Freitag, 27. Januar 2012

(Fethullah Gülen ve Hocaefendi okumaları - 2) Kitapları tasnif denemesi

Fethullah Gülen ve Hocaefendi okumaları -2

Kaldığım yerden devam ediyorum. İşin en zor kısmına gelmiştik. Nil Yayınları yetkililerinin verdiği bilgiye dayanarak toplam 67 adedi bulan eserlerin tasnifiydi bu zor olan iş.

Bu listeye "Bir Kırık Dilekçe, Mecmuat-u'l ed'iyetü'l me'sura, el-Kulubu'd-daria" gibi dua kitapları ile Arapça öğretmede yeni bir usulü nazara veren "Ta'limü'l-lügati'l-arabiyye bitarikatin hadisetin" kitapları dahil. Bunları çıkartsak sayı birkaç rakam aşağıya çekilir ama bu defa bahsini ettiğimiz Hocaefendi bütünlüğünü kaybederiz. Fethullah Gülen'i Hocaefendi yapan zaten bu bütünlük.

Öncelikle ifade edeyim ki, bu tasnif bize "Hangi Gülen?" sorusunu ortaya atmış olacağı gibi bu sorunun cevabını da verecektir. Alacağımız bu cevabın sözünü edeceğimiz okuma usulünde önemli bir basamak olduğunu düşünüyorum. Okuyucu, baştan yol haritasını belirlerken "Hangi Gülen?" sorusuna kendi içinde cevap vermeli ve sıralamayı ona göre yapmalıdır. Eğer "Hocaefendi" diyorsa, yol haritası gayet nettir; onun alim kimliğini ön plana çıkartan eserlere öncelik verecektir. Yok, ben bütüncül manada bir "Fethullah Gülen Hocaefendi" okuması yapacağım diyorsa, yine bu tasnife ihtiyaç vardır; zira bir yerden başlamak zorundadır.

Montag, 23. Januar 2012

Büyük emanet, "yaşatma ideali"

Büyük emanet, yaşatma ideali
Alemde hiçbir canlı veya cansız mahlûk vazifesiz değilken, yaratılmışların en şereflisi nasıl boş kalabilir?
İdrak, Rabb'in kuluna verdiği en ulvî vasıflardan biri. Onunla evvela Yaratan'ını tanır. O'nun hakikatini bilir. Sonra kendine döner ama oradan da Cenab-ı Hakk'a ulaşır. Yine çevresini fark eder. Her bir ayrıntıya sinen ihtişamı seyreder. Akabinde yol tekrar Halık-ı Azim'e erişir. Âdemoğlu idrakini askıya aldığı dönemlerde, Mevla elçilerini gönderir. Böylece raydan çıkan ruhlar müstakim sırata çekilir. Her ne kadar Hz. Muhammed ile peygamberlik sona erse de, kullarım yine kendi başına bırakmaz, Allah Teâlâ. Habibim dediği Hz. Resulullah'ın ayağının tozu velilerle kurtuluş kervanını devam ettirir. Hak dostu sıfatını dolu dolu yaşayan bu simaların belki de en fazla öne çıkan özelliği, Rehber-i Kâmil'den aldıkları terbiye uyarınca "Yaşatmak için Yaşama" fikri ve cehdidir. Geceleri, gündüzleri ve dahi her anları insanlığın dertlerine çare aramakla, gözyaşı dökmekle geçer zikredilen gönül sahiplerinin. Çevrelerine halelenenlere de bunu tavsiye ederler. Ne için yaparlar bunu? Rıza-i İlahî... Evet, idrakte öndedirler de onun için başka şey istemezler. Çok mu zor böyle bir noktaya erişmek?
M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin imzasını taşıyan "Yaşatma İdeali" başlıklı kitabın ışığında cevap verirsek, değil... Yeter ki istenilsin. Yeter ki kulak verilsin. Yeter ki azmedilsin. O zaman işte Yaşatma İdeali'nin yollarından birkaçı:
  • "İltifat Marifete Tabidir",
  • "Seksen Yaşındaki Hicret Taliplileri",
  • "Hizmetçi İdarecilik Anlayışı",
  • "Dert Ortağı Olan İdareci",
  • "O kimseyi Yüzüstü Bırakmaz",
  • "Azrâlaşıp Betülleşmek",
  • "Nefis ve Ehline Hakkını Vermek",
  • "Çocuklardaki Boşlukların Gerçek Kaynağı",
  • "Küllî Bereket ve Sahabe Kıvamı",
  • "Alkışların Altında Ezilip Kalanlar",
  • "Hırsın Caiz Olduğu Yer",
  • "Müstakim Çizgi",
  • "Alternatif Düşünce ve Projeler",
  • "Dine Hizmet Ediyorum Derken Dinden Uzaklaştırmak",
  • "Dine Sadakatin Gerçek Ölçüsü",
  • "İncelik, Zarafet ve Vefa",
  • "Emanet, Hüşyar ve Canlı Gönüllere Teslim Edilir",
  • "Müzakereli Okumanın Vaat Ettikleri",
  • "Nefis Cümleden Edna, Vazife Cümleden Âlâ",
  • "Rekabet Duygusu ve Göze İnen Perde",
  • "Ne idik Ne Olduk".

