Donnerstag, 30. Juni 2011

Fethullah Gülen'in Nazım Hikmet vefası...

Fethullah Gülen'in çalışmalarını uzun zamandır izliyorum. Türkiye Sevdası'nın bu kadara büyük olduğunu tahmin etmiyordum. Hele insan sevgisinin tüm insanlığı kuşatacak kadar büyük olduğunu hiç düşünmemiştim. İzmir'deki Türkçe Olimpiyatları törenine gidene kadar da farklı düşünüyordum. Genel Yayın Yönetmenimizin gönderdiği davetiyeyele gittim. Atatürk Stadı'na yıllar önce bir kez gelmiştim. Bir daha geleceğimi hiç sanmıyordum ama Türkçe aşkım nedeniyle biraz da meraktan geldim.

Çok şaşırdığımı söylemek istiyorum. Gerçekten çok şaşırdım.
 Atatürk Stadı'nın doldurulacağına inanmamıştım, tıka basa dolu görünce inanamadım. Genç bir kadın kucağındaki bebeğiyle saatlerce önümde ayakta izledi. Ben de protokol davetiyesi ile ayakta kaldığım için yerimi veremedim! Zaten kimsenin kimseyi gördüğü de yoktu. Hani kıyamet diyorlar ya işte öyle bir şey...

İnsanlar aileleriyle birlikte gelmişler. Evin dedesi var, ninesi var, babası annesi var, kardeşler komşular akrabalar var. Yetmişlik dede töreni ayakta izledi. Yanımdan bir kalkışı var ki, 18'lik delikanlı sanırsınız.

İnanılmaz manzaralardı. 

İzmir Valisi Cahit Kıraç konuştu, Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu konuştu, bakanlar konuştu İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş konuşmadı. Ben ce Ekrem Demirtaş'ın konuşması gerekiyordu. Ekrem Demirtaş bu manzarayı kimse hayal bile edememişken bir yıl önce gördü ve bu işleri yapan adamın elini öperim dedi. Bir rakı tüccarının gördüğünü bir çok hoca kılıklı adam göremedi. 

Bende görememiştim. O nedenle Ekrem Demirtaş'ın bu törende konuşma hakkı vardı ama olmadı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu konuştu ama danışmanlarının hazırladığı kağıttan...

Kocaoğlu'nu kendi haline bıraksalardı çok daha güzel konuşurdu. Fethullah Gülen'i İzmir'e davet etmeye cesaret edemese de daha sıcak mesajlar verebilirdi...

Bir daha ki sefere...

Amaaaaaaaaa.... Ekrem Demirtaş'a söz verilseydi büyük ihtimalle Fethullah Gülen'i İzmir'e davet ederdi.

Ekrem Demirtaş akıllı adam.

İzmir'de EXPO masalı anlatılırken Fethullah Gülen'in dünya çapındaki şöhretinden yararlanmayı düşünebilir. Hatta tüm dünyadaki okulların başarılarını referans göstererek EXPO 'nun İzmir'de yapılmasını sağlayabilir.

"Bu deha adam tüm bu okulların temelini İzmir'de attı" diyebilir. Ama Ekrem Demirtaş'ın kıymetini bilen yok!

Ben esas Nazım Usta'nın şiirini dinlediğimde bittim. Kendimi o kayın ormanının içinde hissettim. Nazım Usta bile bugünleri görmüş. Birgün Rusya'da birilerinin “amca sen de gel” diyeceklerini hatta mezarını ziyaret edeceklerini hissetmiş.

Ülkesinden uzakta, gurbette kalmış Nazım'ın halinden yine gurbette kalmış Fethullah Gülen'in anlaması doğal...
Bu kadar vefa çok değil mi Sayın Gülen?


Beni kendine hayran bıraktın...

Bir insanın sinesi bu kar mı büyük olur?
Hiç mi kırgınlık olmaz?
Hiç mi kimseyi dışlamaz?

Bu nasıl bir akımdır ki, kimse dışarıda kalmıyor. Sinan Çetin'e kendisini içeride hissettiren tılsım nedir?

Bir rakı tüccarı nasıl olur da seninle aynı dili konuşur? Bu nasıl bir dildir ki, herkese tesir ediyor?

Bu nasıl ilaçtır ki her bünye kabul ediyor.

Bu nasıl bir düşünce ki tüm dünya halkları anlıyor?


* * *

Nazım Usta artık üzülme oralarda yalnız değilsin... Mezarından kulak versen Rus Çocukları'nın "amca" seslerini duyacaksın...


Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı sıcak.

Ben ordan geçerken biri:
'Amca, dese, gir içeri.'
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Eski takvim hesabıyle
bu sabah başadı bahar.
Geri geldi Memed'ime
yolladığım oyuncaklar.

Kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını Memet.

Kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
Dün gece on bir buçukta
ölmüş Berut, tanışırdık.

Bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
Elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.

Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak:
Öleceğimizi bilip,
öleceğimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
Bayramoğlu, Bayramoğlu,
ölümden öte köy var mı?

Geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
Karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden

İşte amca diyen bir ses...

http://www.youtube.com/watch?v=b0HtCtuzZQA 


Meltem GÜRSOY, Yerel Gündem