğine elli adam toplamının ne kadar zor olduğunu deneyenler bilir. Fethullah Gülen güvenilir, adanmış ve karizmatik kişiliği ile milyonları mobilize edebilmektedir. Üstelik yarım saatliğine değil, ömürlerini bu ideale vakfettirerek. Bu hareket bu milletin her şeyini ortaya koyarak, inandığı bir kişinin fikirleri etrafında neler yapabileceğinin en büyük delilidir.

2. Tarihsel perspektif

Hizmet Hareketi süper güç geçmişi olmayan bir ülkede asla ortaya çıkamazdı. Osmanlı geçmişi olan ve bunun sonucu büyük şeyler yapabilme reflekslerine sahip bir toplumun varlığı bu hareketin vizyonu ile birebir örtüştü.

3. Birikmiş enerji ve bu enerjinin kanalize edilmesi

Geçmişten gelen büyüklük refleksleri ile birlikte hali hazırdaki her alanda küçültülmüşlük, millet olarak horlanma, aşağılanma karşısında birikmiş enerji doğru bir şekilde kanalize edildi, millet olarak yeniden var olma adına bu enerji mecrasını buldu. Hizmet Hareketi koşma istidadında olup ta yürüyene koşabileceğini, yürüme istidadında olup ta durana yürüyebileceğini hatırlattı, bu açıdan rehberlik yaptı.

4. Yükselen toplumsal fay hattı

Hizmet Hareketi taşradan şehirlerin varoşlarına, oradan da şehrin merkezine yani sistemin merkezine yürüyenlerin hem motoru hem yön göstericisi oldu. Dolayısı ile yükselen toplumsal fay hattı ile birlikte yükseldi. Bu kesimlerin kimliklerini koruması kaydı ile sisteme entegre edilmesi ve çoğulcu bir yapıya geçilmesinde önemli bir misyonu oldu. Bu sürecin minimum sancı ile devam etmesinde payı büyüktür. Bu yükselen fay hattının ekonomik boyutunu temsil eden Anadolu kaplanları bu hareketin finansörleri oldu.

5. Adaptasyon kabiliyeti ve kendine güveni

Dünyanın her yerine eğitim sistemini taşıyabilmesi hem kendine güvenin hem de bulunduğu coğrafyaya karşı adaptasyon kabiliyetinin ifadesidir. Bugün bu hareket eğitim alanında bir marka haline gelmiştir ve dünyanın pek çok coğrafyasında başarılı faaliyetler yapabilmektedir. Getirdiği eğitim anlayışı Türkiye’nin en büyük ihraç ürünüdür.

6. Kemalist devrimler

Kemalist devrimler olmasaydı Hizmet Hareketi bugün dünyanın hiçbir yerinde okullar açamazdı. Düşünsenize başında fesleri ve Arap alfabesi ile kimse size okul açtırmazdı. Arap liginde bile yer bulamazdık. Türkiye’nin batılı kimliği bu hareketin önünü açmıştır. Kemalist devrimlere sonuçları açısından bir de bu açıdan bakmak lazım.

Aklıma gelenler şimdilik bu kadar vesselam.

Erkam Tufan Aytav: Medialog Platformu Genel Sekreteri
Erkam Tufan Aytav, Haber7   
10.05.2011

Hocaefendi'ye Karşı CHP'nin Gösterdiği Hassasiyeti Bahçeli Göstermiyor





Mehmet Kamış
Mehmet Kamış
On yıllarca derin devletin operasyon aracı olan gizli kameralar, gizli görüntüler, ses kayıtları son zamanlarda zülfüyâre dokununca etik tartışmalarının odağına yerleşti. Bu konunun etik tarafını sorgulayanlar, diğer taraftan söz konusu görüntüleri internet sitelerinde yayınlamaktan geri durmuyor. Dönemin CHP lideri Deniz Baykal'ın kaseti ortaya çıktığında bunu en çok kullanan, kamuoyuna mal eden yayın grubunun kim olduğunu herkes hatırlıyor.

Bugüne kadar gizli çekimler hep derin devletin operasyonları için yapılırdı. Daha birkaç yıl önce Bağcılar'da bir lisede çocukların namaz kılmaları, gizli kamera görüntüleri olarak medyaya yansımış ve 'lisede toplu namaz' başlıkları atılarak bu görüntüler gazete ve televizyonlar aracılığıyla bir sürek avına dönüştürülmeye çalışılmıştı. Hatırlayacaksınız, Ergenekon aramalarında ele geçirilen ve kamuoyunun 51 No'lu DVD olarak bildiği CD'de, GATA'da çalışan kadınların, üst düzey devlet memurlarıyla müstehcen görüntülerinin yer aldığı tespit edilmişti. Bu görüntülerle yıllarca üst düzey bürokratların tehdit edildiği ortaya çıkmıştı.

