Freitag, 14. Oktober 2011

Los Angeles nere ki?


Kerim Balcı
Kerim Balcı
Çok yazıldı, ama benim köşe günüm ancak geldi. Geçen hafta Anadolu Yemek ve Kültürleri Festivali'ne katılmak üzere Los Angeles'a gittik.
Türkiye'den gazeteciler kadar işadamları da katılmıştı geziye. Dört gün süren festivalin ilk iki günü öğrencilerin, son iki günü ise yetişkinlerin akınına uğradı. Biz, yayın grubumuzun çıkardığı Today's Zaman gazetesi ve Turkish Review dergisinin ortak standındaydık. Türkiye'ye yönelik artan ilginin muhatabı olmak gurur vericiydi. Festival sırasında iki ayrı konuşmada Arap Baharı ve Türkiye-İsrail ilişkileri hakkındaki görüşlerimi katılımcılarla paylaşma imkânı da buldum. Birkaç yıl önce çok daha fazla Türk'ün yaşadığı Amerika'nın doğu sahillerinde dolaşmış, ancak Los Angeles ve bilahare San Francisco'da bu defa bulacağım ilgiyi bulamamıştım. Türkiye ile ilgili her şey ilgi çekiyor.
On yıl kadar önce İsrail'de tanıştığım bir Amerikalı, "Türkiye'nin nerede olduğunu biliyor musunuz?" soruma, "Hayır!" demek yerine, "Biliyor musun, ben tam bir Amerikalıyım..." cevabını vermekle yetinmişti. Bu, hem hayır anlamına geliyordu hem de bu cehaletinden ötürü ayıplanmayı kabul etmeyeceği anlamına... Şimdi Türkiye'yi bilmemek ayıp Amerika'da...
Bazen doğru, bazen yanlış şeyler yapıyor iktidar partisi, ama her durumda Türkiye'ye olan ilgiyi artırıyor. Bilgiden önce ilginin oluşmuş olması hem bir fırsat hem de bir tehdit. Biz anlatırsak; işin doğrusunu bizden, Oryantalizm batağına saplanmamış isimlerin kaleminden okurlarsa müthiş bir dönüşüm yaşanabilir Amerika'da... Kasten veya cehaletlerinden ötürü Türkiye düşmanı olanlar anlatırsa, ilk duyduklarına inanma eğilimi gösteren internet kuşağının gençliğini sonradan ikna etmek çok zor olabilir.
Pacifica Enstitüsü'nün ev sahipliğinde düzenlenen festival bu anlamda önemliydi. Festivalde bizim standa kıyasla daha bir revaçta olan Maraş dondurması standının önünde kuyruğa giren Amerikalı çocukları gösteren bir arkadaş, "Bu çocuklar bir ömür boyu unutamazlar artık bunu!" yorumunda bulundu. Batılı diyetisyenlerin pek sevdiği "Ne yiyorsanız osunuz!" sözünü hatırlattım ben de. Daha şimdiden pek çoğu Türkleşmiş gençlerden bahsediyorduk nasıl olsa.
Festivale Türk yerine Anadolu Festivali ismini koyanlar belki "Küçük Ermenistan" diye bilinen Kaliforniya'nın Ermeni diasporasının muhtemel tepkisini dikkate almışlardı. Bilinmez... Ama bu isim tercihi farklı kazanımlar sağlamış şimdiden. Bu sene daha önceki iki festivale kıyasla çok daha fazla Arap ziyaretçi gelmiş festivale. Bunlar on asır boyunca Türklerle paylaştıkları ortak kaderlerine sahip çıkma kararlılığında olan Araplar. Hayatımda ilk defa bir Türk imamın arkasında yüksek sesle amin diye bağıran Arapların çoğunluğu oluşturduğu bir cemaat gördüm Los Angeles'ta... Bu da hem bir fırsat hem de bir meydan okuma... Kendi hayat telakkilerini California'nın Ermeni diasporasına bile kabul ettirebilmiş olan gurbetin hizmetkârları, aynı gurbette kaybolmuş dindaşlarını arkalarından sürükleyebilecekler mi? Onların, tarihî tecrübelerinin kaçınılmaz bir sonucu olan cidalci söylemlerini şefkat ve merhamet mesajlarının içinde eritebilecekler mi?
Tam kavranamazlığın oluşturduğu büyüklük telakkisiyle, büyüklüğün oluşturduğu tam kavranamazlık telakkisi arasında mühim bir fark vardır. İkisi de ihtişama vurgu yapar ama birincisinden korkulurken, ikincisine hayran olunur. Recep Tayyip Erdoğan büyük bir lider... İslam Devrimi'ni yerden yere vuran İran asıllı bir taksi şoförü de ikinci Atatürk diye methetti başbakanımızı; onu İslam dünyasının yeni lideri olarak gören Somalili bir dindar genç de... Hem laik hem de dindar insanların kalplerine taht kurmak, ne yapacağı belli olmamaktan kaynaklanan ürperti verici bir büyüklükle değil, her ne yaparsa yapsın hüsn-ü kabul bulacak bir büyüklükle açıklanabilir ancak. Los Angeles'ta büyüyen Türkiye'nin ürpertmeyen büyüklüğünü gördüm.
Kerim Balcı, Zaman