Mittwoch, 22. August 2012

Spiegel muhabiri araştırma esnasında iki Müslüman kadını tehdit etti


Deutsch Türkische Nachrichten

Haber dergisi Spiegel’i bir redaktörü bir araştırma esnasında Müslümanlarca işletilen bir okul derslerine yardım kurumunda alenen iki çalışan kadına alenen yoğun baskıda bulundu. Her iki kadın da kendilerini tehdşt edilmiş hissettiklerini söylüyor. Bu yazıda izinsiz bir araştırmanın kronolojisini okuyacaksınız.

Arka plan

Gülen Hareketi tartışmalı bir hareket: Muhalifleri onu gizli, islami bir ajandayı takip etmekle suçluyor. Özellikle Türk içişleri siyasetinde hareketin taraftarları Kemalistlerle çok sayıda kavgaya karıştı. Buna karşılık en sert muhalifler açısından bile tartışmalı olmayan bir şey var ki, o da çok sayıda Gülen taraftarının, özellikle de kadınların dünya çapında okullarda ve eğitim kurumlarında değerli sosyal çalışmalarda bulunmasıdır. Hareket Almanya’da da yıllardır çok sayıda okul ve okul derslerine yardım kuruluşları işletiyor. Bugüne kadar da istenmedik hiç bir İslamcı hadise vuku bulmadı. Anayasayı Koruma Teşkilatı Sol Parti’nin soru önergeleri üzerine Gülen kurumlarının hiç birinin sosyal ve eğitim çalışmaları Almanya’da geçerli olan tüm hukuki kaidelerle ahenk içinde yürüdüğü için gözetlenmediğini tespit etti.

„Spiegel“ DTN’yi nasıl İslamcıların denizaltısı olarak deşifre etmek istedi?

Deutsch Türkische Nachrichten, Michael Maier |

DTN ile ‚Spiegel’ arasında bir kavga vardı. Spiegel DTN’den bir alıntı çalmıştı. Bunu resmi olarak kabul etmek istemeyen Spiegel iki redaktörüne araştırma turuna çıkardı. Görevleri DTN’yi islamist bir tahrikçi gazete olarak deşifre etmekti. İşte bu tuhaf karşılaşmaya dair yazı.

Spiegel ile DTN arasındaki çalıntı alıntıya dair kavga Spiegel’in iki redaktörünü Berlin’e getirdi. Meslektaşlarımızın şahsını karalamak gibi bir derdimiz olmadığı için onlara Woodward ve Bernstein ismini verdik. Her ikisi de Spiegel’in zorlu tezi için gerekli eksik delilleri toplamaktı. Bu teze göre DTN, tartışmalı vaiz Fetullah Gülen’in imparatoruğuna aitti. Spiegel, kıyıda-köşede de olsa bir yazısında bunu iddia etmişti.

Spiegel’in bu konuda neden bu kadar inatçı davrandığını Berlin’de Unter den Linden Bulvarı’ndaki Cafe Einstein’da ikibuçuk saat süren görüşmede anladım: Tartışmalı metnin yazarı Woodward DTN’nin islamist bir çatışma gazetesi olduğuna dair sağlam delillerin olduğundan emindi. Her iki gazeteci de çıkan sonuca saygı gösterecek bir araştırma için değil, tezleri için gerekli bir kaç alıntı toplamak için gelmişlerdi.

‘Yeni Durum’: ‘Spiegel’ bir eleştirmeni nasıl ava dönüştürdü?

Hamburg’da çıkan haber dergisi ‘Der Spiegel’ Deutsch Türkische Nachrichten tarafından yapılan özel mülakattan kaynağını belirtmeden pasajlar kullandı. Dahası var: Der Spiegel, kısa süre önce Heribert Prantl gibi alıntılanan kişiyle şahsen görüşülmüş intibaı uyandırdı. Meslektaşlarımıza bu hatayı hatırlattığımızda Der Spiegel saldırıya geçti. Ortaya gazeteciliğin nasıl olmaması gerektiğine dair bir ders çıktı.

Geçen hafta bir DTN okuru bana Spiegel’in son sayısını okuyup okumadığımı sordu. İçnde DTN’in de geçtiği enteresan bir yazı olduğunu söyledi. Bu beni sevindirdi, Spiegel’i takdir ederim. Spiegel tarafından alınıtılanmak yeni bir medya organı için kabul görmüşlüğün işareti demek.

Ne var ki yazıyı okuduktan sonra hayal kırıklığına uğradım: Tartışmalı Müslüman alimi Gülen hakkında yazılan yazının tamamında DTN’den bahsedilmiyordu. Bu beni kızdırdı, çünkü biz geçmişte Alman dilinde yayınlanan gazete olarak Gülen ile ilk mülakatı gerçekleştirmiştik. Bunun dışında daha bir kaç hafta evvel onu ABD’de en sert eleştirenler arasında bulunan Harvard profesörü Dani Rodrik ile de mülakat gerçekleştirmiştik. Çok tartışmalı bir figür olduğu için Gülen ile çok defalar meşgul olduk: Kimileri onu bir Türk teokratik devletinin süper beyni ve Batı dünyasına şeriatı zorlayacak devasa ve görünmez bir ağın hakimi olarak görüyor. Kimileri de manevi yönü çoklarına şahsi hayatında örnek olacak bir dindar adam olarak tanıyor.

