Mittwoch, 21. Dezember 2011

Hocaefendi de cemaatten rahatsızmış(!)

Duy da inanma. Şimdi moda tespit(!) bu. Yıllardır cemaati, gizli hesapları olan, çıkar için alicengiz oyunları çeviren, komplolar kuran, gerekirse tehdit eden, şantaj yapan bir topluluk gibi göstermeye çalıştılar.

Bu oyunlar tutmadı. Şimdi, sağdan yaklaşıyorlar. Geçmişte cemaate yamamaya çalıştıkları bütün kirli işleri cemaat içindeki bir grubun yaptığını söylüyorlar. Neymiş efendim, aslında cemaatin fikriyatı sağlammış, cemaattekilerin çoğu temiz insanlarmış. Ama içlerinde bir grup varmış ki, onlar ne Hocaefendi dinliyormuş ne de kanun hukuk.

***

Nereden nereye?

Dün Millete Komplo Planıyla cemaatten sadece bir kişiye necaset bulaştırabilselerdi, bugün Hocaefendi kırmızı bültenle aranıyor, onu seven milyonlarca insan da terör suçundan yargılanıyor olacaktı. Şimdi bir ayaklarını kaldırıp, “yiğidin hakkı yiğide” diyorlar… Ama cemaati illa bir köşesinden suça bulaştırma gayretinden de vazgeçmiyorlar.

Anlaşılan o ki tamamını kötüleyerek sonuç alamayacaklarına, vatandaşı inandıramayacaklarına kanaat getirdiler şimdi grup grup itibarsızlaştırmanın, parça parça bitirmenin peşindeler. Bunu da olur olmaz suçlamalarla yapmaya çalışıyorlar.

Mesela Şike Operasyonu’nu cemaatin “laf dinlemez” grubuna mal ediyorlar. Tıpkı Ergenekon, Balyoz ya da Askeri Casusluk Operasyonlarını engellemek için yaptıkları gibi…

MHP’li vekil adaylarının gayr-ı meşru ilişkilerinin günahını da onlara kesmişlerdi. En son da Cübbeli operasyonunu yine o “Hocaefendi’yi bile rahatsız eden” sözde cemaatçi ekibin hanesine yazdılar.

Büyük gazetecilerimiz moda tespitler yapıp, olayların arkasından “hepsi değil ama cemaatin içinden bir grubun” çıkmasını bekliyorum dedi. Hala da bekliyor muhakkak…

****

Yavaş gelin beyler…

Bu ülkenin her çocuğu ana babalarından, vatana millete hayırlı evlat ol, doğruluktan, dürüstlükten ayrılma, kul hakkı yeme, yedirme nasihatleriyle yetişir. Arsıza, namussuza, soyguncuya vurguncuya, hırsıza-yalancıya, haddini bildirmek için illa da cemaat mensubu olması gerekmez.

Dünyanın her yerinde askerin, polisin savcının hakimin işi, vatanı milleti, hak ve hukuku korumak değil midir? Hangi helal süt emmiş görevli, kendi milletini düşman gören, başına balyoz indirmek için bahaneler üreten cuntacılara göz yumabilir?

Hangi dürüst memur, milleti enayi yerine koyan şikeciyi ya da Cübbeli’yi görmezden gelebilir, bu çirkefe dur demek için yetkisini kullanmaz?

****

Beyler;

Türkiye, söz verip tutmayan yalancı siyasetçiden, cuntacı askerden, vesayetçi yargıdan, rüşvetçi polisten, ahlaksızdan, namussuzdan, haram helal bilmeyenden, hak gaspçılarından çok çekti.

Adam gibi adamları ise çok bekledi. Ve şimdi siz, işini namus bilen, canı, malı, makamı pahasına milletinin hak ve hukukundan vazgeçmeyen o insanları, bir kere daha saf dışı bırakmaya çabalıyorsunuz.

Bunu da, gıyabında “bitirme planları” hazırladığınız Hocaefendi’nin adını, dün “irticacı, yobaz” diye fişleyip hedef haline getirdiğiniz halkın desteğini kullanarak yapmak istiyorsunuz.

Lakin bu topraklar “Himmeti Millet” olanı bugüne kadar hiç zayi etmedi. Şike’de, Ergenekon ya da Balyoz soruşturmalarında olduğu gibi yine yarı yolda bırakmayacak. Baskı kimden gelirse gelsin boyun eğmeyecek. Siz de sırf cemaat husumetiyle sahip çıktıklarınız yüzünden, daha çok maskaraya döneceksiniz.

Nadir Kılıç, Zaman

Tokat gibi cevaplar...

Arhan Kardaş
Arhan Kardaş
Geçen hafta çok yoğun bir çalışma gündemi vardı. Sıcağı sıcağına sizlerle paylaşmak mümkün olmadı. Fakat dün ziyaretimize gelen soyadı bizde mahfuz Prof. Christoph'un ziyaretiyle bu gündem yeniden ısındı, sizlerle paylaşmak adına bir imkan doğdu.