Söz konusu görüntüleri çekip bürokratların tepesinde sallandıranlar ve bu yolla her istediklerini yaptıranlar ile Deniz Baykal'a kaset komplosunu kuranlar her kimse, MHP'ye kaset komplosunu yapanları da aynı adreste aramak gerekir. Kaset ve müstehcen görüntüler üzerinden siyaset yapmak, bu yolla birtakım kazanımlar elde etmek ahlaksızlıktır. Bu, bir müminin asla tevessül etmeyeceği bir yoldur. Müminler imanları gereği günahları ifşa etmezler, bilseler bile örterler.

Yoksa bu bir oyun olmasın? Yani şimdi MHP üzerine yapılan siyaset, birilerinin hoşuna gidebilir ve bunun üzerine atlayabilirler. Fakat aynı güç merkezi seçimlere çok az bir süre kala başka partilerden de kaset patlatmaya başlarsa, işte o zaman söylenecek bir söz kalmaz. İnsani zaaflar üzerinden yapılan siyaset ve bu yolla bir şeyler elde etme çabası yarın dönüp başkalarını da vurabilir. Bu nedenle kaset üzerinden siyaseti mutlak surette reddetmek hatta tel'in etmek gerekiyor.

Ancak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin buradaki tutumunu anlamak hakikaten çok zor! Asıl suçluyu, daha önceki operasyonlarla siyaseti dizayn edenlerde aramak yerine, konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayanları suçluyor. Herkesin temkinli olduğu, en taraflı insanların bile konuşurken dikkatli davranmaya çalıştığı bir konuda, hiçbir delil ve mesnet göstermeden kocaman bir camiayı karalıyor. Bu ne cahilane davranış, bu ne kendini bilmez bir sözdür. Seçime giren bir siyasi parti liderinin, üstelik her şeye rağmen partisine önemli oranda oy sağlayacak ve geleneksel tabanına yakın bir camiaya bu kadar mesnetsiz, bu kadar delilsiz saldırması hangi akla, hangi izana sığar anlamakta zorlanıyor insan!

Fethullah Gülen Hocaefendi, dün herkul.org'da yayınlanan sohbetinde, camiaya karşı uluslararası çapta başlatılan bir yıpratma kampanyasından bahsediyor. Devlet Bahçeli sanki o kampanyanın bir uzantısıymış gibi, karşılaştığı her meseleyi okyanus ötesine mal ederek bu ateşe odun taşıyor. Hangi belge, hangi bilgiyle bunu yapıyor belli değil. Bahçeli, bir siyasi parti lideri olmaktan çok bir görev adamı gibi davranıyor. Bir partinin genel başkanının, Türkiye'de ve dünyada bu kadar seveni olan birisiyle ilgili söyleyeceği sözü bin kere imbikten geçirmesi gerekmez mi? Daha ötesi, sağda siyaset yapan bir politikacının, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun gösterdiği hassasiyeti dahi göstermemesini anlamak mümkün mü?

Mehmet Kamış, Zaman
11.05.2011

Bahçeli ve Gülen

Nazlı Ilıcak
Nazlı Ilıcak
Devlet Bahçeli, Fethullah Gülen'i hedef göstermiş. Artık, okkanın altına giden herkesin "Gülen" mazeretine sığınması, ahval-i adiyeden oldu. Fethullah Gülen Hocaefendi gibi muhterem bir zat, baş tacı yapılacağına, "Vur abalıya"... Fevkâlade ayıp. Acaba Bahçeli'nin elinde bu iddialarını ispat edecek bir delil var mı? Yoksa referandumun öcünü mü Gülen'den alıyor?




Sabah Gazetesi

Hocaefendi'nin çilesi

Fethullah Gülen'in çok sevdiği milletine ve insanlığa hizmetten başka düşüncesi olmamış. Bugüne kadar da aksi yönde hiçbir iddia ispat edilememiş, atılan çamurlar tutmadığı gibi izi de kalmamış.

