Dienstag, 5. April 2011

Fethullahçılık, Kendini Kurtarmanın Yolu

Nazlı Ilıcak
Nazlı Ilıcak
Ahmet Şık'ın kitabı internete düştü. Bu konuda yazılanları okumuş biri olarak, bana ilginç gelmediğini söyleyebilirim; bilgiler eskilerin tekrarı mahiyetinde. Zaten, baştan beri, savcı Zekeriya Öz'ün, kitabın yayınını engellemek değil, Oda TV ile irtibatlı bir şekilde yazılıp yazılmadığını anlamak amacını güttüğünü vurguluyorum. Kitaptan ziyade, Ahmet Şık ile ilişkiyi gösteren ve Oda TV'de bulunan notlar önemli. "Nedim'e söyle Ahmet Şık'ı çalıştırsın... Sabri Uzun'dan bilgi alalım..." gibi notların yanı sıra, bir de, Sabri Uzun olduğunu tahmin ettiğim bir kişinin Ahmet Şık'a yazdığı notlar var. Meselâ, Uzun olduğunu sandığım kişi, Şık'a, "Ana mesajdan koptunuz. Ülkede kurgu Ergenekon operasyonunu yapan Cemaat çetesini anlatırken, Emin Aslan olayına girdiniz" diyor. Savcı, bu ve benzer talimatları Ergenekon'un verdiğini hesap ederek Ahmet Şık'ı sorguladı. Mahkeme de, onu, bu yüzden tutukladı. Kitabı gözden geçirdim. Sabri Uzun olduğunu sandığım kişinin uyarılarının gereği yerine getirilmemiş. Belki tamamlansaydı, o cümleler de kitapta yer alacaktı. İnternet ortamında yayınlanan sayfalarda "Düzmece Ergenekon", "Ergenekon hilesi" vs. gibi tanımlamaları içeren sözler yok. Ama 95. sayfada bir bölüm dikkatimi çekti. Ahmet Şık, 1999'da, Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibinin hazırladığı Fethullahçı listesinin bir kişisel hesaplaşma olduğunu yazıyor: "Cevdet Saral ve Osman Ak'ın listeleri, her haliyle kişisel hesaplaşma kokuyordu. Kendi ikballerinin önündeki engeller olan başarılı meslektaşlarını, günün şartlarındaki en iyi yöntemle, Fethullahçılıkla suçlamışlardı."
Ahmet Şık, Uğur Dündar'dan da bir alıntı yapmış: "Emniyet teşkilâtında büyük huzursuzluğa neden olan Fethullahçılar listesi dikkatlice incelendiğinde, son dönemde mafya ve çetelerle mücadelede, eşi görülmedik başarılara imza atan bazı polis şeflerinin adlarının rapora monte edildikleri anlaşılıyor. Bu ekip, karalanarak pasifize edilmek isteniyor. Karalama yöntemi de, konjonktüre uygun olarak seçilmiş: Fethullah Gülen Cemaati'nde yer alıp, irticai faaliyette bulunmak. Yani rejim için tehlike ve tehdit oluşturmak..."
Ahmet Şık, Tuncay Özkan'ın o listeyle ilgili değerlendirmesine de kitabında yer vermiş: "Ankara'da hazırlanan Fethullahçı polisler listesinde, Emniyet Genel Müdürlüğü'nde daire başkanı olarak görev yapanlar, Alevi kökenli olanlar, Fethullah Gülen'den çok, Yeni Rakı'yı sevenler var. Ama hepsi Fethullahçı oluveriyor..."
* * *
Ahmet Şık'ın anlattıkları, bizim bugünkü düşüncemizi teyit ediyor. Polis içindeki rekabette herkes kendisini bir şekilde konumlandırıyor. "Fethullahçı olduğu için terfi etti" deniliyor, ya da "Fethullahçılarla işbirliği yapmadığından dolayı ayağı kaydırıldı" iddiası ortaya atılıyor. Bu tavra, kendilerini kurtarmak isteyen Ergenekoncular da destek veriyor. Çıkan her belge, "Fethullahçı çetenin işi" gibi gösteriliyor.
Meseleyi bir de şöyle düşünemez miyiz? "Fethullah'a dokunan yanmıyor", yananlar veyahut yasadışı yollara sapanlar, "Fethullah'a dokunarak" kendilerine taraftar toplamaya çalışıyor; meşru bir mücadelenin elemanı gibi kamuoyunun önüne çıkıyor. Aynı 1999'da Cevdet Saral ve Osman Ak'ın yaptığı gibi.

Bahçeli ve Gülen

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Fethullah Gülen'den faaliyetini askıya almasını istedi. Bu talep, okul ya da sağlık hizmetleriyle ilgili olamayacağına göre, demek emniyet ve yargıda cemaatin egemenlik kurduğu iddiasına inanıyor. Nedir iddia? "Suçsuz insanların üzerine giden, düzmece belgeler hazırlatıp, düzmece bir davanın açılmasına yol açan Fethullahçı polisler, askerler ve Fethullahçı yargı mensupları var."
Bahçeli demek istiyor ki, "Söyle ekibindeki askere, yargıca, emniyet mensubuna belge üretmesin, suçsuz insanları hapishanelere attırmasın."
Peki kim bu polisler ve savcılar? Somut bir bağlantı ortaya çıktı mı? Ben doğrusu bunu iyi niyetli bir çağrı olarak görmüyorum. Çünkü poliste ya da yargıda düzmece belge hazırlayanlar ve rövanşist duygularla hareket edenler olsa dahi, bunların emir-komuta zinciri içinde ve Fethullah Gülen'le bağlantılı olarak faaliyet göstermesi mümkün değil. Zaten, düzmece belgelerle, kurgu bir Ergenekon davasının yaratıldığını da hiç düşünmüyorum. Gülen'i ve Cemaat'e yakın kişileri tanırım. Onların, inançları gereği, kimseye iftira atmayacaklarını bilirim. İftira atmaktan ziyade, iftiraya uğradıkları kanaatindeyim. 1999'da, 500'ü aşkın emniyet mensubu benzer iddialara muhatap olmadı mı? O tarihte, bu listelerin uydurma olduğunu söyleyenler, hatta kendileri de o listelerde yer alanlar, bugün, maalesef herkesi "Fethullahçılıkla" suçlamaya başladı.

Nazlı Ilıcak, Sabah    
fgulen.blog.de