Mittwoch, 28. Dezember 2011

Kalbim Tunceli'de kaldı

Erkam Tufan Aytav
Erkam Tufan Aytav
Munzur Eğitim Kurumlarının daveti üzerine bir grup gazeteci ile Tunceli'ye gittik.
 Açıkça söylemeliyim ki Tunceli'ye gidişim ile dönüşüm arasında bu şehre olan bakışımda ciddi değişiklik oldu.
Evet, kalbim Tunceli'de kaldı ve ben bu şehri ve bu şehrin güzel insanlarını çok sevdim. Şehri gezerken ve tanışıp yeni dostluklar kurarken, 'niye ben bu şehre daha önce gelmemişim' diye hep hayıflandım.
Meğerse ne acımasız önyargılarla bugüne kadar şartlandırılmışız.
Tuncelili dostlar ile sohbetlerim esnasında hep bunun ezikliğini hissettim.
Çok acı çekmiş bir şehir burası.
Dersim olaylarında 40 bin civarında kadın, çocuk demeden katledilmiş. 90'lı yıllarda terör olayları yüzünden pek çok köy boşaltılmış. Acılara yeni acılar eklenmiş.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Tunceliler adeta bir cüzzamlı gibi gösterilmiş, toplumdan dışlanmış.
Gözyaşını ayağının dibine akıtan ters laleler şehri burası. Nasıl da yakışmış bu şehre.
Tunceli 'dışarıya kapalı' bir şehir, buna sebep tarihinde yaşananlar ve coğrafi yapısı olsa gerek diye düşünüyorum. Belki de sözün doğrusu dışarıya kapanmış şehir. Şehrin dışından gelenlere 'yabancı' kelimesinin kullanılması dikkatimi çekti. Tunceli'nin dışarıya kapalı olmasından ziyade Türkiye'nin Tunceli'ye kapalı olması bence daha önemli.
Munzur Kolejinde tanıştığımız Vali Mustafa Taşkesen ve Tunceli Üniversitesi Rektörü Durmuş Boztuğ beni çok etkiledi. Gerçekten Tunceli için kafa yoran, halkın içinde iki bürokrat. Rektör beyin Alevi olduğunu burada belirteyim. Vali bey aynı zamanda Dersim Spor'un kurucusu ve onursal başkanı. Adını da Vali Bey koymuş. Dikkat edin Tunceli Spor değil, Dersim Spor. Dersim Spor adı devletin valisi tarafından konunca halka cesaret gelmiş ve pek çok dernek, işyeri Dersim adını kullanmaya başlamış.
Biz Tunceli'de iken Cumhuriyet tarihinde ilk yaşandı. Bir Alevi Dedesi Tunceli Üniversitesi Alevilik Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü'ne getirildi. Dede Ali Ekber Yurt'u sıcağı sıcağına tebrik etme imkânı da bulmuş olduk.

Alevi Japon antropolog Dr. Hiroki Vakamatsu

Tunceli'de bizi bir başka sürpriz daha bekliyordu. Alevi Japon antropolog Dr. Hiroki Vakamatsu ile de tanışma fırsatımız oldu. Evet, Alevi bu Japon akademisyen. Kısa hikâyesi de şöyle; Alevilik üzerine çalışmak üzere Tunceli'ye gelmiş ve burada Varto'lu bir kıza gönlünü kaptırmış. Sonuçta Alevi Müslüman olmuş. Şu an Tunceli üniversitesinde görev yapıyor. Söylemeyi unuttum adını da değiştirmiş, Ali Haydar olmuş.
Şehrin adı tarih boyunca sürekli değişmiş, değiştirilmiş. Sırayla İşuva, Daranis, Dersim, Mameki, Kalan, Tunceli. Şehrin girişinde resmi Tunceli tabelasının az önünde Türkçe ve Zazaca Dersim'e hoş geldiniz yazıyor. Halkın gözünde burası hala Dersim.
Şehre Elazığ üzerinden gittik, nefis bir otoban yapılmış. Bir buçuk saate varılabiliyor, ulaşım çok rahat. AKP dönemine kadar şehirde uzman doktor yokmuş, hastalar yollarda ölüyormuş. Devlet 150 yataklı devlet hastanesi yapmış. Ama ne yazık ki hizmete girememiş. Belediye 'imkânsızlıktan' 300 metrelik yolu yapamıyormuş.
Munzur Koleji
Gelelim bizi davet eden Munzur Eğitim kurumlarına. Hizmet hareketi olarak bilinen eğitim gönüllüleri tarafından 2003 yılında açılmış. 17 öğrenci 4 öğretmen ile başlamışlar. Bugün ise 1300 öğrenci, 90 öğretmen ile eğitime devam ediyorlar. Munzur Eğitim Kurumları bünyesinde 1 kreş ve anaokulu, 1 ilköğretim okulu, 1 Fen ve Anadolu lisesi, 1 yükseköğrenim yurdu, 1 spor kulübü ve 5 etüt eğitim merkezi bulunuyor.
Öğrencilerin büyük bir kısmı Tuncelili, bir kısmı da Vali bey dâhil memur çocukları. Böylelikle geçmiş itibarı ile aralarına kara kedi girmiş bu iki kesimin çocukları aynı sıralarda kardeşçe eğitim görmüş oluyorlar.
Öğrenciler ile sohbet etme fırsatı bulduk, hepsi ateş gibiydi, Türkiye'de Tuncelili ayırımı yapıtlığından dert yakındılar. Okul aile birliği ile de tanışma imkânı oldu.
Bir veli okuldaki öğretmenlerin fedakârlıklarını anlatırken gözyaşlarını tutamaması beni çok etkiledi. Okulda Alevi Sünni herkes sarmaş dolaştı.
Bu okulun toplumda var olan Alevi Sünni geriliminin ve önyargılarının önünde ciddi bir dalga kıran olduğunu düşündüm.
Munzur kolejinde Tuncelili dostlarımız arasında Ahmet Dede de vardı.
Uzun sakal ve bıyığı, başında fötr şapkası ile geleneksel bir Alevi dedesiydi. Bizlere o tatlı diliyle sohbet etti.
Öyle bir şiir okudu ki adeta ders verdi.

Sordum şiir Âşık Daimi'ninmiş.

Göremiyorsam gerçek varlığı
Alevi olsam Sünni olsam ne çıkar
Sanat edindiysem sahtekârlığı
Alevi olsam Sünni olsam ne çıkar
İnsanlık giderken hep ileriye
Bizler inadına kaldık geriye
Gelmedikçe cehaletten beriye
Alevi olsam Sünni olsam ne çıkar
Kemaletin hidayetin olmazsa
Marifet suyundan kabın dolmazsa
Benden insanlığa eser kalmazsa
Alevi olsam Sünni olsam ne çıkar
Gayet inatçı isem gayet zorbalı
Gündüz tespihli isem gece kavgalı
Olmadıkça insanlığa faydalı
Alevi olsam Sünni olsam ne çıkar.
Evet, yazımın başında dediğim gibi Kalbim Tunceli'de, Tuncelili dostlarımda kaldı.