Türkiye'de sağ-sol kavgalarının sokakları kan gölüne döndürdüğü günlerde ne söylüyor idiyse bugün de aynı şeyleri söylüyor. Dünya çapında bir eğitim hamlesinin fikir öncülüğünü yapıyor. Kendi ifadesiyle tanımadığı binlerce insan, onun açtığı ufku, ülkü haline getirerek yüzden fazla ülkede eğitim bayrağı dalgalandırıyor. Ancak mefkûre ve hayal olarak düşünülebilen şeylerin hayata geçirildiğini görüyoruz. Hakkari'den Edirne'ye, Kenya'dan Moğolistan'a kadar büyük bir coğrafyada cehaletin beli kırılmaya çalışılıyor. Böyle büyük ufuk ve ülkülerin peşinde gidenlerin, küçük siyasî hesapların içinde olmayacağını, olamayacağını bazıları anlamakta zorlanıyor. Asya steplerinde, Afrika çöllerinde eğitim meşalesi taşıyanın kayıkçı kavgası gibi siyasî kapışmaların parçası olması doğru da değil mümkün de. İnsanlığı yakıp kavuran cehalet yangınına karşı avuçla taşınan suya gözyaşı katarak müdahale edilmeye çabalanıyor. Bunu alkışlaması gerekenler, tam aksine sizin üzerinizden siyasî kavga yapmaya kalkıyor. Bu nadanlıklar insanı yaralıyor. Hocaefendi'nin çilesi bu olsa gerektir.
Yukarıdaki satırları yazmama Gülen'in son açıklamaları sebep oldu. Herkul.org internet sitesinde yayınlanan konuşmada hakkındaki ithamlara karşı nasıl bir üslupla cevap verilmesi gerektiğini anlatıyor. Tekzip ve tazminat gibi hukuki meşru müdafaa haklarını kullanacağını, bunun ötesinde üslubunu ve şimdiye kadarki çizgisini bozmayacağını dile getiriyor. Sevenlerinden de aynı şeyi yani yapılanlara misliyle mukabele edilmemesini bekliyor.

Kendi ağzından ifadelerine atfı bu kadarla yapıp konunun başka bir boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Başı derde giren, işi rast gitmeyen kim varsa faturayı 'cemaat'e kesiyor. Çocuğu yaramazlık yapan, kocası eve gelmeyen, karısı yemek pişirmeyen 'okyanus ötesine' parmak sallıyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de son yıllarda 'okyanus ötesi'yle kavga etmeyi siyasetinin parçası haline getirdi. Genel başkan yardımcıları hakkında internete düşen kasetlerle ilgili benzer şeyler söyledi. Bu tavır ahlaka ve siyasî akla uymuyor. Elde iddiayı ispat edecek deliller olmadan hayatını en temel ahlak ilkeleri çerçevesinde yaşamış bir âlim töhmet altında bırakılamaz. Bu işler çocuk oyuncağı değil. İsnat edilen şey, bırakın bir hocaefendiyi, düz vatandaşlara söylemeden önce kırk defa düşünülmesi gereken suçlamalar. İnsanların kusurunu tecessüs etmeyi (araştırmayı), müstehcen görüntülerin neşrini günah olarak belirleyen İslam ortada dururken, kılı kırk yarar gibi hassas yaşamaya çalışan birine ceffelkalem suçlamada bulunmak en basit ifadesiyle ahlaksızlık. Adı geçenleri 'ahlaksızlık' yaptıkları gerekçesiyle istifaya zorlayan Bahçeli'nin tavrı daha ağır bir ahlak ihlali. Zira bu bireysel bir eylem değil. Toplum önünde atılmış bir iftira. Delilini ortaya koyup hukuk önünde hesabını sormazsa bu sözlerin altında kalır. Deniz Baykal'ın düşmediği tuzağa düşmesi Bahçeli'yi tarih ve millet önünde zor durumda bırakacak.

Siyaseten yanlışlığı ise şurada, görevden almalarla hasarı asgariye indirmek imkânı varken, tartışmayı dallandırmak yanlış. Hele de toplumu ikna etmekte zorlanacağı suçlamaların arkasına saklanmak ve 'okyanus ötesi'yle gölge boksu yapmak onu kurtarmaz. Bahçeli, Baykal'ın elinden aldıkları CHP'yi muhalefetin güçlü kalesi haline getirmek isteyen siyaset mühendislerinin operasyonunu göremiyor. CHP'yi Kemal Kılıçdaoğlu için dikensiz gül bahçesine çevirenlerin, genel siyasî ortamı da dizayn ettiklerini algılayamıyor. Parçalı muhalefetin AK Parti'ye karşı etkisizliğinden şikâyet edenleri fark etmiyor. Cumhurbaşkanı seçimindeki uyumlu görüntüsünün yanına mim konduğunu anlamıyor. Görüyor da çaresizlikten böyle yapıyorsa zaten siyasette bulunmayı hak etmiyor demektir. Kendini arkadan hançerleyenlerle mücadele edeceğine o mühendislerin düşmanı olarak gördüğü yere ateş ederek kendini kurtarma peşinde. Evet, o toplum mühendisleri Gülen'in düşmanı ve yok etmek için epey plan hazırladılar. Ama Gülen'in itibarına halel getiremediler, kendileri ise her yeni güne biraz daha yenilmiş uyanıyorlar.

 Bülent Korucu
10/05/2011


gulenbewegung.blogspot.comgulenbewegung.blogspot.com