Freitag, 27. Januar 2012

(Fethullah Gülen ve Hocaefendi okumaları - 2) Kitapları tasnif denemesi

Fethullah Gülen ve Hocaefendi okumaları -2

Kaldığım yerden devam ediyorum. İşin en zor kısmına gelmiştik. Nil Yayınları yetkililerinin verdiği bilgiye dayanarak toplam 67 adedi bulan eserlerin tasnifiydi bu zor olan iş.

Bu listeye "Bir Kırık Dilekçe, Mecmuat-u'l ed'iyetü'l me'sura, el-Kulubu'd-daria" gibi dua kitapları ile Arapça öğretmede yeni bir usulü nazara veren "Ta'limü'l-lügati'l-arabiyye bitarikatin hadisetin" kitapları dahil. Bunları çıkartsak sayı birkaç rakam aşağıya çekilir ama bu defa bahsini ettiğimiz Hocaefendi bütünlüğünü kaybederiz. Fethullah Gülen'i Hocaefendi yapan zaten bu bütünlük.

Öncelikle ifade edeyim ki, bu tasnif bize "Hangi Gülen?" sorusunu ortaya atmış olacağı gibi bu sorunun cevabını da verecektir. Alacağımız bu cevabın sözünü edeceğimiz okuma usulünde önemli bir basamak olduğunu düşünüyorum. Okuyucu, baştan yol haritasını belirlerken "Hangi Gülen?" sorusuna kendi içinde cevap vermeli ve sıralamayı ona göre yapmalıdır. Eğer "Hocaefendi" diyorsa, yol haritası gayet nettir; onun alim kimliğini ön plana çıkartan eserlere öncelik verecektir. Yok, ben bütüncül manada bir "Fethullah Gülen Hocaefendi" okuması yapacağım diyorsa, yine bu tasnife ihtiyaç vardır; zira bir yerden başlamak zorundadır.

Montag, 23. Januar 2012

Büyük emanet, "yaşatma ideali"

Büyük emanet, yaşatma ideali
Alemde hiçbir canlı veya cansız mahlûk vazifesiz değilken, yaratılmışların en şereflisi nasıl boş kalabilir?
İdrak, Rabb'in kuluna verdiği en ulvî vasıflardan biri. Onunla evvela Yaratan'ını tanır. O'nun hakikatini bilir. Sonra kendine döner ama oradan da Cenab-ı Hakk'a ulaşır. Yine çevresini fark eder. Her bir ayrıntıya sinen ihtişamı seyreder. Akabinde yol tekrar Halık-ı Azim'e erişir. Âdemoğlu idrakini askıya aldığı dönemlerde, Mevla elçilerini gönderir. Böylece raydan çıkan ruhlar müstakim sırata çekilir. Her ne kadar Hz. Muhammed ile peygamberlik sona erse de, kullarım yine kendi başına bırakmaz, Allah Teâlâ. Habibim dediği Hz. Resulullah'ın ayağının tozu velilerle kurtuluş kervanını devam ettirir. Hak dostu sıfatını dolu dolu yaşayan bu simaların belki de en fazla öne çıkan özelliği, Rehber-i Kâmil'den aldıkları terbiye uyarınca "Yaşatmak için Yaşama" fikri ve cehdidir. Geceleri, gündüzleri ve dahi her anları insanlığın dertlerine çare aramakla, gözyaşı dökmekle geçer zikredilen gönül sahiplerinin. Çevrelerine halelenenlere de bunu tavsiye ederler. Ne için yaparlar bunu? Rıza-i İlahî... Evet, idrakte öndedirler de onun için başka şey istemezler. Çok mu zor böyle bir noktaya erişmek?
M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin imzasını taşıyan "Yaşatma İdeali" başlıklı kitabın ışığında cevap verirsek, değil... Yeter ki istenilsin. Yeter ki kulak verilsin. Yeter ki azmedilsin. O zaman işte Yaşatma İdeali'nin yollarından birkaçı:
  • "İltifat Marifete Tabidir",
  • "Seksen Yaşındaki Hicret Taliplileri",
  • "Hizmetçi İdarecilik Anlayışı",
  • "Dert Ortağı Olan İdareci",
  • "O kimseyi Yüzüstü Bırakmaz",
  • "Azrâlaşıp Betülleşmek",
  • "Nefis ve Ehline Hakkını Vermek",
  • "Çocuklardaki Boşlukların Gerçek Kaynağı",
  • "Küllî Bereket ve Sahabe Kıvamı",
  • "Alkışların Altında Ezilip Kalanlar",
  • "Hırsın Caiz Olduğu Yer",
  • "Müstakim Çizgi",
  • "Alternatif Düşünce ve Projeler",
  • "Dine Hizmet Ediyorum Derken Dinden Uzaklaştırmak",
  • "Dine Sadakatin Gerçek Ölçüsü",
  • "İncelik, Zarafet ve Vefa",
  • "Emanet, Hüşyar ve Canlı Gönüllere Teslim Edilir",
  • "Müzakereli Okumanın Vaat Ettikleri",
  • "Nefis Cümleden Edna, Vazife Cümleden Âlâ",
  • "Rekabet Duygusu ve Göze İnen Perde",
  • "Ne idik Ne Olduk".

