Mittwoch, 7. Dezember 2011

Fethullah Gülen'in Türkiye'deki ceza süreci ve ABD göçmenlik davası

Fethullah Gülen'in Türkiye'deki ceza süreci ve ABD göçmenlik davası
Ilımlı bir Türk din lideri olan Fethullah Gülen'in siyasi yargılanması Türkiye'de insan haklarının büyük ölçüde genişlemesine ve demokrasinin güçlenmesine katkı sağladı. Dava, 2000 yılında Ankara'daki bir devlet güvenlik mahkemesinde başladı ve 2008'de Gülen'in lehine sonuçlandı. Bu kitap Gülen'in davasını araştırıyor, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne giriş çabalarının gelişen süreçlerini inceliyor, AB'nin Türkiye'deki insan haklarının genişletilmesi ve yargı sisteminde reform yapılması konusundaki ısrarlarının Gülen davasının sonucunu nasıl etkilediğini tartışıyor. Son olarak kitap, Türkiye'de siyasi davasının sürdüğü günlerde Gülen'in Amerika Birleşik Devletleri'ne bir din alimi olarak göçmen statüsünde başvurusunun engellenmesiyle ilgili başarısız girişimleri ele alıyor.

1971

  • Askeri Darbe (12 Mart 1971)
  • Fethullah Gülen tutuklandı. (3 Mayıs 191)
  • Gülen serbest bırakıldı: Askeri mahkemede yargılanma devam etti. (9 Kasım 1971)

1972

  • Askeri mahkemede hüküm giyme (20 Eylül 1972)

1973

  • Askeri Yargıtay kararı bozdu. (24 Ekim 1973)

1974

  • Af yasası geçti. (18 Mayıs 1974) Gülen'in yargılanması sona erdi.

Dienstag, 6. Dezember 2011

Türkiye'nin liderliğini isteyen pek çıkmadı...

Mehmet Ali Birand
Hafta sonunu Gaziantep'te Zirve Üniversitesi'nin davet ettiği Abant Toplantıları'nda geçirdim. Ortadoğu'daki gelişmeler ve tabii Türkiye'den beklentiler konuşuldu.
Toplantıya katılmamın en önemli nedeni, yeni birşeyler öğrenebilmekti. Zira, Mısır, Fas, Tunus'tan son derece önemli isimler davet edilmişti. Olayları Tahrir Meydanı'nda izleyenlerden tutun da konuya akademik analizle yaklaşanlara kadar, Arap konuşucular arasında çok ilginç gözlemciler vardı. Aynı şekilde, İngiltere, ABD ve diğer batı ülkelerinden de uzmanlar gelmişti. Türkiye' den de konuya merak duyan ve benim gibi yeni açılar arayan yazar ve akademisyenler katılmışlardı.
Anlayacağınız Türk, Türk'e hava basmadık.
Özetle şu iki gözlemimi paylaşmak isterim:
- Gelişmeleri ne oranda BAHAR, ne oranda SONBAHAR; ne oranda REFORM ne oranda AYAKLANMA veya BAŞKALDIRI diye nitelemek gerektiğinden başlayarak, olayların nereye gideceği konusunda dahil kimsede sağlıklı bir görüş ya da genel bir görüş birliği yok. Kafalar karışık ve her konuşma -eğer kahve falına bakmak istenmiyorsa- sonunda "Bakalım göreceğiz" cümlesiyle bitti.
- Bilinen ve herkesin görüş birliğinde olduğu tek nokta, bu gidişin geriye dönüşü olmadığı ve bu bölgedeki ülkelerin eninde sonunda demokratikleşecekleriydi.
Konu Türkiye'ye gelince, toplantıya katılanların bir bölümü herhalde şaşırmıştır. Zira bizdeki genel medya pompalamasıyla kabartılan "Bölgenin lideri biz olacağız, hepsi Türkiye'yi model olarak benimsiyor. Demokratikleşmenin ateşini bizler yaktık. Ekonomik başarılarımız, TV dizilerimizle Arapları kendimize hayran bıraktık" söyleminin ne kadar içi boş olduğu anlaşıldı.
Arap uzmanlar, ne Türkiye'nin liderliğini ne de model olmasını kabullendiler. Aksine, "Bırakın bizi, artık kendi ayaklarımızın üstünde duralım. Kendimize göre bir demokrasi kuralım. Kendi modelimizi oluşturalım" diyenler çoğunluktaydı.
Bu konu etrafında çok tartışıldı. Türkiye'nin resmi politikasının ne liderlik ne de modellik olduğunu ısrarla tekrar eden Cumhurbaşkanlığı Ortadoğu Danışmanı'nın çırpınışı bile işe yaramadı.
Toplantıyı düzenleyenler çok iyi bir iş yaptılar. Bizleri (medya ve akademi dünyasını) uyandırdılar. Boş sloganların peşinde koşulmaması gerektiğini gösterdiler.
Arapların bizden beklentilerini de şöyle özetleyebilirim:
-Ağabeylik- model ihracı yerine, bizimle deneyimlerinizi paylaşın, yeter.
Bu kadarını bilenlerimiz vardı, ancak galiba birilerinin bire bir duyması gerekiyormuş.
Konferansın ev sahipliğini yapan Zirve Üniversitesi'nden önümüzdeki günlerde söz etmek istiyorum, zira ağzım açık kaldı. "Gülen Hareketi"nin, Ortadoğu'yu da içine alan, en son ve en iddialı projesi.
Mehmet Ali Birand, Posta

Montag, 5. Dezember 2011

Vaizi vurun !!!!


