Donnerstag, 7. April 2011

Dokunan Yanmıyor, Yananlar Dokunuyor!

Cemal Uşşak, RotaHaber
Cemal Uşşak
Daha önce bu sitede yazdığımız gibi, dünün komünizm ve irtica tehdidinin yerini artık “cemaat” aldı. Tehditsiz ve düşmansız yapamayanlar, içinde oldukları illegal pislikleri kamufle etmek için, gayet de verimli (!)olarak “cemaat” şalını kullanıyor. Neredeyse, adi geçimsizlik yüzünden mahkemeye başvuran birileri dahi, “cemaat aramızı açtı” diye gerekçe ileri sürecekler.
Tehditsiz ve düşmansız yapamayanlar, içinde oldukları illegal pislikleri kamufle etmek için, gayet de verimli (!)olarak “cemaat” şalını kullanıyor. Neredeyse, adi geçimsizlik yüzünden mahkemeye başvuran birileri dahi, “cemaat aramızı açtı” diye gerekçe ileri sürecekler.
Çelişkili beyanları gün yüzüne çıkmaya başlayan gazeteci Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın Ergenekon davası; Hanefi Avcı’nın da “Devrimci Kararğah Örgütü Davası” kapsamında tevkif edilmesi üzerine, mesnetsiz bir iddia piyasada dolaşmaya başladı: “Cemaate dokunan yanıyor.”
Hanefi Avcı’nın kitabını ve suçlamaları; özellikle kitabında bir yama gibi iğreti duran ve cemaati suçlayan ikinci bölümü dikkatli ve insaflı bir şekilde incelediğinizde varacağınız nokta şudur: Beyefendi, başkaca ilişkileri dolayısıyla zaten yanmış da; adeta bir korunma kalkanı olarak cemaate dokunmuş.
Malatya Zirve Kitabevi davası; daha açık ifadesiyle Protestan rahiplerin öldürülmesi davasıyla irtibatlı olarak evi aranan ve ifadesine başvurulan, ilahiyatçı Prof. Zekeriya Beyaz da benzer bir korunma kalkanına başvurmamış mıydı: “Ben Said Nursi üzerine kitap yazmakta idim. Haber aldılar ve ondan dolayı üzerime geldiler.”
İnsaf be Hoca! Sen daha önce Merhum Bediüzzaman ve eserleri üzerine bir şeyler yazmamış mıydın ve hatta televizyon ekranlarına çıkıp, bu hezeyanlarını kitlelere duyurmamış mıydın? O zaman evin aranmadı, şimdi aranıyorsa bunun başka bir sebebi olmalı değil mi ?
Silivri Cezaevi önünde protesto eylemine katılan Zatıaliniz (!) başta olmak üzere, kimi “Dinler tarihi” hocalarının Ergenekon başta olmak üzere, bazı derin yapılarla içli-dışlı olduğu; sık sık, “korunaklı mekanlar” a gidip, “derin brifingler” aldıkları, daha sonra da Fakültelerine dönüp, “Ülke gerçekleri üzerine, memleketimizin kaderinde söz sahibi olan Zevata brifing verdik” deyip tafra sattıkları hiç de sır değil.
Bu ilişkiler, o kadar aşikâr idi ki, İlahiyat Fakültelerinin kapalı kapılarından dışarı da taşmıştı. Her ne ise, konumuz “Ava gidenlerin” nasıl avlandığı değil, bu ve benzeri ilişkilerle yananların, cemaate dokunduğu meselesi idi.
Sormak gerekiyor ( biz de soruyoruz), eğer cemaate her dokunan içeri alınıyorsa; yıllar önce konu üzerine kitap yazan Nurettin Veren; Zübeyir Kındıra, Merdan Yanardağ ve Hikmet Çetinkaya neden dışarıda?
Elbette, kendimizi Ergenekon savcıları yerine koyacak değiliz ama düz mantıkla olayları anlamaya çalıştığımızda, işin içinde başka ilişkiler ağı olduğu anlaşılıyor.
Hayır! Hayır! Cemaate dokunan yanmıyor; bir şekilde yanmış olanlar cemaate dokunmaya başlıyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi’ye, anlamsız ve anlaşılmaz bir üslubla, “cemaatin faaliyetlerini durdurma” tavsiyesinde bulunan Sayın Devlet Bahçeli de; CHP’nin kimi ateşin milletvekilleri de, siyasi Kürtçülüğün kimi ileri gelenleri de bir bakıma bu ifadenin şümulüne giriyor.
Siyasi zeminlerinin günden güne AKP’ye doğru niye kaydığı ve seçmen karşısına inandırıcı politikalarla niye çıkamadıkları üzerine derin derin düşünmesi gerekenler, ucuz, kolay ama asla inandırıcı olmayan bir yolu seçiyorlar: Cemaate ve onun önderi Hocaefendi’ye hücum etmek.
Ama ayıp oluyor beyler! Önce kendi çevrenize baksanız iyi olmaz mı?

Cemal Ussak, Rotahaber
fgulen.blog.de