‘Mürşid’in hâl dili

Ahmet Kurucan
Ne kadar çabuk geçiyor günler; buradan ayrılalı tam 17 gün olmuş. Bu süre içinde beni içten içe kavuran hasret ateşini söndürmek için ab-ı hayat limanına yeniden koştuğumda, gündelik hayatın aynı şekilde saat gibi tıkır tıkır işlediğini müşahede ettim.
Namaz vakitleri üzerine kurulu sistem, sohbetlerle kendini besleme ve yenilemeye, yemeklerle de nefes almaya ayarlı. Hâlbuki dışarıda?..
Her neyse; yaşadığım ilk hadise hediye edilen, isminin nakşedildiği bir havlunun kendisine gösterilmesiydi. Havluyu eline aldığında derin bir nefes aldığını müşahede ettim; "Lafza-i celal bu, şakası olmaz bu işin." dediğini duydum. Hadisenin ne olduğunu bilmediğim için ne derin nefese, ne de bu söze bir anlam verebildim. Sonra havluyu bana verdiklerinde lafza-i celalde yer alan "le" harflerinden birinin havluya zarar vermeden kazındığını görünce anladım. Günlük hayatta kullandığımız bir eşya üzerine bilvesile bile olsa lafza-i celalin yazılmasına gönlü razı olmamış. Tabii ki bir hassasiyet bu. Rivayetler doğruysa Bişri Hafi'yi Bişri Hafi yapan hassasiyet hem de. Menkıbe malum; sarhoş iken üzerinde lafza-i celal yazılı kâğıt parçasını yerden alıp cami duvarında harcı dökülen bir yere sıkıştırıyor Hazret. Allah da kendi ismine karşı gösterilen bu saygıya karşılığı, önce ona hidayet buyurarak, ardından yaşadığı salih hayat sebebiyle ismini yücelterek veriyor. Kaldı ki Hocaefendi, hayatının şahadetiyle sabit ki O'nun yüce adının yüceltilmesinin ötesinde bir gaye-i hayale sahip değil. Belki çoklarına sembolik gelebilecek bu hassasiyet de o manzarayı tamamlayan ayrı bir kare bana göre.
Tefsir dersindeyiz. Elmalılı okunuyor. Hocaefendi merhum Elmalılı'nın yorumları etrafında yer yer düşüncelerini dile getiriyor. Bazı ayetlere işaretler koymasını söylüyor arkadaşlara. "Yarın Bikai'den buna bakalım... Zemahşeri bu sahada sözü sazı dinlenecek insandır. Ayetler arasındaki irtibatı en iyi anlatanlardan biridir. Unutmayın; yarın Zemahşeri ne diyor mütalaa edelim vs." Daha önce de bir vesile ile bahsettiğim gibi önce Elmalılı'dan okunan yer, ertesi gün 20'yi aşkın tefsirle takip ediliyor. Halkada yerini alan her bir talebe ilgili yerin özetini sunuyor ve müzakere bu zemin üzerinde gerçekleşiyor.

Gönüllüler Hareketinin üç önemli dini-sosyal tezahürü

Taha Ünal
Sosyoloji, kendisine inceleme alanı olarak, toplumu belirlemiştir. Sosyolojinin bir dalı olan Din Sosyolojisi ise, dini, toplumla açıklama gayretinde. Yani dinin toplumla karşılıklı etkileşimi din sosyolojisinin ilgi alanına girmektedir.
Bir insanın dini ne kadar içselleştirdiğini anlamak için, onun diğer insanlarla olan münasebetlerine bakmak gerekir. Aynen bunun gibi, bir grubun, bir hareketin, dinle olan münasebetini anlamak için de o hareketin sosyal tezahürlerini incelemek gerekir. Bu anlamda, sosyolojik olarak en isabetli tanımı 'gönüllüler hareketi' olan hareket, din sosyolojisi açısından çok münbit bir inceleme alanıdır.
Sosyal olayları doğru analiz edebilmek için olayların tezahürlerine değil; bu yansımaların arka planlarına bakmak gerekir. Bu anlamda, farklı bir çok alanda aktif olmasına rağmen, gönüllüler hareketinin sarsılmadan, Allah'ın inayetiyle yoluna devam edebilmesinin altında ne yatmaktadır? Bu hareket hangi sağlam temeller üzerine oturmaktadır acaba?

Hareketin temel dinamikleri

Bu nokta-i nazardan baktığımızda, gönüllüler hareketinin temel sacayağının "iman-ihlas ve uhuvvet" kavramları olduğunu görürüz.