‘Mürşid’in hâl dili

Ahmet Kurucan
Ne kadar çabuk geçiyor günler; buradan ayrılalı tam 17 gün olmuş. Bu süre içinde beni içten içe kavuran hasret ateşini söndürmek için ab-ı hayat limanına yeniden koştuğumda, gündelik hayatın aynı şekilde saat gibi tıkır tıkır işlediğini müşahede ettim.
Namaz vakitleri üzerine kurulu sistem, sohbetlerle kendini besleme ve yenilemeye, yemeklerle de nefes almaya ayarlı. Hâlbuki dışarıda?..
Her neyse; yaşadığım ilk hadise hediye edilen, isminin nakşedildiği bir havlunun kendisine gösterilmesiydi. Havluyu eline aldığında derin bir nefes aldığını müşahede ettim; "Lafza-i celal bu, şakası olmaz bu işin." dediğini duydum. Hadisenin ne olduğunu bilmediğim için ne derin nefese, ne de bu söze bir anlam verebildim. Sonra havluyu bana verdiklerinde lafza-i celalde yer alan "le" harflerinden birinin havluya zarar vermeden kazındığını görünce anladım. Günlük hayatta kullandığımız bir eşya üzerine bilvesile bile olsa lafza-i celalin yazılmasına gönlü razı olmamış. Tabii ki bir hassasiyet bu. Rivayetler doğruysa Bişri Hafi'yi Bişri Hafi yapan hassasiyet hem de. Menkıbe malum; sarhoş iken üzerinde lafza-i celal yazılı kâğıt parçasını yerden alıp cami duvarında harcı dökülen bir yere sıkıştırıyor Hazret. Allah da kendi ismine karşı gösterilen bu saygıya karşılığı, önce ona hidayet buyurarak, ardından yaşadığı salih hayat sebebiyle ismini yücelterek veriyor. Kaldı ki Hocaefendi, hayatının şahadetiyle sabit ki O'nun yüce adının yüceltilmesinin ötesinde bir gaye-i hayale sahip değil. Belki çoklarına sembolik gelebilecek bu hassasiyet de o manzarayı tamamlayan ayrı bir kare bana göre.
Tefsir dersindeyiz. Elmalılı okunuyor. Hocaefendi merhum Elmalılı'nın yorumları etrafında yer yer düşüncelerini dile getiriyor. Bazı ayetlere işaretler koymasını söylüyor arkadaşlara. "Yarın Bikai'den buna bakalım... Zemahşeri bu sahada sözü sazı dinlenecek insandır. Ayetler arasındaki irtibatı en iyi anlatanlardan biridir. Unutmayın; yarın Zemahşeri ne diyor mütalaa edelim vs." Daha önce de bir vesile ile bahsettiğim gibi önce Elmalılı'dan okunan yer, ertesi gün 20'yi aşkın tefsirle takip ediliyor. Halkada yerini alan her bir talebe ilgili yerin özetini sunuyor ve müzakere bu zemin üzerinde gerçekleşiyor.

