Donnerstag, 7. April 2011

Türkiye'nin Asya Açılımına Yönelik Strateji Gerekiyor

İbrahim Öztürk, Zaman
İbrahim Öztürk
Çok yoğun geçen bir günün ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün gece geç saatlerde bu sefer içinde benim de olduğum bir grup akademisyen ve gazeteciyi kabul etti. Görüşmede Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın ve Gül'ün danışmanı Prof. Dr. Mustafa İsen de hazır bulundu. Konu, Türkiye'nin Endonezya ve Asya'ya açılım stratejileri üzerineydi. Gerçekten bu konuda 'parça başı', tekil, ya da perakende çözümler ile zaman kaybetmeden bir an evvel yapılandırılmış, stratejilendirilmiş bir süreç gerekiyor. Kültür-bilim-teknoloji ayağında Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK ve TÜBİTAK, ekonomik açılım ayağında da DTM-TİM-DPT vs. devrede olmalı.
'Komşularla sıfır sorun stratejisi' ile çevremizdeki ülkelerle yaşanan benzer ve Afrika açılımında olduğu gibi eyleme dönüştürülmüş bir yol haritası gerekiyor. Ancak Asya maalesef Türklerin zihninin köşesinde bile bulunmuyor. Her biri adeta bir 'cari açık canavarına' dönen fasoncu ve komisyoncu büyük sermaye bu işi geçmişte yapmadı. Artık iş Anadolu sermayesinin omuzlarında. Onların da bir an evvel bilgi ve görgüleri artırılmalı.
İşte Cumhurbaşkanı'nın önderliğindeki gezilerin böyle bir boyutu da var. Uçakta baktım; Beyaz Türklerle tabiri yerinde ise makarnacı, uncu, mermerci yan yana idi. Ben bu sinerjiden yeni sonuçların çıkacağını düşünüyorum.
Nitekim MÜSİAD buraya 1996 yılından beri geliyor. TUSKON ise son yıllarda ancak çok organize ve hızlı bir şekilde devreye girdi. Bu arada geziye TİM-MÜSİAD-TUSKON kardeşliği damga vuruyor. Bunun anlamı Türkiye'nin Ankara'ya sığmadığı, yeni Türkiye'nin açılımını Soğuk Savaş ve darbe döneminin hantal ve soğuk yüzlü kurumlarının değil, millet iradesine dayalı gerçek sivil toplum hareketlerinin gerçekleştirdiği.
Endonezya gezisi aslında işadamlarından ziyade iki devlet arasında yapılmamış birçok anlaşmayı içeren bir devletlerarası resmi ziyaretti. Nitekim Gül, birçok alanda işbirliğinin önünü açacak protokol ve alt protokolleri imzaladı. Savunma sanayiinden ekonomiye kadar geniş bir alan. Zaten savunma, gemicilik ve enerji alanında kısaca 'büyük ölçekli' diyeceğimiz anlaşmalar da imzalandı.
Her zamanki taktiğim gereği Jakarta çarşı-sokaklarına daldım. Gittiğim şehrin ruhunu yakalamak için bu benim başvurduğum yöntemlerdendir. Arka sokaklara sarkıp kaybolacaksın. Kesinlikle taksici muhabbeti yapacaksın, çarşı pazarda dolaşıp alışveriş yapacaksın. Türkler gibi havalimanına iner inmez Türk restoranı aramaya koyulmadan yerel mutfakla bir yerlerde kesişeceksin.
Jakarta beklemediğim kadar gelişmiş ve modern bir şehir. Nispeten planlı ve yeşili korunmuş. Endonezya son hızla geliyor. 550 milyar dolar milli geliri ile hemen arkamızda. 120 milyar dolarlık rakamla ihracatı gelip bizi geçmiş. 250 milyonluk dev pazar ve kişi başına milli gelir şimdilik 2.500 dolar. Çok büyük, hâlâ çok fakir ve kırılgan bir istikrar var. Jakarta'nın sadece 30 dakika dışında başlayan 'Afrika manzaraları' durumu yeterince gösteriyor.
Cumhurbaşkanımız ile birlikte ziyaret ettiğimiz Türklerin kurup işlettiği Karizma Bangsa Küresel Eğitim Kurumları sürdürülebilir bir 'açılım stratejisinin' nasıl olacağını gösteriyor. Nesilsiz ve kültürsüz bir açılım olmaz. Bırakın dışa açılmayı, kendi halkınıza bile açılamaz ve yönetemezsiniz. 1993 yılında yola çıkan hizmet kervanı, 24 adet okul, yurt, kültür merkezleri, hamiyetperver Anadolu insanının ötelere adanmış gayretleri ile devam ediyor. Temiz çocuk yüreklerine atılan tohumlar bin yıllık bir çınar gibi kökleri arzın derinlerine giderken, dalları da dua için semaya açılıyor.
Yol uzak ve maliyetli. Kültür, iş yapma teknikleri, zevkler ve tercihler farklı. İnsanlar çok candan, güler yüzlü, oldukça mülayim ve bir de benim gibi Laz tipi adamın sabır küpünü çatlatacak kadar da uyuşuk. Buralarda gel-git yaparak değil de işbirliği halinde, maliyeti ve sıkıntıları paylaşılmış, kalıcı olarak açılmış olmak gerekiyor.

İbrahim Öztürk, Zaman    

fgulen.blog.de