Gülen, asimilasyona nasıl bakıyor?

Aziz İstegün
Fethullah Gülen'in Kürt meselesine yaklaşımında kardeşlik ekseni ağır basıyor. İslami düsturların vazettiği farklılıkların zenginliği prensibini öne çıkarıyor. Türkiye'nin ilk özel Kürtçe televizyonu olan Dünya TV'nin kurulmasını teşvik etmesi son derece önemlidir. 24 saat Kürtçe yayın yapan Dünya TV'de haftanın belirli günlerinde Kürtçe de eğitimi programı yayınlanıyor. Kürtleri asimile etmek isteyen biri, televizyondan Kürtçe dil eğitimi verir mi?
Gülen, temelde ayrışmaya karşı çıkıyor. Birlikten, dirlikten taviz verilmemesini istiyor. 2005 yılı Eylül aynıda yaptığı açıklama, bu konuya ışık tutuyor: "Aslında Türkiye'de ne Türk-Kürt kavgası var, ne de Alevî-Sünnî kavgası. Aynı kaderi paylaşan insanlarız. Üzerimize gelip çullandıklarında hepimizi birden ezmişler; savaş ilan ettiklerinde hepimiz tek cephe olmuş onların karşısında savaşmışız. Çanakkale'deki şehitleri kaldırıp konuşturma imkânı olsa, çok farklı ağızlar kullanacaklar, farklı farklı lehçeler kullanacaklardır. Ve biz onların hepsini şehit oldukları mülahazasıyla tebcil ediyoruz, takdirle karşılıyoruz, kendilerine düşen vazifeyi yapmışlar diye alkışlıyoruz. Sizin geçmişiniz buysa şayet, kaderiniz buysa, bence bugün o kelimeleri telaffuz etmek doğru değil; öyle bir Kürt-Türk ayrımı hiç doğru değil."
Fethullah Gülen, insan hakları ihlallerine, faili meçhullere, işkencelere, baskılara şiddetli karşı çıkıyor. Hukuk dışına çıkanları, derin devleti eleştiriyor. 2005 yılında yayınlanan 'Kırık Testi 5; İkindi Yağmurları' isimli kitabında tam da bu konuya işaret ediyor: "Bazı işleri hukuk dışı yollarla halletmeye kalkanlar, başkalarını da hukuk dışı bir kısım oluşumlara sevk etmiş olurlar. İster devlet isterse de kendini devlet yerine koyan ve devlet yanlısı görünenler, meseleleri hukuk dışı yollarla halletmeye kalkıştıkları zaman daha ciddi problemlere ve komplikasyonlara sebebiyet verirler. Bir hukuk devletinde devlet içinde devletten ya da derin devletten bahsetmek de mümkün değildir. Fakat, maalesef, "Devletin nizam ve intizamını, asayiş ve güvenliğini temin etmek maksadıyla öldürmem istenen insanları öldürdüm" diyen kimseler çıktı bizim ülkemizde. "Devletim bana 'vur' dedi, ben de vurdum" diyenler oldu. Onlara belki şöyle denebilirdi: "Devlet sana "zina et" derse, zina mı edeceksin! Hırsızlık yap dediğinde hırsızlık mı yapacaksın?"