Gönüllüler Hareketinin üç önemli dini-sosyal tezahürü

Taha Ünal
Sosyoloji, kendisine inceleme alanı olarak, toplumu belirlemiştir. Sosyolojinin bir dalı olan Din Sosyolojisi ise, dini, toplumla açıklama gayretinde. Yani dinin toplumla karşılıklı etkileşimi din sosyolojisinin ilgi alanına girmektedir.
Bir insanın dini ne kadar içselleştirdiğini anlamak için, onun diğer insanlarla olan münasebetlerine bakmak gerekir. Aynen bunun gibi, bir grubun, bir hareketin, dinle olan münasebetini anlamak için de o hareketin sosyal tezahürlerini incelemek gerekir. Bu anlamda, sosyolojik olarak en isabetli tanımı 'gönüllüler hareketi' olan hareket, din sosyolojisi açısından çok münbit bir inceleme alanıdır.
Sosyal olayları doğru analiz edebilmek için olayların tezahürlerine değil; bu yansımaların arka planlarına bakmak gerekir. Bu anlamda, farklı bir çok alanda aktif olmasına rağmen, gönüllüler hareketinin sarsılmadan, Allah'ın inayetiyle yoluna devam edebilmesinin altında ne yatmaktadır? Bu hareket hangi sağlam temeller üzerine oturmaktadır acaba?

Hareketin temel dinamikleri

Bu nokta-i nazardan baktığımızda, gönüllüler hareketinin temel sacayağının "iman-ihlas ve uhuvvet" kavramları olduğunu görürüz.

Gülen, asimilasyona nasıl bakıyor?

Aziz İstegün
Fethullah Gülen'in Kürt meselesine yaklaşımında kardeşlik ekseni ağır basıyor. İslami düsturların vazettiği farklılıkların zenginliği prensibini öne çıkarıyor. Türkiye'nin ilk özel Kürtçe televizyonu olan Dünya TV'nin kurulmasını teşvik etmesi son derece önemlidir. 24 saat Kürtçe yayın yapan Dünya TV'de haftanın belirli günlerinde Kürtçe de eğitimi programı yayınlanıyor. Kürtleri asimile etmek isteyen biri, televizyondan Kürtçe dil eğitimi verir mi?
Gülen, temelde ayrışmaya karşı çıkıyor. Birlikten, dirlikten taviz verilmemesini istiyor. 2005 yılı Eylül aynıda yaptığı açıklama, bu konuya ışık tutuyor: "Aslında Türkiye'de ne Türk-Kürt kavgası var, ne de Alevî-Sünnî kavgası. Aynı kaderi paylaşan insanlarız. Üzerimize gelip çullandıklarında hepimizi birden ezmişler; savaş ilan ettiklerinde hepimiz tek cephe olmuş onların karşısında savaşmışız. Çanakkale'deki şehitleri kaldırıp konuşturma imkânı olsa, çok farklı ağızlar kullanacaklar, farklı farklı lehçeler kullanacaklardır. Ve biz onların hepsini şehit oldukları mülahazasıyla tebcil ediyoruz, takdirle karşılıyoruz, kendilerine düşen vazifeyi yapmışlar diye alkışlıyoruz. Sizin geçmişiniz buysa şayet, kaderiniz buysa, bence bugün o kelimeleri telaffuz etmek doğru değil; öyle bir Kürt-Türk ayrımı hiç doğru değil."
Fethullah Gülen, insan hakları ihlallerine, faili meçhullere, işkencelere, baskılara şiddetli karşı çıkıyor. Hukuk dışına çıkanları, derin devleti eleştiriyor. 2005 yılında yayınlanan 'Kırık Testi 5; İkindi Yağmurları' isimli kitabında tam da bu konuya işaret ediyor: "Bazı işleri hukuk dışı yollarla halletmeye kalkanlar, başkalarını da hukuk dışı bir kısım oluşumlara sevk etmiş olurlar. İster devlet isterse de kendini devlet yerine koyan ve devlet yanlısı görünenler, meseleleri hukuk dışı yollarla halletmeye kalkıştıkları zaman daha ciddi problemlere ve komplikasyonlara sebebiyet verirler. Bir hukuk devletinde devlet içinde devletten ya da derin devletten bahsetmek de mümkün değildir. Fakat, maalesef, "Devletin nizam ve intizamını, asayiş ve güvenliğini temin etmek maksadıyla öldürmem istenen insanları öldürdüm" diyen kimseler çıktı bizim ülkemizde. "Devletim bana 'vur' dedi, ben de vurdum" diyenler oldu. Onlara belki şöyle denebilirdi: "Devlet sana "zina et" derse, zina mı edeceksin! Hırsızlık yap dediğinde hırsızlık mı yapacaksın?"

