Mittwoch, 22. August 2012

„Spiegel“ DTN’yi nasıl İslamcıların denizaltısı olarak deşifre etmek istedi?

Deutsch Türkische Nachrichten, Michael Maier |

DTN ile ‚Spiegel’ arasında bir kavga vardı. Spiegel DTN’den bir alıntı çalmıştı. Bunu resmi olarak kabul etmek istemeyen Spiegel iki redaktörüne araştırma turuna çıkardı. Görevleri DTN’yi islamist bir tahrikçi gazete olarak deşifre etmekti. İşte bu tuhaf karşılaşmaya dair yazı.

Spiegel ile DTN arasındaki çalıntı alıntıya dair kavga Spiegel’in iki redaktörünü Berlin’e getirdi. Meslektaşlarımızın şahsını karalamak gibi bir derdimiz olmadığı için onlara Woodward ve Bernstein ismini verdik. Her ikisi de Spiegel’in zorlu tezi için gerekli eksik delilleri toplamaktı. Bu teze göre DTN, tartışmalı vaiz Fetullah Gülen’in imparatoruğuna aitti. Spiegel, kıyıda-köşede de olsa bir yazısında bunu iddia etmişti.

Spiegel’in bu konuda neden bu kadar inatçı davrandığını Berlin’de Unter den Linden Bulvarı’ndaki Cafe Einstein’da ikibuçuk saat süren görüşmede anladım: Tartışmalı metnin yazarı Woodward DTN’nin islamist bir çatışma gazetesi olduğuna dair sağlam delillerin olduğundan emindi. Her iki gazeteci de çıkan sonuca saygı gösterecek bir araştırma için değil, tezleri için gerekli bir kaç alıntı toplamak için gelmişlerdi.

Görüşme tuhaf bir seyir içinde gerçekleşti. Bernstein başlangıçta medya redaktörü olduğunu söyledi. Alman-Türk meselerine aşina olmadığı ve aptal sorular soracağı için özür diledi. Bu girizgah beni şaşırttı. Son iki yılda Alman-Türk meseleleri bana çok kompleks gelmişti. Bir problemin anlaşılıp anlaşılmamasında nüansların belirleyici olduğu bir alanda hiç bir bilgisi olmadan araştırma yapmak bana cesaret işi gibi geldi.

Bernstein’in DTN’nin okurlarının kim olduğu, hangi konuları işlediği, amaçları ne olduğu yönünde ölçülü bir merakla sorduğu sorulardan sonra Woodward devreye girdi. Kendisi bütün bir süre huzursuz bir biçimde sandalyesinde oturmuş ve konuyu Gülen tarafına çekmeye çalışmıştı.

Görüşme bana çok açık biçimde DTN’nin genel konseptini konuşma amaçlı olarak sunulmuş olsa da Gülen konusunda da memnuniyetle konuşabileceğimizi söyledim. Habercilere, maalesef, DTN okuyucuları için dini konuların sadece alt seviyede rol oynadığını söyledim. Genel önyargılar karşısında Alman Türklerinin durumunun da Almanlardaki gibi olduğu izlenimine sahiptim. Ne de olsa dinin sadece bir azınlar programı olduğu bir toplumda yaşıyoruz.

Ancak bu güçlük Woodward’ın ilgisini çekmedi. Bana yaptığımızın acımasız bir Gülen yanlısı propoganda olup olmadığını sordu. Ona Gülen hakkındaki haberciliğimizi sıraladım. Bir taraftan Gülen’in eğitim inisiyatiflerine dair haberler yaparken diğer taraftan siyasi haberlere yer verdiğimizi söyledim.

Gülen kurumları Almanya’da Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından gözetlenmiyor.