Fethullah Gülen ve Hocaefendi okumaları -1

Ahmet Kurucan

Yanlış okumadınız; Fethullah Gülen ve Hocaefendi. Genelde bizim örfümüzde herhangi bir şahsa "Hoca; Hocaefendi" nitelemesi iki sebeple verilir; birincisi ve öncelikle dini sahadaki bilgisi ve selahiyeti nedeniyle.
İkincisi de yine ilim ve irfanından dolayı bir saygı ifadesi olarak. Gerçi son bir asırdır gerek temsilcilerinin kifayetsizliğinden, gerekse dine karşı tavır alan kişi ve grupların ideolojik tutumlarıyla amansızca ve sistematik olarak sürdürdüğü düşmanlıktan dolayı neredeyse kavramın içi boşaltılıp itibarı düşük bir hale getirildi. "İtibarsızlaştırma" son asırda dine ve dindara karşı yapılan sistematik bir psikolojik savaş taktiği idi adeta ama bu ameliye bahs-i aher.
Sadede gelirsek; "Hoca" veya "Hocaefendi" gerçekte kelimenin tam anlamıyla alimlere verilen bir sıfattır. Fethullah Gülen, bu vasıfları hakkıyla haiz olduğu için "Hoca" ve "Hocaefendi" onun da sıfatı olmuştur. Fethullah Gülen, zamanla bu vasıfla öylesine bütünleşmiştir ki, "sıfat" ona "isim" olmuş ve bugün Anadolu insanının zihninde "Hocaefendi" dendiği zaman akla gelen Fethullah Gülen olmuştur. Elbette başka hocaefendiler de var.
Halbuki Fethullah Gülen sadece "Hoca", sadece "Hocaefendi" değildir. Onun entelektüel bir kimliği de var. Çağdaş Batı ve Doğu edebiyatına, siyasi düşünce tarihine, fikir ve felsefe dünyasına yakın âşinalığı var. Dünden bugüne ilim, irfan ve felsefe dünyasını iyi takip eder. Alternatif düşünce üretir, eleştiriler yapar. Kişi, kurum ve olaylar arasında derin analizler, mukayeseler, sür'atle intikaller ve geçişler yapar. Uzun geçmişi düne, dünü bugüne, bugünü de yarınlara ve uzak geleceğe bağlayabilen, ideal ve hatta bir medeniyet projesi üretebilecek seyyal ve kuşatıcı bir zihin dünyası ve kişiliği var. Bu yönüyle entelektüel ve geniş aydın bir kimliği de var.
Diğer taraftan o, yalnızca fikir ve idealleri ile baş başa yaşayan bir entelektüel değildir. Toplumsal pratikte dönüştürücü bir liderlik ve rehberlik profili de var. Özellikle eğitim ve öğretim alanında, küresel düzeyde faaliyet gösteren yüzlerce kurumun öncüsü, yol göstericisi ve rehber hocası olmuştur. Yine toplumsal pratikte dönüştürücü bir aktör olarak çatışan dünyaları barıştırma adına gösterdiği çabalardan hareketle barış gönüllüsü özelliği de vardır. Elbette tüm bunların yanında bir de dünya geneline yayılmış gönüllüler hareketine fikri açıdan mimarlık ve liderlik yapan başka bir özelliği de vardır. Bütün bunlara dayanarak diyebiliriz ki Fethullah Gülen'in "hocaefendi" profili, gelenek ve örfte kullandığımız klasik "hocaefendi" profilini aşmış, daha cami bir profildir. Bu cami şahsı anlamaya çalışırken, çokları bütünden parçaya değil de parçadan bütüne gitmeyi tercih eder ve onun için bu farklı yönlerinden hareketle Gazzali, Mevlânâ ve Nizamu'l-mülk benzetmeleri yapar; kimileri İbni Haldun'u ilave eder; kimileri Seyyid Kutup, Hasanü'l Benna profilinden bakar ama son tahlilde gelinen yer onun cami kimliğidir; işte "Hocaefendi" bunu ifade eder.

Montag, 9. Januar 2012

Pakistan'daki Türk okulu öğrencisinden dünya birinciliği

Pakistan'daki Türk okulu öğrencisinden dünya birinciliği
Yurtdışında faaliyet gösteren Türk okullarının başarısına bir yenisi daha eklendi.
Pakistan-Türk okullarının Lahor Erkek Lisesi öğrencisi Usame Mahmud Havar, British Council'in Cambridge Üniversitesi'ndeki "O Level'' (lise bitirme) sınavında 'matematik' branşında dünya birincisi oldu. 200 ülkeden 12 milyon öğrencinin katıldığı sınavda Havar'ın dünya birinciliğini kazanması okulundaki öğretmen ve öğrencilerini sevince boğdu. Liseyi bitirdikten sonra ekonomi eğitimi görmek istediğini belirten Havar, üniversite eğitimini Türkiye'de almak istediğini ifade ediyor. Dünya birincisi öğrencisinin sosyal etkinlik ve oyundan fedakârlık yaparak düzenli ders çalıştığını belirten Okul Müdürü Adem Akgedik ise Havar'ın başarısındaki en büyük payın matematik öğretmeni Mehmet Zengin'in olduğunu kaydediyor. Akgedik, matematik öğretmeni Zengin'in büyük fedakârlık göstererek okuldan sonra Havar'ın evine gidip gece geç saatlere kadar birlikte çalıştıklarını kaydediyor. 6 bin kadar Pakistanlı öğrenciye eğitim veren Pakistan-Türk okullarının ülkede ve uluslararası alanda çok sayıda başarısı bulunuyor.

Freitag, 6. Januar 2012

Fethullah Gülen bu kadar çok kitabı nasıl yazmaktadır?

Fethullah Gülen bu kadar çok kitabı nasıl yazmaktadır?
Vicdanında bütün insanlığın ızdırabını duyan ve ömrünü insanlığa ve bilhassa milletine hizmete adayan Fethullah Gülen, hayatında hiç kitap yazmak niyetiyle bir şey yazmamıştır. "Aksiyon öncelikli düşünce" prensibiyle aktif hizmetlerini yürütürken zaman içinde günün ve ihtiyaçların gerektirdiği meselelerde yazılar kaleme almıştır. Bazen de muzdarip gönlünde hissiyatın taşmasıyla şiirler dökülmüştür kağıda. Ama daha çok dersler, sohbetler, konferanslar, vaazlar şeklinde cereyan eden konuşmalarıyla devam ettirmiştir hizmetlerini.
Fethullah Gülen'in kitapları iki şekilde oluşmaktadır: Birincisi, makalelerinin kitaplaştırılması, ikincisi de konuşmalarının kitaplaştırılması. Birinci gruptakiler, çeşitli zamanlarda muhtelif dergiler için bizzat kendisinin yazmış olduğu makalelerin bir araya getirilmesiyle oluşan kitaplardır. İkinci gruptakiler ise, çeşitli zamanlarda ve zeminlerde yapmış olduğu sohbetler, vaazlar ve konferansların daha sonra talebeleri tarafından yazıya aktarılıp kitap haline getirilmesi akabinde kendisinin son tashihini yapması ve basılabilir diye onay vermesiyle oluşan kitaplardır.

