Dienstag, 4. Oktober 2011

Bir İslam âlimi olarak Gülen


Ahmet Kurucan
Ahmet Kurucan
ok geç kalmış bir çalışma. Güzel bir eser. Keşke daha önce yazılsaydı. Mutlaka bilinmesi gereken hususları içeriyor ama eksikleri var." denilecek bir eser var elimizde. Bir cümleyle ifade edecek olursak, Fethullah Gülen'e "Hocaefendi" dedirten vasıfların anlatıldığı bir kitap. Malum, Türk diline ve kültürüne vakıf olan hemen herkesin bildiği gibi "hoca" dinî ilimlerden behresi olan, halkın önüne çıkıp onlara namaz kıldırmaktan hayatın hemen her alanında rehberlik yapmaya kadar dinî eğitim ve tecrübeye sahip insanlara verilen bir vasıf. Bu zaviyeden bakınca "hoca" aslında bir peygamber vasfıdır. Ama ülkemizde dinî duygu, dinî düşünce ve dinî pratikte kırılmaların yaşandığı son yüzyıl içinde "hoca" kelimesi de anlam kaymasına maruz kaldı. Yukarıda tek cümlede anlatmaya çalıştığımız evsafa sahip olmayan insanlara da "hoca" denildi halkımız arasında. Belki zaruretler, ihtiyaçlar halkımızı o noktaya sürükledi. Fatiha okumasını bilmeyen gece bekçilerini Süleymaniye Camii'nde imam olarak bulan halk başka ne yapsaydı, diyebilirsiniz! Haklısınız ama bu sonraki bahis...
"Efendi"ye gelince; bu bizim kültürümüzde saygı, ihtiram, hürmet ifadesi olarak kullanılan bir vasıf. Bu iki vasıf birleşince karşımıza "Hocaefendi" çıkıyor. O zaman "Hocaefendi" kelimesinin ihtiva ettiği mana rastgele değil; dolayısıyla layık olmayanlara, bu sıfatın içini dolduracak bilgi, tecrübe ve karaktere sahip bulunmayanlara "Hocaefendi" denilemez.

Medrese geleneğinin uzantısı

İmdi; Fethullah Gülen, 70 yıllık hayatının delalet ve şehadetiyle yukarıda çerçevesini çizdiğimiz manada "Hocaefendi" nitelemesini hak eden bir insandır. Kelimenin tam manasıyla "hoca"dır ve "efendi"dir. İslami ilimlerde ortaya koyduğu yazılı eserler, 50 yılı aşkın vaizlik hayatının manzumesini teşkil eden sesli ve görüntülü vaazları, tefsir, fıkıh, hadis, tasavvuf alanlarında yazdığı kitaplar ve belki de çoktandır unutulan Osmanlı'daki âlim ve medrese geleneğinin uzantısı olarak rahle-i tedrisinde yetiştirdiği talebeler başka söze ihtiyaç bırakmayacak somut delillerdir. Bundan olsa gerek, "Hocaefendi" tarif ve hürmet ifade eden bir hitap terimi olmasına rağmen adeta kendisi için bir isim haline gelmiş ve "Hocaefendi" dendiği zaman Fethullah Gülen anlaşılmışta. En azından toplumun büyük bir çoğunluğunda...
Bununla beraber Hocaefendi çok farklı kimliklere ve özelliklere sahip bir insandır. Dinî açıdan kendine Hocaefendi dedirten özelliklerinin yanı sıra o aynı zamanda bir düşünürdür. Onu başka düşünürlerden ayıran en temel özelliği, ortaya koyduğu düşüncelerin kendisine gönül, düşüncelerine değer veren insanlar aracılığıyla pratik hayata yansımış olmasıdır. Türkiye merkez, bugün itibarı ile dünyanın 140 ülkesinde söz konusu düşüncelerin eğitim, diyalog, iş dünyası vb. kurumları vasıtasıyla Yunus Emre'nin diliyle "ete-kemiğe bürünmesi" bunun en büyük ispatıdır.
Sebepleri bir başka yazının konusu olabilir ama Hocaefendi'nin düşünür, aktivist, kanaat önderi gibi vasıfları çoğu zaman onun dinî ilimlerdeki "Hocaefendi" vasfını unutturuyor veya gölgede bırakıyor. Gazete ve televizyonlarda hakkında yapılan programlarda, yazılan makalelerde "Hocaefendi" olması haricindeki özellikleri daha çok nazara veriliyor. Halbuki işin kökenine inme durumu söz konusu olsa, ön plana çıkartılan bu vasıflardaki görüşlerini besleyen ana damarın ona "Hocaefendi" dedirten İslami damar olduğu görülecektir.
Batı dünyasında eksikliği Türkiye'ye nispetle çok daha fazla gözüken bu açığı kapatmak için bir kitap yayımlandı. Blue Dome Yayınları arasında çıkan bu eser Mastering Knowledge in Modern Times: Fethullah Gülen as an Islamic Scholar adını taşıyor. Türkçeye şöyle tercüme etmek mümkün: "Modern Çağda İrfan: Bir İslam Âlimi Olarak Fethullah Gülen." Avustralya Katolik Üniversitesi'nde İslami İlimler kürsüsünde görev yapan değerli ilim adamı İsmail Albayrak'ın editörlüğünde hazırlanan kitap, altı makaleden oluşuyor. Her makale Hocaefendi'nin bir İslami ilim dalındaki yerini anlatıyor. İsmail Albayrak tefsir, Zeki Sarıtoprak kelam. Halim Çalış hadis, İsmail Acar fıkıh, M. Yavuz Şeker tasavvuf ve Ergün Çapan usûl ekseninde değerlendirmelerini örnekleriyle sunuyor bize.
Yazarların hepsinin kendi ülkemizin insanı olması bana göre kitaba ayrı bir değer katan unsur. Hatta bazılarının bizzat Hocaefendi'nin rahle-i tedrisinden geçmiş kişiler olması bilginin gözlemle ittifakını sağladığı için mevcut değere ayrı bir değer kazandırıyor.

Bir boşluğu dolduracak çalışma

Kitabın, Hocaefendi hakkında düzenlenen konferanslarda akademik tebliğler sunan yabancı bilim adamlarının, "Türkiye içinde neşet etmiş Gülen'in özellikle İslami ilimlerdeki yeri hakkında sizin ilim adamlarınızın düşünceleri neler?" sorusuna cevap vereceğini düşünüyorum. Gerçi müstakil olarak merhum İbrahim Canan, İsmail Albayrak, Faruk Beşer, Enes Ergene gibi kalemlerin yazdığı kitaplar var ama bunların yabancı dillere, özellikle İngilizceye tercümesi olmadığı için bu soru hep açıkta kalıyordu. Kaldı ki, tercümesi olsa bile ilim dünyasında hâkim olan standartların mevcudu kabul ve rette önemli olduğunu düşünürsek, bu kitabın bahse medar boşluğu doldurmada bir görev ifa edeceği muhakkak.
Başta söyledim, eksikleri var kitabın. Hocaefendi gibi "ulema geleneğinin" günümüzdeki uzantısı olan çok yönlü bir şahsın dinî ilimlerdeki yeri elbette altı makaleye sığmaz. Ama İngilizcedeki deyimle, "better than nothing." Yani hiç olmamasından, bu kadar olması iyidir, güzeldir, takdire şayandır.
Kitabın Türkçeye tercümesi yapılacak mı bilmiyorum, fakat yapılması gerektiğini ifade etmeyi israf-ı kelam sayarım.
Emeği geçen herkese teşekkürler...