Dienstag, 28. Juni 2011

Dünyanın Bütün Çiçekleri, İşte Şimdi...

Ali Çolak
Ali Çolak
Oşiiri kim bilir kaç kez okudunuz, belki daha çok dinlediniz... Törenlerde, salonlarda, köy okullarında...
Biraz da kabarmış, taşmaya meyilli bir duyarlıkla, tonu, ölçüsü kaçmışken bazen. Ama her defasında bir yerlerinde, mesela "Bütün köy çocuklarını getirin buraya / Son bir ders vereceğim onlara / Son şarkımı söyleyeceğim / Getirin, getirin... ve sonra öleceğim." dizelerinde ağlamaklı, bir iç çekişle...
Geçen akşam Haliç kıyısında, gölgeler denize vurmuş, bir yaşama sevincini rengârenk köpürtürken, sahneye dünya çocukları çıkıverdi. Sri Lanka'dan gelmişti biri, biri Etiyopya'dan, Gürcistan'dan, Moritanya'dan, Endonezya'dan, Kırgızistan'dan... Çocuktular, sevimli, güleç, neşeli ve hünerliydiler. Onlar, hep bir ağızdan 'Yeni Bir Dünya' şarkısını söylüyordu, "Bu dünyada" dediniz, "insan başka neyi görmek isteyebilir?" "Bu tablo yetmez mi? Böyle savaşlarda, böyle işgallerde, tankların paletleri gıcırdarken, baskılar, nefretler sürerken...130 ülkenin çocukları gülücükler saçarak sahnede, 'yeni bir dünya kuruyorlardı'... Başka ne görmek isteyebilir insan!" Siz bunu geçen yıl da dediniz, bir öncekinde de. "Bu çocukları böyle sevgiyle gülümser gördüm ya, ölebilirim artık!"
Çocuklardan biri, Ceyhun Atuf Kansu'nun o çok bilinen şiirini okurken, "İşte", dediniz, "şiir şimdi anlamını buldu, şimdi tamamlandı." "Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum / Bütün çiçekleri getirin buraya..." O yerli hatta yerel şiir, bir anda dünyayı dolaşıp geliyor; Vietnamlı, Kuzey Iraklı, Filipinli çocukların gözlerinde bir parıltı olup çoğalıyor. Bir Tacik kızı, sanırsınız Anadolu'da bir köy okulunun bahçesinden, "Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya, / Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya." diyor. Şiir, burada, gölgelerin Haliç'e vurduğu bu akşam saatinde, Ceyhun Atuf Kansu'nun asla hayal etmediği, edemeyeceği dudaklardan dökülerek, rengârenk çocukların gülücükleri arasında, bir çiçek demetine dönüştürüyor dünyayı. İstanbul'da, Haliç kıyısında ve aslında bu manzarayı izleyen milyonlarca insanın gönlünde çoğalıp yürüyor. "O çiçekler, bu çocuklar olmalı..."
Dokuz yıldır, yaz başlarını güzelleştiren bir sevinç Türkçe Olimpiyatları. Onuncu yılın kapısında, artık kendi dilini, sembollerini ve izleyici kitlesini çoktan oluşturmuş. Her şeyiyle yeni ve özgün... Örnekleri kendinden. 'Sevgi dili Türkçe' tamlamasının ete kemiğe bürünüşü... Müziklerde, renklerde, şarkıların tonunda, şiirlerde, oyunların figürlerinde, el sallayışlarda, göz kırpışlarda uzansan tutacakmışsın hissini veren, cisimleşmiş sevgi, yürüyüp giden umut... Boşuna değil o şarkı, 'Yeni bir dünya kuruyorlardı'...
Çocuklar, gülücüklerle, ellerinde kendi ülkelerinin bayraklarını sallarken mütemadiyen iyilik, güzellik, barış ve sevgi dağıtıyor. El ele verip bir "Beşinci Mevsim" manzarası oluşturuyorlar. Karakışı, kâbusu, puslu günleri bahara çeviriyorlar. Bir huzurdur alıp yürüyor can suyu gibi, ağaçların dalına yaprağına. O sevinç ile salondan çıkıyor ve yüzünüzde denizden gelen bir akşam serinliği, güzel bir rüyadan uyanmış gibi, gönlünüzün yaktığı ışıklar altında yürüyorsunuz.
Hamiş:
Olimpiyatların şiir şölenini izledikten sonra, hazımsız bir yazı kaleme alan Radikal yazarı Hakkı Devrim'i mazur görünüz. Üstad, ne de olsa bu yüzyılın insanı değil. Zihni, geçen asrın ortalarında, Milli Şef'in hükümran olduğu zamanlarda donup kalmış. Ne hayali, ne de vizyonu bugünkü dünyayı anlamaya yetiyor. Yoksa, "Moritanya'da, Güney Afrika'da, Polonya'da Türkçe öğretilen çocukların bu dil ne işlerine yarayacak?" diye sorar mıydı? Hakkı Bey'den, oralarda Türkçe öğrenen çocukların, son yıllarda dış ticaretimizin köprüsü olduğunu, Türk şirketlerinde çalıştıklarını bilmesini beklemeyiniz. Hele Vietnam'da, Moritanya'da, Güney Afrika'da çocukların bir Türk şairini kendi dilinden okuyabildiğini, bunun da güzel bir şey olduğunu anlayamaz üstad. Onu kendi haline bırakınız!..
Ali Çolak, Zaman