Bizzat kaleme aldığı eserler:

Dienstag, 3. Januar 2012

Fethullah Gülen Türkiye'ye neden dönsün ki?

Birkaç aydır Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatı'nı ve Fethullah Gülen'in Gönüllüler Hareketi'ni inceliyorum. Türkiye'de Said Nursi ve Fethullah Gülen cami hocası gibi algılanıyor. Said Nursi'nin kitaplarına bakıyorum, cami hocasının elinden çıkmış gibi değil. Fethullah Gülen'in eğitim faaliyetlerine bakıyorum yine cami hocasının yapabileceği işler değil.

Said Nursi Van'da bir mağaradan yola çıkıyor! Fethullah Gülen İzmir'de bir cami penceresinden!

Ne kadar ilginç değil mi? Bir insan Bediüzzaman – Asrın Alimi olarak anılacak da Van'da basit bir mağarada ders verecek.

Biri ölene kadar sürgünlerde kitap yazacak, diğeri Amerika'nın yola getiremediği zencilere önünde diz çöktürecek. İnsanın aklı almıyor. 

Türkiye'de hala "Fethullah Gülen Türkiye'ye dönecek, dönmeyecek" tartışmaları yapılıyor. Hatta Türkiye'nin en önemli gazeteci ve yazarları kendi aralarında bu konuyu tartışıyor.

Görünen o ki Türkiye'de gazeteciler bile Fethullah Gülen'in kim olduğunu, ne yaptığını ve ne yapmak istediğini anlamıyor.
Onlar hala Hocaefendi dedikleri Sayın Gülen'in tüm dünya halkları tarafından sahiplenildiğinin farkında değiller.


ABD'li bir Katolik Profesör, Fethullah Gülen'i görünce heyecandan bayılıyor. Sayın İnan'ın tabiriyle “Scot bayıldı”oluyor. Ben bugüne kadar interneti delik deşik ettim, Türkiye'de Sayın Gülen'i gördüğünde bayılan Türk ve Müslüman Profesör duymadım.

Amerikalılar adamdan anlıyor!

Ayrıca Fethullah Gülen neden Türkiye'ye dönsün ki?


Onu Türkiye'ye bağlayan ne var? Şu an kendisi dünyanın merkezinde! Bir eli Afrika'da, bir eli Ortaasya'da, bir eli Ortadoğu'da, bir eli Çin'de, kendisi de Amerika'da...

Aynı dili konuşan insanların Fethullah Gülen'i anladığını maalesef söyleyemiyorum. Mehmet Ali Birand ve Fehmi Koru gibi iki yıllanmış gazeteci, Gülen'i hala Türkiye'den ayrıldığı 1998 yılındaki bakış açısıyla değerlendiriyor.

Fethullah Gülen artık tüm insanlık için değerli. O sadece Türklerin Hocaefendisi değil.


Ona Afrikalılar özlem duyduğu gibi, Asya, Avrupa, Antartika, Avustralya ve Amerika'da yaşayanlar da özlem duyuyor.

Türkiye, talihine küssün! Her zaman olduğu gibi yine başına konan talih kuşunu elinden kaçırdı...

Yazılarıma gelen tepkileri okurken çok şaşırıyorum. Fethullah Gülen'i Humeyni ile kıyaslıyorlar...

Takıldıkları tek şey din... Halbuki Fethullah Gülen, sadece din adamı değil. O dünyaya ender gelen insanlardan biri. Eğer basit bir din adamı olsaydı, diğer dinlerin mensupları önünde eğilirler miydi?

Fethullah Gülen “Yeter artık ben ülkeme dönüyorum” dese Amerikalılar gitmesin diye yollara dökülür. Biz adamdan anlamıyoruz diye başkaları da anlamıyor sanılmasın.

Gülen Hareketi, Türklerin içinden çıkmış olmasına rağmen Türkleri aşmış bir hareket. O artık Türkiye'ye geri dönmez. Onun memleketi dünya olmuş.


Amerika, ülkesindeki siyah - beyaz ayrımını ve sonraki yıllarda ortaya çıkacak tehlikeyi farkederek, Gülen Hareketi'nden sonuna kadar yararlanmak istiyor. Biz de onu ülkemizden kaçırıyoruz. Hatta “Gelsin mi, gelmesin mi”diye tartışıyoruz...

Bence gelirse sadece ebedi dinlenmek için gelir.

İşte o zaman Türkiye'de çok ayılan ve bayılan olur...

Malum hep geriden geliyoruz... 

