Montag, 23. Januar 2012

Gönüllüler Hareketinin üç önemli dini-sosyal tezahürü

Taha Ünal
Sosyoloji, kendisine inceleme alanı olarak, toplumu belirlemiştir. Sosyolojinin bir dalı olan Din Sosyolojisi ise, dini, toplumla açıklama gayretinde. Yani dinin toplumla karşılıklı etkileşimi din sosyolojisinin ilgi alanına girmektedir.
Bir insanın dini ne kadar içselleştirdiğini anlamak için, onun diğer insanlarla olan münasebetlerine bakmak gerekir. Aynen bunun gibi, bir grubun, bir hareketin, dinle olan münasebetini anlamak için de o hareketin sosyal tezahürlerini incelemek gerekir. Bu anlamda, sosyolojik olarak en isabetli tanımı 'gönüllüler hareketi' olan hareket, din sosyolojisi açısından çok münbit bir inceleme alanıdır.
Sosyal olayları doğru analiz edebilmek için olayların tezahürlerine değil; bu yansımaların arka planlarına bakmak gerekir. Bu anlamda, farklı bir çok alanda aktif olmasına rağmen, gönüllüler hareketinin sarsılmadan, Allah'ın inayetiyle yoluna devam edebilmesinin altında ne yatmaktadır? Bu hareket hangi sağlam temeller üzerine oturmaktadır acaba?

Hareketin temel dinamikleri

Bu nokta-i nazardan baktığımızda, gönüllüler hareketinin temel sacayağının "iman-ihlas ve uhuvvet" kavramları olduğunu görürüz.

Hareketin ilk ortaya çıktığı, yeni yeni neşv-ü nema bulduğu yıllara bakarsak; dinin vicdanlara hapsedilmeye çalışıldığı, dindarın aşağılandığı, dini referansla ortaya çıkan grupların çok başarılı olamadığı, dindar yönü ön plana çıkan şahısların girebileceği kurum ve kuruluşların sayısının sınırlı olduğu, gerçeklerinin mevcut olduğunu müşahede ederiz.
Bu şartlarda kendisine dini referans alarak çıkan bir insanın temel saikinin Allah'a koşulsuz iman olması gerekmektedir. Sebepler, her ne kadar zat-ı uluhiyete perde vazifesi görseler de; dünya hayatının bir gerçeğidirler. İnsanın, moral gücü üzerinde direk tesirleri mevcuttur. Esbabın bil külliye sükut ettiği bir dönemde, insan ancak çok sağlam ve sarsılmaz bir imanla ayakta kalabilir, hedeflediği işlerin gerçekleşmesi için moral ve motivasyonunu koruyabilir.
Bir diğer taraftan, İslam davalarının değişmez kaderi olup, gönüllüler hareketi için söz konusu olan hicrette de imanın açık tezahürünü görürüz. Hicretin arka planına baktığımızda; dilini, dinini, yaşam tarzını bilmediğiniz bir ülkeye, ne ile karşılaşacağınızı bilmeden gidebilmek için, ancak tek bir limanınız olması gerekir. O da "tevekkeltü alellah" limanıdır. Bu açıdan hareketin hicret boyutuna da baktığımızda, Allah'a sarsılmaz imandan başka hiçbir saikinin olmadığı gerçeğiyle karşılaşırız.
Hareketin bir diğer önemli dinamiği "ihlas" tır. İhlas, kısaca, insanın yaptığı bir işi, nefis ve şeytan engeline rağmen, sırf Allah rızası için yapabilmesi demektir. Aynı zamanda bu nokta, hareketin anlaşılıp anlaşıl(a)maması adına da bir kırılma noktasıdır.
İnsan, dünyaya kendi kalp aynasından bakar. Etrafındaki olaylar karşısında değerlendirme yaparken; kendi zihin dünyası ve tecrübeleri ile değerlendirir.
Yapılan her şeyin bir karşılık mülahazası içerisinde yapıldığı kapitalist bir dünyada, hareketi yakından inceleyenler, bu anlayışa taban tabana zıt bir şekilde, mesai anlayışı olmaksızın bir çalışma azmi, bunun karşılığında hayatı idare edecek kadar bir maaşa razı olma, herhangi bir beklentiye girmeme gibi faziletlerin ön plana çıktığını müşahede etmişlerdir.
İşte, din, bir tecrübe işidir. Hareketin, temel aldığı "ihlas" düsturunu tecrübe etmeyen bir kişinin, hareketi anlayamaması son derece doğaldır.

Hareketin sosyal mayası: Uhuvvet

Hareketin, aktif olduğu alanlarda kısa sürede başarıyı yakalaması bariz bir özelliğidir. Özellikle, hareketin vitrini konumundaki eğitim kurumlarının, Türkiye'deki geri kalmışlık psikolojisinden kaynaklanan bazı tabuları, aldıkları ulusal ve uluslar arası madalyalarla yıkması özellikle kayda değerdir.
Bu başarının altında, kollektif şuura dayanan bir çalışma disiplininin olduğu bir vakıadır. Aynı amaç için bir araya gelip, sosyal bütünleşmelerini gerçekleştirebilen grupların başarıyı yakalayabildikleri tarihi ve sosyal bir realitedir.
Her insanda, kıskançlık, haset, kibir, rekabet hissi gibi manevi hastalıklar mevcuttur. İnsan, alay-ı illiyyin-i insaniyete uruç edebildiği oranda, bu tip manevi hastalıklarla mücadele edebilir. Buna rağmen de, ortaya çıkması mümkün olan bu tip hastalıklardan, bir grubu korumanın mayası, aşısı, "uhuvvet"tir.
Kısaca, "kardeşlik" olarak tanımlayabileceğimiz uhuvvet, gönüllüler hareketinin, 'sosyal mayası' mesabesindedir. Çarkların, birbirinin rağmına değil, yardımına çalışmasını sağlayan bir yağ gibidir uhuvvet, bu hareket açısından.
Hareket, esbap planında bu üçlü sac ayağının yere sağlam basması sayesinde muvaffak olmaktadır. Bu üç sac ayağının temel kaynağı, referansı ise "din"dir.
Gönüllüler hareketinin, başka bir çok sosyal tezahürünü inceleyip, yarınki nesillere aktarmanın, konunun uzmanları açısından son derece önemli bir vazife ve hizmet olacağını düşünüyorum.