Gittiler; ama yine gelecekler!
28 Şubat dönemindeki medya linçlerine karşı kalemiyle mücadele veren Gazeteci Ferhat Barışson kitabıyla yine meslektaşlarına yükleniyorBarış'a göre medyanın eski refleksleri değişmedi ve saldırı için pusuda bekliyor.
Gazeteci-yazar Ferhat Barış ismini ilk olarak, 1999 Haziran ayındaki 'kaset komplosundaduymuştu kamuoyuFethullah Gülen Hocaefendi'nin montajlı kasetleriyle dindar kesim üzerinde sallandırılan Demokles'in kılıcı ve medya yargısız infazına karşıZaman'daki bol apostroflu yazıları ile mücadele vermişti yazar. Türkiye'de örneklerine yakın tarihte çok fazla rastladığımız yargısız infazlardan biriydi yaşananAncak bu kez ülkedefikir namusuna sahip çıkan gazeteciler de vardı ve karanlık senaryolar boşa çıkarılmıştıFerhat Barışverdiği mücadeleyi daha sonra 'Maskeli Balonadıyla kitaplaştırdıÇalışmakısa sürede en çok satan kitaplar listesine girdiTürkiye'de medyanın  yüzünü deşifre etmesi açısından da önemli bir kilometre taşıydı. O günlerden günümüze medyada çok şey değiştiancak bazı hastalıklar hâlâ iyileşmediElbette Ferhat Bey'in deşifre süreci de devam ediyorYazar bu kez 'Vaizi Vurunadlı son kitabıyla sahnedeKarakutu yayınlarından piyasaya çıkan Vaizi Vurun'daTürk medyasına etkili bir projektör tutuluyor ve kusurlar ortaya dökülüyorMedya üzerine çalışmasına rağmen medyada görünmekten fazla hoşlanmayan Ferhat Barış'ı ikna ettik ve son kitabını Aksiyon okurlarına anlattırdıkSözü artık ona bırakalım.
Ferhat Barış'ı 1999 Haziran'ında medyanın tertiplediği infaz kampanyasından hatırlıyoruz. O süreci, 'Maskeli Balonadıyla kitaplaştırdınız. O günden bu yana medyada neler değişti?
Maskeli Balon'u okuyanlar hatırlayacaktır, 'Yine Geleceklerbaşlıklı bir yazıyla bitiyordu kitapYazıdadönemin infazını yapanların insafsızlığına dikkat çekerekgitmiş gibi görünseler bile sadece kılık değiştirebileceklerini ama tekrar geleceklerini söylemiştik. Ne yazık ki haklı çıktık.
Haklı çıktık derken neyi kastediyorsunuz?
Ülke medyasının neredeyse Cumhuriyet tarihi kadar eski klasik refleksleri var. Bu refleks inanca ve bu ülkenin değerlerine karşı yabancılaşmayla başladı ve bir süre sonra onlara karşı nefrete dönüştüKendi kimliğimizden duydukları utancıkendileri gibi olmayana düşmanlık yaparak kapatmaya çalıştılar her dönemYeni bir özelliği değildi bu medyanınAidiyetsizlik hissiçok ciddi bir fobiyi yerleşik kılmış ne yazık ki bizim medyamızda.

"Tunceli Alevilerinin Dinleri Yoktur" başlıklı yazıya tekzip

Tunceli Alevilerinin Dinleri Yoktur başlıklı yazıya tekzip
www.odatv.com web adresinde 23.11.2009 tarihinde müvekkilim Muhterem Fetullah Gülen'in 1992 tarihinde yaptığı bir konuşmaya yer verilmiştir. Söz konusu konuşma, Muhterem Gülen'e atfen "Tunceli Alevileri'nin Dinleri Yoktur" başlığı altında sunulmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki, konuşma içeriğinde böyle bir ifade ve maksat bulunmamakta olup, söz konusu başlık kamuoyunda önyargı oluşturucu ve yanlış yönlendirici niteliktedir.
Söz konusu haberde yer alan "Bu Sözler Onur Öymen'i gölgede bırakır". Bakalım bu konuşmadan sonra liberaller-cemaatçiler Öymen'e gösterdikleri tepkiyi Gülen'e gösterecek mi? Şeklinde ifadelerde kamuoyunu haksız yere müvekkilim aleyhine tahrik edici niteliktedir.
Söz konusu konuşmada Sayın Gülen, dış güçlerin sekiz-dokuz yüz yıldır bu toprakları bölmek ve içimizde iftiraklar meydana getirmek için uğraştığını, Osmanlı'yı arkadan vurduğunu, siyaset bilmeyen ricali devletin de buna mukabil "burayı verelim, gaileyi bertaraf edelim" mantığı ile hareket ettiği; ancak bu mihrakların doymadığını, "bölme-parçalama" taktiğini devam ettirerek Güney Bölgesini Misak-ı Milli sınırlarından koparmaya çalıştığını, bu oyuna gelmemek ve çok sıkı durmak gerektiğini anlatmıştır. Aksi halde dış kaynaklı bir takım anlayışların Sivas'a kadar talepte bulunabileceğini dile getirmiştir. Dikkat edileceği üzere, konuşmada tenkit edilenler "Allah insandır; insan Allah'tır" diyen ve ülkemizi bölme anlayışıyla hareket eden bir kesimdir.