İskender Pala'dan Hilmi Yavuz'a, Ali Bayramoğlu'ndan Mete Tunçay'a 23 farklı ismin yurtdışındaki Türk okullarını anlattığı Barış Elçileri adlı kitap raflardaki yerini aldı. Kitapta Bülent Arınç, bu okullara girebilmek için Putin'den bile torpil isteyenlerin olduğunu belirtiyor.
Barış Elçileri, yurtdışındaki Türk okullarını gezen aydınların, bürokratların ve siyasetçilerin izlenimlerini kaleme aldıkları metinlerden oluşan bir kitap ve bu haliyle serinin ikinci kitabı. İlk kitabın olduğu gibi bu kitabın da editörlüğünü yapan Dr. Faruk Tuncer, kitaba katkı sağlayan isimlerle sözü geçen gezilere bizzat katılmış ve onları, izlenimlerini tüm açıklığıyla kaleme almaları için teşvik etmiş isim. Kitabı ilginç kılan özellik, izlenimlerini aktaran isimlerin normal şartlar altında pek de bir araya gelmeleri düşünülemeyecek denli bir çeşitlilik arz etmeleri.
Birbirinden farklı isimler
Bir tarafta Hayrettin Karaman, diğer tarafta Mete Tunçay; bir tarafta Hilmi Yavuz, Ferhat Kentel, İskender Pala, öte tarafta Bülent Arınç, Nevzat Yalçıntaş, Suat Yıldırım... Listeye Ali Bayramoğlu, Ümit Kardaş, Ahmet Turan Alkan ve diğer pek çok ismi de ekleyince, etkileyici bir çeşitlilik elde edilmiş oluyor. Üstelik gezilen coğrafya da en az katılımcılar kadar ilginç: Arnavutluk, Yemen, Ukrayna, Güney Afrika, Macaristan, Sudan, Tanzanya...
Kitaptan seçilmiş bölümler
'Hâlâ şüpheyle yaklaşıyorlar'
Kitaptaki ilk makalede Ahmet Turan Alkan, Fethullah Gülen ve onun fikirleri etrafında şekillenen "hizmet" hareketinin genel bir fotoğrafını çekiyor ve bu hareketin neden bazı çevrelerde bu denli tepki ile karşılandığını irdeliyor. Alkan şunları anlatıyor: "Her topluluğa tanınan meşru haklar, Fethullah Gülen'i sevenler söz konusu olduğunda kirli imâlara (F tipi!) ve zanlara dönüşüveriyor. Öyle ki, sanki büyük bir cürüm imiş gibi topluluğun siyasi eğilimleri bile sorgulanabiliyor. Sendikalarda, derneklerde, sair sivil toplum örgütlerinde bir 'hak' gibi duran özellikler, cemaatte kusur gibi gösteriliyor. Bir siyasi partiyi desteklemek, ötekini eleştirmek gibi son derece basit ve masum demokratik hakların Türkiye'de baskı unsuru olarak kullanılması, içinde yaşadığımız zamanların bazen ne kadar saçma-sapan boyutlar taşıdığını göstermesi bakımından dikkat çekici." Devamında Alkan şöyle yazıyor: "Cemaat kavramının ardında duran asıl gerçek, bugüne kadar yönetilen durumundaki kitlelerin, yönetici duruma geçmek için gösterdikleri sabır ve dirençtir." (sf. 18-19)