Donnerstag, 5. Mai 2011

Modern Eğitim Metodu Asr-ı Saadete Uzanıyor

Hazreti İbrahim, "Ey bizim Rabbimiz, onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara Senin ayetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin." diyerek niyaz etmişti. Nebiler Serveri'nin nuru, kâinattaki parıltısını henüz göstermemiş iken iltica edilen bu dua O'nun (sallallahu aleyhi ve sellem) eğitimci yönüne işaretti. Nitekim Efendimiz, insanlığa gönülleri hidayet nuruyla aydınlatan çağlar üstü bir muallim olarak ihsan edilecekti. O ki siyasi lider, toplumsal önder ve manevi rehber olma özelliğini kendisinde cem etmişti. Tüm bunları yaparken elbette ümmetini eğitmeyi, onlara kitabı ve hikmeti öğretmeyi ihmal etmeyecekti. Zira İnsanlığın İftihar Tablosu, bizzat Yüce Rabbi tarafından terbiye edilmiş emsalsiz bir muallim idi.

Modern Eğitim Metodu Asr-ı Saadete Uzanıyor

Modem eğitim sisteminde yaygın ve örgün eğitim metottan kullanılıyor. Yaygın eğitim kısa süreli ve kendine özgü iken örgün öğretim, uzun süreli ve standart özelliklere sahip. Bu metotların temeli ise 14 asır öncesine dayanıyor. "Ben ancak bir muallim olarak gönderildim." diyen Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) o dönemde bu iki eğitim yöntemini de kullanıyor. İslam'ın ilk medresesi addedilen Dar'ül Erkam evlerinde yaygın öğretim yapılıyor. Efendimiz iman, ibadet, ahlak ve hayata dair birçok konuda gençleri bire bir eğitiyor. Hicretten sonra ise gün aşırı Mescidi Nebevi'de sahabelerle, Perşembe günü de hanımlarla sohbet ediyor. Ayrıca Mekke'den Medine'ye hicreti sırasında kaldığı Küba'ya vefa gösteriyor, Cumartesi günleri de oradaki insanlara sesleniyor. Sohbetler sayesinde toplumun bilgi seviyesi ve okuma yazma oranı artıyor. Bedevi olan kavim ve kabileler medeni bir toplum haline geliyor.

İslam'ın ilk yıllarında yaygın eğitim görülürken zamanla örgün eğitime geçiliyor. Efendimiz bir mescit kuruyor. Sosyal problemlerin çözüme kavuşturulduğu, hukuki davalara bakılan, misafirlerin ağırlandığı, elçilerin kabul edildiği ve çeşitli anlaşmaların yazıldığı bu mekânda eğitim öğretim de yapılıyor. Mescitte gençlerin yatılı kalması için 'suffe' denilen bir yer ayrılıyor. İslam tarihi kitaplarındaki bilgiler yan yana getirildiğinde ashab-ı suffenin nasıl eğitildiğine dair şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Mescid-i Nebevi aynı zamanda okul olarak kullanılıyor. Ebu Hureyre talebelerden sorumlu iken Muaz bin Cebel yeme içme giderlerini temin ediyor. Ubade bin Sabit yazı öğretmeni, Abdullah bin Said bin Asr da hikmet öğretmeni olarak atanıyor. Yani Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) öğretmenlik vazifesini yetiştirdiği sahabeleri vasıtasıyla yürütüyor.

Medine civarındaki uzak mahalleler de ihmal edilmiyor, mescitler açılıyor. Mahalle çocukları burada yazmayı öğreniyor. Daha da ilerleyen zamanlarda ihtisaslaşma başlıyor. Örneğin Medine'de Mekreme ismindeki bir sahabenin evi dar'ul kurra (Kur'an ezberleme yeri) yapılıyor. Halk kıraatli Kur'an okumayı burada öğreniyor. Yeni Müslüman olan kabilelerden gençler de geliyor. Eğitimini tamamlayanlar daha sonra değişik kabilelere öğretmen olarak atanıyor. Mescid-i Nebevî'ye devam eden talebe sayısı 40 ile 200 arasında değişiyor, bazen 400'ü buluyor. Bu kadar insanın yeme-içme gideri için sponsor bulunuyor. Temim kabilesinden gelen 80 gencin ihtiyaçlarını Sad bin Ubade karşılıyor. Yani maddi gücü olanlar talebelere destek oluyor.

Esirlerin Fidyesi Okuma-Yazma Öğretmek

Kaynaklarda Efendimiz'e peygamberlik gelmeden Önce Mekke'de 17, Medine'de 10 kadar kişinin yazmayı bildiği belirtiliyor. Nebiler Serveri'nin yazıya verdiği ehemmiyetle okuma yazma kampanyaları başlatılıyor ve bu sayı hızla artıyor. Eğitime atfedilen değer, Bedir'de de kendisini gösteriyor. Bedir esirlerinden okuma yazma bilenler 10 çocuğa öğretme karşılığında serbest bırakılıyor. Yani müşriklerden bile ilim konusunda istifade ediliyor.

Kadınlar da bu süreçte ihmal edilmiyor. Medine'de okuma yazma bilen Şifa binti Süleyman adındaki hanım, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) hanımı Hafsa validemize okuma yazma öğretiyor. Gönüller Sultanı, validemizin yanlış yazdığını gördüğünde onu düzeltiyor ve yardımcı oluyor. Sad bin Vakkas gibi birçok sahabe de hanelerinde kızlarına eğitim veriyor. İlerleyen süreçte kadın-erkek ayırmadan eğitim-öğretim sürdürülüyor. Hatta "Kadın-erkek herkese, ilim öğrenmek farzdır." hadisi ışığında herkes ilim öğrenme ve öğretme yolunda koşturuyor.

Prof. Dr. Muhit Mert'e göre Efendimiz nitelikli insan kaynağı yetiştirerek asırlara sesleneceğini biliyordu. Zira âlimler peygamber varisleriydi ve ilim adamları sayesinde İslam davası devam etti. Çünkü eğitimin etkisi suya atılan bir taş gibi; halden hale yayılır ve tüm kıyılara ulaşır.

Hocaefendi Efendimiz'in Metodunu Benimsedi

Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) sünneti deyince genellikle bireysel davranışlar akla geliyor; yemeğe tuzla başlamak, öncesinde sonrasında el yıkamak gibi. Ancak toplumsal sünnetler de var ki eğitim-öğretim bunlardan sadece biri. Toplumu şekillendiren bu sünnetin ihyası Bediüzzaman Hazretleri'ne göre farz, vacip sevabı kazandıracak nitelikte. Zira Üstad da ilim öğrenimi ve öğretiminde hassas. Okuma-yazma oranının düşük, cehaletin yüksek olduğu bir dönemde evlerde okumaya teşvik ediyor. Eserleri çoğaltılıyor ve okuryazar bir kitle oluşuyor. Onun bu metoduna yaygın eğitim de denilebilir.

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin de eğitime kanalize etmesi toplumsal sünnetin ihyası anlamına geliyor. Hocaefendi, Peygamber Efendimiz'in o dönemde yaptıklarının özünü alarak bugünkü şartlarda sunuyor. Şöyle ki; Efendimiz döneminde suffe mektebindekiler toprakta yatıyordu, sahabenin getirdiği hurmaları yiyorlardı. Bugün talebeye aynısını uygulamak mümkün değil. Dolayısıyla günümüzün gerektirdiği donanım neyse onunla sünneti ihya etmek en güzeli.

Yeni Bahar

gulenbewegung.blogspot.com