Fethullah Gülen ve Hocaefendi okumaları -1

Ahmet Kurucan

Yanlış okumadınız; Fethullah Gülen ve Hocaefendi. Genelde bizim örfümüzde herhangi bir şahsa "Hoca; Hocaefendi" nitelemesi iki sebeple verilir; birincisi ve öncelikle dini sahadaki bilgisi ve selahiyeti nedeniyle.
İkincisi de yine ilim ve irfanından dolayı bir saygı ifadesi olarak. Gerçi son bir asırdır gerek temsilcilerinin kifayetsizliğinden, gerekse dine karşı tavır alan kişi ve grupların ideolojik tutumlarıyla amansızca ve sistematik olarak sürdürdüğü düşmanlıktan dolayı neredeyse kavramın içi boşaltılıp itibarı düşük bir hale getirildi. "İtibarsızlaştırma" son asırda dine ve dindara karşı yapılan sistematik bir psikolojik savaş taktiği idi adeta ama bu ameliye bahs-i aher.
Sadede gelirsek; "Hoca" veya "Hocaefendi" gerçekte kelimenin tam anlamıyla alimlere verilen bir sıfattır. Fethullah Gülen, bu vasıfları hakkıyla haiz olduğu için "Hoca" ve "Hocaefendi" onun da sıfatı olmuştur. Fethullah Gülen, zamanla bu vasıfla öylesine bütünleşmiştir ki, "sıfat" ona "isim" olmuş ve bugün Anadolu insanının zihninde "Hocaefendi" dendiği zaman akla gelen Fethullah Gülen olmuştur. Elbette başka hocaefendiler de var.
Halbuki Fethullah Gülen sadece "Hoca", sadece "Hocaefendi" değildir. Onun entelektüel bir kimliği de var. Çağdaş Batı ve Doğu edebiyatına, siyasi düşünce tarihine, fikir ve felsefe dünyasına yakın âşinalığı var. Dünden bugüne ilim, irfan ve felsefe dünyasını iyi takip eder. Alternatif düşünce üretir, eleştiriler yapar. Kişi, kurum ve olaylar arasında derin analizler, mukayeseler, sür'atle intikaller ve geçişler yapar. Uzun geçmişi düne, dünü bugüne, bugünü de yarınlara ve uzak geleceğe bağlayabilen, ideal ve hatta bir medeniyet projesi üretebilecek seyyal ve kuşatıcı bir zihin dünyası ve kişiliği var. Bu yönüyle entelektüel ve geniş aydın bir kimliği de var.
Diğer taraftan o, yalnızca fikir ve idealleri ile baş başa yaşayan bir entelektüel değildir. Toplumsal pratikte dönüştürücü bir liderlik ve rehberlik profili de var. Özellikle eğitim ve öğretim alanında, küresel düzeyde faaliyet gösteren yüzlerce kurumun öncüsü, yol göstericisi ve rehber hocası olmuştur. Yine toplumsal pratikte dönüştürücü bir aktör olarak çatışan dünyaları barıştırma adına gösterdiği çabalardan hareketle barış gönüllüsü özelliği de vardır. Elbette tüm bunların yanında bir de dünya geneline yayılmış gönüllüler hareketine fikri açıdan mimarlık ve liderlik yapan başka bir özelliği de vardır. Bütün bunlara dayanarak diyebiliriz ki Fethullah Gülen'in "hocaefendi" profili, gelenek ve örfte kullandığımız klasik "hocaefendi" profilini aşmış, daha cami bir profildir. Bu cami şahsı anlamaya çalışırken, çokları bütünden parçaya değil de parçadan bütüne gitmeyi tercih eder ve onun için bu farklı yönlerinden hareketle Gazzali, Mevlânâ ve Nizamu'l-mülk benzetmeleri yapar; kimileri İbni Haldun'u ilave eder; kimileri Seyyid Kutup, Hasanü'l Benna profilinden bakar ama son tahlilde gelinen yer onun cami kimliğidir; işte "Hocaefendi" bunu ifade eder.