Almanya’da özellikle Gülen Hareketine karşı angaje olan Sol Parti’nin buna ilişkin çok sayıdaki soru önergesi bunu açık biçimde ortaya koydu. Üstelik bu kurumlarda tek bir İslamcı vak’a bilinmiyor. İspatlanamamış isnatlarla hergün entegrasyon için uğraş veren insanları politik İslamcılığın yakınına koyamayız. Biz Milli Görüş gibi diğer hareketler veya Müslümanların Merkez Kurulunun faaliyetlerini nasıl haberleştiriyorsak bu hareketin faaliyetlerini de aynı şekilde haberleştiriyoruz. Gülen’e dair siyasi haberlerde DTN Gülen’i eleştiren Dani Rodrik ile yapılan mülakatın da gösterdiği gibi dengeli bir habercilik anlayışını takip ediyoruz. Bu mülakattan Spiegel kaynak göstermeksizin alıntı yapmıştı. Woodward bu yazının yazarıydı. Bunu söylerken cümleyi bitirmem zorlaştı. Woodward sürekli sözümü kesmeye çalıştı. Ona defalarca beni dinlemesi için ricada bulundum. Ben ‘sert’ mülakatlara karşı değilim, ama cevaplar açısından belli bir temel ilginin de var olması gerekir.

Bu genç adamın neden bu kadar gergin olduğunu anlayamadım. Bana DTN’den Gülen hakkında çıkmış bir kaç yazıdan bahsetti. Oldukça küçük bir yığın kağıda işaret etti ve ‘deliller’in işte burada olduğunu söyledi. Bana bazı başlıklar okumaya başladı ve bunları kimin yazdığını bilip bilmediğimi sordu. Ona DTN arşivinde binlerce yazının olduğunu hepsini ezbere bilemeyeceğimi söyledim.

Woodward öfkeden kudurmuş gibiydi. Sürekli şu veya bu yazıyı kimin yazdığını soruyor, söylediklerimse ilgisini çekmiyordu. Anladım ki, kafasında bir tezi vardı ve ondan şaşmıyordu. Bu yazılara göz atmak için ondan bu yazıların linkini göndermesini rica ettim.

Woodward’ın suçlaması görüşmeyi yeni bir düzleme taşıdı ve hava o noktadan sonra gerildi. Bir süre DTN’den ayrılan yayıncı hakkında tartıştıktan sonra Woodward DTN’de bir kadın çalışanın aynı zamanda Gülen’in eğitim kurumlarından birinde çalıştığını bilip bilmediğimi sordu. Ona söz konusu çalışanın tüm gün çalıştığını ve bir kere zaman açısından başka bir yerde çalışmasının mümkün olmadığını söyledim. Söz konusu meslektaşımın bir kaç sene evveline kadar böyle bir eğitim kurumunda çalıştığını biliyordum. Orada Alman ve Alman Türk çocuklarına Almanca dersinde özel ders veriyordu. Ben bunu kendisi için bir şaibe olarak değil, aksine Alman Türk yayınında çalışmak için kalifikasyon olarak görüyorum. Özellikle de bu meslektaşım bitirme tezini benim en sevdiğim Alman şairlerden biri hakkında yazmışsa. Benim en çok öfkelendiren küstahlık ise tasarlanmış bir ‘ağ’ konusu üzerinden dürüstlüğünden şüphe duyulmayan birinci kalite bir meslektaşıma suç isnadında bulunulmasıydı. En sert Gülen eleştirmenleri bile hareketin eğitim çalışmalarında hiç bir kusur bulamıyorlar. Söz konusu meslektaşım yüksek öğrenimli, liberal ve gazetecilik standartları açısından aşırı derecede vazifeşinas. Genç bir Alman kadınını İslamcı bir arka planla ilişkilendirme fikri benim için ayrımcılıktı.

Almanya’da tam da entelektüel Müslüman kadınlar sadece başörtüsü taşıdıklarından dolayı sürekli suçlamalara maruz kalıyorlar. Bunun somut sonuçları var: Yine bir kadın meslektaşım bana bir Alman gazetesinde kendisine başörtülü olarak iş veremeyeceklerini söylediklerini aktarmıştı. DTN’nin yazı işlerinde ilk başörtülü gazeteci olarak ona staj yapma imkanı verildi. Ona ‘göç ve yabancılar’ konularına dair yazı işlerine yardımcı olmasını rica ettik. Bu meslektaşım Almanya doğumlu, Almanya vatandaşı ve yetiştiği bölgenin şivesiyle Almanca konuşuyor. Böyle bir ortamda ayrımcılık söz konusu olduğunda çok hassas oluyorum. Tekrar İslamcılık dairesine yaklaştırılmasının bir kadının mesleki hayatı açısından ne anlama geleceğini aslında bir Spiegel redaktörü de hesap edebilir.