Meseleye dair soyadları bende mahfuz iki profesörden bahsedeceğim. Birincisi Dr. Jürgen; geçen hafta bir e-maille Hocaefendi'nin Doğu ve Güneydoğu meselesine dair 45 dakikalık konuşmasını sordu. Sol Parti'nin bir bardak suda fırtına kopardığına değindi. O konuşmayı baştan sona dinlemiş idik derhal kendisini aradık ve durumu olduğu gibi izah ettik. Rahatladı ve 'zaten bir komplo olduğunu tahmin etmiştim aksi halde dünyaya hoşgörü ve diyaloğu ders veren bir öğretmenden böyle şeyler sadır olmayacağını ben de biliyorum. Sadece tasdik ettirmek istedim!' dedi.

Dün itibariyle de Dr. Christoph bizleri ziyarete geldi. Hocaefendi hakkında yeni basılan kitapta tebliği bulunun bu Hristiyan din alimiyle iki buçuk saat oturduk ve meseleleri konuştuk. Dr. Christoph diyor ki: 'Hocaefendi'nin sözde Kürtlerin katledilmesine dair konuşmasını duyunca derhal gen soruyu veren ve bu haberleri yayan Sol Parti milletvekillerini aradım. Kendilerine Hocaefendi'nin konuşma metninin tamamını istedim. Bana parça bölük bir kaç şey gönderdiler. Sonra da kendilerine dedim ki: bir konuşma önüne arkasına bakılmadan anlaşılamaz. Bizler bilim adamıyız, ayrıca sayın Fethullah Gülen'in Allah'a bir tür yakarışını, hükümete ve devlete yöneltilmiş direktifler gibi göstermişsiniz. Bu tavır bir Alman milletvekiline yakışmıyor!. Dr. Christoph bizlere dönerek devam ediyor: Alman hükümetine verdiğiniz gensoruların cevabı yüzünüze bir tokat gibi indi (ein Schlag ins Gesicht) fakat hala ısrar ediyorlar!

'Evet Hocaefendi o konuşmasında ne bir millet ismi ne de bir örgüt ismi telaffuz ediyor. O konuşmada 'Kürt', 'PKK', 'KCK' gibi ifadeler yok. Hocaefendi gibi evrensel bir din adamının siyasi söylemlerle konuşması da düşünülemez. Hele hele mazlum halklara bir kasdı hiç bir biçimde olamaz. Peki böyle profesyonel iftiraları kim pişiriyor? Elbette Almanlar değil. Bunu Sol Parti içinde pişirenler yine bizim ülkemizin insanları. Orasını burası yamultarak melekten şeytan çıkarmaya çalışıyorlar! Alman milletvekillerini de alet ediyorlar' diyorum. Dr. Christoph bu açıklamamdan tatmin olmuyor. 'Tüm Alman halkına karşı sorumlu olan bir milletvekilinin konuşmanın önünü arkasını bilmeden, okumadan, bir kaç kişiye okutmadan dolduruşa gelmesinin hiç bir mazereti olamaz! Bana bunun normal olduğunu hiç bir mantık inandıramaz' diyor. Biraz sonra da; 'Gerçi bir Hristiyan incil müfessiri olarak eski ahitte geçtiği gibi kahr dualarını da hoş bulmuyorum. Yine de bir kulun Allah'a yakarması nerede, hükümetlere fetva vermesi nerede? Bu düpedüz iftira! diyor.

Evet Alman entellektüelleri Hocaefendiyi anlıyor. Darısı bazı siyasilerin başına...
Arhan Kardaş, Zaman   

Amerikalılar Fethullah Gülen'i de elimizden almış

Yusuf İnan
Yusuf İnan
Geçtiğimiz hafta İzmir Kültürler Arası Diyalog Merkezi - İZDİM'den bir davetiye geldi. İzdim, 2011 İzmir Türkçe Olimpiyatları'nı başarılı bir şekilde organize eden İzmir'in en önemli sivil toplum kuruluşu.
 İşte o İZDİM, bu sefer de Prof. Dr. Scott Alexander adında Amerikalı bir Profesörü "Gönüllüler Hareketi" adlı panelde konuşması için İzmir'e davet etmiş. Davetiye bana gelince: "Amerikalı'dan başka getirecek adam bulamamışlar mı" diye içimden geçirdim.
Davetiyenin üzerinde "Gönüllüler Hareketi" yazıyordu. "Amerikalı Profesör biz Türklere Gönüllüler Hareketi'ni mi anlatacak" diye küçümsedim. Gidip gitmeme konusunda da kararsızdım. Ofisteki dolabıma baktım, bir takım elbise hazır duruyor, gömlekler de ütülü, hal böyle olunca gitmekten başka çare yok dedim ve yola çıktım.
Balçova'daki Kaya Prestige Otel'e geldim. Aracı park edecek yer yok, tüm otoparklar dolu. Otelin önü insan kaynıyor. Lobisi de aynı şekilde kalabalık, salona girdim salon da tıklım tıklım dolmuştu. Şaşırmadım desem yalan olur. Bu şaşkınlık içinde gazetecilere ayrılan bölüme geldim ve oturdum.

Fethullah Gülen, Nazım'ın Hasreti'ni dindirdi

Binlerce sinema filmi izledim. Binlerce insanla tanıştım. Binlerce insanın önünde yürüdüm. Yüzlerce konsere ve konferansa katıldım. Dünyanın bir ucundan Zülfü Livaneli'nin, Cem Karaca'nın konserlerine geldim.
Hayatımda kimsenin elini öpmedim.
İlk defa İzmir'de Türkçe Olimpiyatları'na katıldım, daha sonra da Allah'ın Sadık Kulu adlı sinema filmini izledim.