Meltem Gürsoy, Yerel Gündem

Putin'den bile torpil istediler

Putin'den bile torpil istediler
İskender Pala'dan Hilmi Yavuz'a, Ali Bayramoğlu'ndan Mete Tunçay'a 23 farklı ismin yurtdışındaki Türk okullarını anlattığı Barış Elçileri adlı kitap raflardaki yerini aldı. Kitapta Bülent Arınç, bu okullara girebilmek için Putin'den bile torpil isteyenlerin olduğunu belirtiyor.
Barış Elçileri, yurtdışındaki Türk okullarını gezen aydınların, bürokratların ve siyasetçilerin izlenimlerini kaleme aldıkları metinlerden oluşan bir kitap ve bu haliyle serinin ikinci kitabı. İlk kitabın olduğu gibi bu kitabın da editörlüğünü yapan Dr. Faruk Tuncer, kitaba katkı sağlayan isimlerle sözü geçen gezilere bizzat katılmış ve onları, izlenimlerini tüm açıklığıyla kaleme almaları için teşvik etmiş isim. Kitabı ilginç kılan özellik, izlenimlerini aktaran isimlerin normal şartlar altında pek de bir araya gelmeleri düşünülemeyecek denli bir çeşitlilik arz etmeleri.

Birbirinden farklı isimler

Bir tarafta Hayrettin Karaman, diğer tarafta Mete Tunçay; bir tarafta Hilmi Yavuz, Ferhat Kentel, İskender Pala, öte tarafta Bülent Arınç, Nevzat Yalçıntaş, Suat Yıldırım... Listeye Ali Bayramoğlu, Ümit Kardaş, Ahmet Turan Alkan ve diğer pek çok ismi de ekleyince, etkileyici bir çeşitlilik elde edilmiş oluyor. Üstelik gezilen coğrafya da en az katılımcılar kadar ilginç: Arnavutluk, Yemen, Ukrayna, Güney Afrika, Macaristan, Sudan, Tanzanya...

Kitaptan seçilmiş bölümler

'Hâlâ şüpheyle yaklaşıyorlar'

Kitaptaki ilk makalede Ahmet Turan Alkan, Fethullah Gülen ve onun fikirleri etrafında şekillenen "hizmet" hareketinin genel bir fotoğrafını çekiyor ve bu hareketin neden bazı çevrelerde bu denli tepki ile karşılandığını irdeliyor. Alkan şunları anlatıyor: "Her topluluğa tanınan meşru haklar, Fethullah Gülen'i sevenler söz konusu olduğunda kirli imâlara (F tipi!) ve zanlara dönüşüveriyor. Öyle ki, sanki büyük bir cürüm imiş gibi topluluğun siyasi eğilimleri bile sorgulanabiliyor. Sendikalarda, derneklerde, sair sivil toplum örgütlerinde bir 'hak' gibi duran özellikler, cemaatte kusur gibi gösteriliyor. Bir siyasi partiyi desteklemek, ötekini eleştirmek gibi son derece basit ve masum demokratik hakların Türkiye'de baskı unsuru olarak kullanılması, içinde yaşadığımız zamanların bazen ne kadar saçma-sapan boyutlar taşıdığını göstermesi bakımından dikkat çekici." Devamında Alkan şöyle yazıyor: "Cemaat kavramının ardında duran asıl gerçek, bugüne kadar yönetilen durumundaki kitlelerin, yönetici duruma geçmek için gösterdikleri sabır ve dirençtir." (sf. 18-19)

Fethullah Gülen Kürtlere beddua etti mi, Fethullah Gülen ölüm emri verir mi?

M. Fethullah Gülen

Fethullah Gülen’in 24 Ekim 2011 tarihli “Terör ve Izdırap” konulu sohbetinin içeriğiyle ilgili kamuoyunu yanlış yönlendirme çabası içinde olan art niyetli yayınlar nedeniyle bazıları Fethullah Gülen’in Kürtlere beddua ettiği, hatta daha da ötesinde ölüm emri/fetvası verdiği şeklinde ithamlarda bulunuyor. Öncelikle şunu belirtmek lazım ki Fethullah Gülen’in o konuşmasında yaptığı şey beddua değildir; Allah’a havale etmektir. Ayrıca bu asla Kürtlere yönelik değildir. Düşmanlık yapanlara ve üstelik bu düşmanlık yapanlar içinden asla ıslah olmak niyeti olmayacak amansız düşmanlara yöneliktir. Fethullah Gülen’in konuşmasındaki ifadeleriyle “fısk ü fücura kilitlenmiş, gayz ü nefrete kilitlenmiş, kan dökmeden zevk alan canavarlar” için, üstelik de bunlar arasında sadece hidayet ve ıslah olmayacak kimseler içindir.

Fethullah Gülen beddua eder mi?