Woodward ‚şüpheli’ olarak sınıflandırdığı meslektaşımı hiç görmedi. Onunla hiç konuşmadı.

Woodward şunu sordu: ‘Scientology’den birine de iş verir miydiniz?’ Ona benim için belirleyici olanın mesleki kalifikasyon olduğunu söyledim. Bunun dışında herkesin doğru bildiği dünya görüşüne sahip olma hürriyeti var. Ona şunu söyledim: ‘Ben Katolik çalışanlarıma da Opus Dei’den olup olmadıklarını da sormuyorum.’

Bu esnada Bernstein söze girdi. Alman Türk karmaşasına dair tartışmamızı takip etmekte güçlü çektiğinden olmalı, uzun bir zaman hiç konuşmamıştı. Dedi ki: ‘Siz Katoliksiniz. Acaba muhafazakar bir akıma mı yoksa ilerici bir akıma mı aitsiniz?’

Orada tepem attı. Bernstein’a böyle bir soru sormanın ona düşmediğini söyledim. Din özel bir meseledir. DTN ile ilgili bir görüşmede dindarlığımın nüanslarını sorma hakkı yoktu.

An dieser Stelle meldete sich Bernstein zu Wort. Er hatte längere Zeit nichts gesagt, weil er unserem Disput zu den deutsch-türkischen Verwicklungen wegen Gülen offenkundig nicht ganz folgen konnte. Er sagte: „Sie sind doch Katholik. Gehören Sie eigentlich eher einer konservativen Strömung an oder einer progressiven?“

Bu sorudan sonra görüşme benim için bitmişti. Her iki gazeteci de bir müddet daha tezlerinde ısrar ettiler. Artık onlara verecek hiç birşeyim kalmamıştı.

Bununla birlikte görüşme benim için çok faydalı oldu: Spiegel’in aşırı Gülen eleştirisinde bulunan alıntıda DTN’yi neden kaynak göstermediğini artık anlamış durumdaydım: Bu bir dikkatsizlik eseri değil, katışıksız bir maniplasyondu. Çünkü DTN’nin de Gülen’i oldukça eleştiren yazılara yer verdiğini teslim etmek, yazarın Gülen’in denizaltısı olduğu yönündeki tezini çürütecekti.

Spiegel’e bu tarz bir ‚araştırma’ya yönelik olarak yönelttiğimiz sorulara bugüne kadar cevap alamadık. Spiegel Cuma günü bir kaç yazı işlerine konuyla ilgili bir word dokümanı dağıttı. Bu doküman DTN’ye gönderilmedi.

Bu kağıtta Woodward’ın Einstein’da bana atfettiği suçlamalar özetlenmiş. Spiegel bu resmi olmayan kağıtta (antetsiz, muhatapsız, paragrafsız) en azından kaynak göstermemenin bir hata olduğunu kabul ediyor. Bununla birlikte, diye devam ediyor kağıtta, Spiegel DTN’yi Gülen imparatorluğuna ait görmeye devam ediyor

Yazı işlerimiz Cuma günü bir okul derslerine yardım merkezinden bir telefon almasaydı biz bu işe burada bir son verirdik. Gelen bilgiye göre Spiegel, dürüstlüğünden şüphe duymadığımız çalışanımızı bir DTN çalışanının özel faaliyetlerine dair bilgileri vermesi için agresif bir şekilde zorlamış.

Böyle olunca bu iş bizim için tekrar ilginç bir hal aldı. Olayı araştırdık ve yarın da bunun haberini kaleme alacağız.

Yarın okuyun:

Spiegel muhabiri araştırma yaparken iki Müslüman kadını tehdit ediyor