Mittwoch, 26. Oktober 2011

Van'daki sarsıntı ruhlarımızı uyandırdı


Mehmet Kamış
Mehmet Kamış
İstanbul Esenler'de taksicilik yapan Mehmet Raşit, Van'daki deprem görüntülerini izleyince hemen harekete geçiyor ve evdeki giyeceklerden ayırdıklarıyla bir koli oluşturuyor.
Evdeki iki battaniyeden birisini de alıp kolinin içine koyuyor. Daha sonra bunları nasıl göndereceğini düşünürken soluğu Otogar'da alıyor ve Van'a giden ilk otobüse veriyor kolisini oraya götürmesi için...
Türkiye daha birkaç gün önce 24 fidanını yitirdiği bölgede meydana gelen depremin yaralarını sarmak için bütün bir ülke seferber oldu. Elinde avucunda ne varsa oraya gönderecek bir yol aradı. Bu, dünyanın hiçbir coğrafyasında göremeyeceğiniz bir civanmertlik, bir yiğitlikti. Acılarla yoğrulmuş bilge toprakların 'oynanan oyunun farkındayız' demesinden başka bir şey değildi bu... Güneydoğu'da yaşayan Kürtlerle, Kürt urbasına bürünmüş terör şebekesinin birbirinden farklı olduğunu söylüyordu herkes.
Bu deprem aslında bütün faşistlerin çürük binalarını yerle bir etti. Doğu'daki ve Batı'daki ayrılıkçı faşistlerin düşünce temelleri darmadağın oldu. İnsanlar depremin olduğu gün, gece yataklarından kalkıp kayıplara, enkaz altındakilere, canı acıyanlara, üşüyen, korkan herkese kimliklerine bakmadan Allah'ın merhamet etmesi için dua etti.
Bölgeye yapılan yardımlara ileri geri laf edenlerin ise o güne kadar hiçbir yakını orada askerlik yapmamıştı. Onlar, oranın derdini sıkıntısını gerçekte hiç ama hiç bilmeyen, şehit olanlarla belki hiçbir irtibatı bulunmayan kesimlerdi. Bunların her yerde tuzları kuruydu zaten.
Van depremi ve ondan sonrası, bugüne kadar bildiğimiz şeyleri yeniden önümüze koyup bir kere daha düşünmemize sebep olacak şeyler yaşattı bize. Bir kere daha anladık ki, bu iki millet yani Kürtler ve Türkler bütün provokasyonları bir anda tersyüz edecek kadar birbiriyle içli dışlıydı. Şehitlerini toprağa verir vermez depremde zarar görenlerin yardımına koştular.
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin yıllardır her Kurban Bayramı'nda yapılmasını tavsiye ettiği şeyi, tıpkı Esenler'de taksicilik yapan Mehmet Raşit'in yaptığı gibi Van depreminde yaptı bu millet. Ellerindekileri, avuçlarındakileri terörle Kürtleri ayrıştırarak oraya gönderdiler.
Bugün iyice anlıyoruz ki, Kürtler başka, kan döken, terör estirenler, Kürtleri ve Türkleri şehit edenler başka zümreden. Terör yapanlar Kürtler ve Türklerin dışında herkesin çıkarını düşünen bir şirketten başka bir şey değildi.
Bu terör şebekesinin üstesinden nedense bir türlü gelinemiyor. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin önceki gün Bamteli'nde söylediği gibi Türkiye'nin bir denge unsuru olmasını istemeyen hasımların piyonu olmaktan öteye gitmiyorlar. Hocaefendi de bu hasımlığın varlığına dikkat çekiyor. Ortadoğu'yu bölmüş, parçalamış, kendi felsefelerine bağlı sistemlerini kurmuş devletlerin büyümemizi hazmetmediğini belirtiyor. Ama asıl üzerinde durduğu; bu terörün üstesinden neden gelinemediği meselesi. "Kendi milletinin başına binmiş ve 25-30 milyon insanı teslim almıştır. Daha sonra da her on senede bir binlerce insanı ezmiş, zindanlara atmış, sürgünlere yollamış. Şimdi, sen orada kuvvetini sonuna kadar kullanmışsın, sokağa hükmetmişsin; fakat, ayıptır bu, ârdır, otuz senedir dağdaki bir avuç şakînin hakkından gelemiyorsun." diyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi bu çözümde Kürtçe eğitimin olması gerektiğine dikkat çekiyor ve şu tavsiyelerde bulunuyor: "Meselenin üzerine bağırıp çağırarak, yakıp yıkarak ve öldürerek değil, akıl, firaset ve şefkatle gidilmelidir. "Hakkı, kötek olanlar" istisna edilirse, o toplumun yüzde doksan beşi şefkatle ve re'fetle kucaklanmalı, onlara karşı mülayemetle hareket edilmelidir."
Van depremi bizi sarstı, salladı, ümit ediyoruz ki kendimize getirsin. Artık zaman; şebekenin arkasındakilerle önündekileri birbirine karıştırmadan bu meseleyi çözme zamanıdır.

Mehmet Kamış, Zaman