Fethullah Gülen’i tanımayanlar onun beddua edebileceğini zannedebilirler; ancak Gülen “bizim dünyamızda bedduaya yer yoktur!”[1] diyor: “Biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur bizim. Başkaları bin türlü husumet gösterseler ve husumetin bin türlüsünü bir anda çektirseler de düşmanca tavrın tekiyle bile olsa mukabelede bulunmayı düşünmeyiz. Geçeceğimiz yollara diken atan, önümüze çukurlar kazan insanlardan birini bir yerde kuyuya düşmüş görsek, yine ellerinden tutar, kaldırırız.” “Biz en zor günlerde, en amansız şekilde düşmanlık yapanlar hakkında bile tel’ine, bedduaya ‘âmin’ demedik, kimseye lânet ve kahriye okumadık. Belki onlar hakkında en acı tercihimiz, onları Allah’a havale etme şeklinde oldu.”[2]
“Allah’a havale etmede bir mahzur olmadığını, yapılan beddualara da âmin demememiz gerektiğini, ikisinin birbirinden ayrıldığını ve mü’mine yaraşan hususun dua etmek olduğunu” söyleyen Fethullah Gülen, “İşin içinden çıkamadığımız durumlarda, Allah’a havale etmek de bir yol olarak kullanılabilir.”[3] diyor.

Montag, 2. Januar 2012

Kan üzerine saltanat kurmaya çalışanlar var

Kan üzerine saltanat kurmaya çalışanlar var
Türkiye'nin, devletler muvazenesinde denge unsuru olmaya yürüdüğü ve ikbal yıldızının parlayacağına dair ümitlerin yeşerdiği bir süreçte 35 vatandaşımızın terörist zannıyla elim bir şekilde öldürülmesini teessürle öğrendim.
Yetkili makamların olayın örtbas edilmemesi için verdiği teminat ve hadisenin yargıya intikali teselli edicidir. Bütün güvenlik birimlerinin terörle mücadelede topyekûn mücadele ettiği ve şekâvete aman verilmediği bir dönemde bu ahengi baltalamak isteyen odaklar boş durmuyor; türlü provokasyonlarla yeni anayasa hazırlıklarını ve açılımları da sabote etmeye çalışıyorlar.
Bugüne kadar nice elim hadisede sağduyusunu kaybetmemiş, birlik ve beraberliğini bozmak isteyenlerin heveslerini temkin ve dengesiyle kursaklarında bırakmış olan ülkemiz insanının, bu kritik süreci de Allah'ın inayetiyle vifak ve ittifakı koruyarak atlatacağına ümidimiz tamdır.
Yeri geldiğinde askerimizle birlikte teröre karşı mücadele eden korucu vatandaşlarımızın mukim olduğu Ortasu Köyü'nün vatanperver halkının acısını istismardan geri durmayanların, vatan evladını birbirine kırdırtmaktan ve akan kanın üzerine kendi saltanatlarını kurmaya çalışmaktan vazgeçmeyeceği hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Hadisede elim bir şekilde vefat eden 35 vatandaşımıza, kardeşimize, evladımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet diler, kederli aileleriyle yakınlarına başsağlığı ve sabr-ı cemil niyaz ederim.
M. Fethullah Gülen

Fethullah Gülen'in ne kadar serveti var?

Bugünlerde bizim site hararetli ve tartışmalı günler yaşıyor. Ben de tartışmaları gözlerim açık izlerken biraz da yüzüm kızarıyor. Çünkü tartışmanın sorusu benden çıktı!

Malum, iki yazı yazdım şöhrete ulaştım! O nedenle dünyanın her yerinden mail yağıyor. Büyük bölümü teşekkür ve takdir mesajları, bir bölümü de “karalama” içerikli mailler...

Bizim sitenin Genel Yayın Yönetmeni Yusuf İnan'ın davetiyle İzmir'deki Türkçe Olimpiyatları'na katılmıştım. Tören bittikten sonra insan selinin içinden çıktığımda Yusuf İnan'ı soru yağmuruna tutmuştum.

Sıkı durun- ilk sorumu yazıyorum!

Fethullah Gülen'in ne kadar serveti var?
Sıfır...
Kaç evi var?
Sıfır...
Villası, yazlığı...?
Sıfır...
Yatı, gemisi, sandalı yok mu?
Yok...

Yusuf İnan'a: “Sen benimle dalga geçiyorsun. Bu adam leylek olsa yuvası olur. Dünyanın her yerine okul açacak, tüm İzmir'i sokağa dökecek de bir evi, arabası, yatı katı serveti olmayacak, hayatta inanmam” demiştim.

İşte beni ikna eden cevap:

“Eğer Fethullah Gülen'de normal insan zaafları olsaydı, bu insan seli buraya akmazdı. Tüm dünyaya okul açamazdı. Ben de buraya gelmezdim. Bu adam farklı...” demişti.

O konuşmadan sonra evime geldim ve gördüklerimi yazdım. O yazıyı insanlar çok beğendi. Teşekkür mesajları geldikçe yazıyı tekrar tekrar okuyorum. Bana hiç de mükemmel bir yazı gibi gelmiyor! Çok ham ve yavan bir yazı gibi geliyor, hatta utanıyorum.